Sabahları işe vapurla geliyorum. Vapur benim için sadece bir taşıma aracı değil. Orada kendimle baş başa geçirdiğim yirmi dakikada, babamı özlüyor, oğlumu okula bırakırken bacaklarıma sarıldıysa, çalışan anne olmamı, hayatımı sorguluyor, bazen güneş gözlüklerimin arkasına saklanıp biraz gözyaşı akıtıyor, bir yandan da gazetemi okuyorum.
Hafta başından beri genelde, bu ritüelin daha çok gözyaşı akıtma bölümünü gerçekleştiriyorum. Canlı hedef gibi, boyları kadar silahları kuşanıp yeşilleri giyip kan kırmızı geri gelen gençlere, oralarda bir kenara atılmış, gözden çıkarılmış, kaderlerine terkedilmiş insanlara, kocaman kara gözlü, geleceksiz çocuklara ağlıyorum. Sonra, depremle birlikte iyice sarsılan inanç sistemimi düşünüyor, umutsuzluğa kapılıyorum. Bu felaketten çıkan insan manzaraları içimi kaldırıyor. Benim oğlum, neredeyse her akşam getirdiğim küçük bir hediyeye bazen gözleri parlayarak koşar, bazen burun kıvırırken, on yaşında bir çocuğun askerdeki ağabeyine para göndermek için barlarda sigara sattığı gerçeğiyle yıkılıyorum. Van’a göndermek üzere hazırladığımız yorganların üzerinde, zıp zıp zıplayıp gülüyor, eğleniyor oğlum. Bilmiyor ki hayatı… İnsanların sosyal paylaşım sitelerindeki iletilerinden dehşete kapılıyor, sağıma soluma bakıyor, “ben nasıl bir dünyada yaşıyorum?” diyorum. Facebook’ta yazdığım gibi, “Bir felakete “oh olsun” diyebilenler, sizlerle aynı gökyüzünü paylaşmaktan utanıyorum!”. Sonunda, zaten günlerdir kopma noktasında olan sinirlerim, bu sabah, aşağıdaki satırları okumamla boşalıyor. Bir türlü durduramadığım gözyaşlarım rüzgara, 29 Ekim provası yapan askeri bandonun “İzmir’in dağlarında çiçekler açar” notalarına, asfalta karışıyor.
Hayat insana ağır geliyor bazen. Canım bir şey yapmak istemiyor.
Bugün mutlaka, yüzünüze bir yağmur damlası değmiştir.
Her damlada, bir deneyin…
Erciş’te, Van’da, Güveçli’de oluverin.
***
Bugün mutlaka, yüzünüze doğru soğuk bir rüzgâr esmiştir.
Her esintide, bir deneyin…
Bir çadırda, bir çamurda oluverin.
***
Bugün mutlaka, bir ara üşümüşsünüzdür.
Her titremede, bir deneyin…
Bir naylon altına, ıslak bir battaniye içine sığınmış oluverin.
***
Bugün mutlaka, boğazınızdan iki lokma bir şey geçmiştir.
Her lokmada, bir deneyin…
Bir aş kuyruğunda oluverin.
***
Bugün mutlaka, elinize bir sevdiğinizin eli değmiştir.
Her sevgi anında, bir deneyin…
Bir enkaz yanında, bir mezar başında oluverin.
***
Bugün mutlaka, bir işiniz, bir eviniz, bir okulunuz kapı açmıştır.
Her adımda, bir deneyin…
Hiçbir şeysiz oluverin.
***
Bugün mutlaka, bir kahkahanız olmuştur.
Her gülüşte, bir deneyin…
Bir bebeye akıtılan gözyaşı oluverin.
***
Bugün mutlaka, bir sıkıntınız olmuştur.
Her iç geçirişte, bir deneyin…
Kurumuş gözbebekleri oluverin.
***
Bugün mutlaka, bir öfkeniz olmuştur.
Her tepkide, bir deneyin…
Kışlık çadır, prefabrike ev bekleyen oluverin.
***
Bugün mutlaka, bir dününüz, bir yarınınız olmuştur.
Her saat tıklayışında, her takvim dönüşünde bir deneyin…
Hala 17 Ağustos’ta, artık 12 Kasım’da oluverin…
Şimdi 23 Ekim’de donuverin!Not: Yazı denmez de, bu seslenişi; 1999’da, Ağustos’taki büyük depremin ardından Düzce, Kaynaşlı, Bolu’yu vuran Kasım depremi günleri, ölümün ve kışın soğuk yüzleri birbirine yapışmışken, tam 12 yıl önce Milliyet’te yapmıştım. Tabii o satırda o gün Van, Erciş değil; Adapazarı, Gölcük, İzmit, Düzce, Bolu, Gölcük vardı. 23 Ekim en sona (henüz) yazılmamıştı. O günler, bu topraklarda acı kadar insanlık ve dayanışmanın da zirveye çıktığı, halkın birbirini keşfettiği; devlet rezillikleri, arsız, hırsız rezaletlerine rağmen, yeni bir ruh umudunun da enkaz altından çıktığı günlerdi. İnsanların, tepelerindeki siyaset, devlet, hükümet, cemiyet, cemaat, ordu, aşiret, örgüt otoritelerinden silkinip bir ötekini, hatta kendi içindeki insanı bulduğu; işini, gücünü, kimliğini unutup bir el uzatmaya koştuğu, bir ötekine çare olmayı hayatın en kıymetli amaçlarından saydığı “bir nevi Kömün günleri”! Öyle ki, medya, büyük medya bile; gazetecilerin olağanüstü çabalarıyla, sadece vicdanı ve insanlığı değil, iyi, doğru ve bağımsız gazetecilikle kendi hakikatini bile bulmuş, üstüne gölge gibi düşen tüm otoriteler, piyasalar karşısında özgürlüğü tatmıştı… o günler!
Tabii büyüklerin korktuğu olmadı! Zamanla her şey yine yerli yerine oturdu!
Halk da oturdu, gazeteciler de!
Ezberlerimiz de, biat ve itaatlerimiz de!
Geldik bugüne; onca iyi insan arasından kötülük ilk kez bu kadar fışkırıyor. O günler çocuk olanlar, şimdi büyümüş, nefret kusabiliyor.
Geldik bugüne; Büyük Deprem için toplanmış kayıp paralar; deprem için konmuş ama haraca dönmüş ÖTV’ler, yine çürük kamu binaları, yine ilahi adalet arayanlar, yardım yağmacıları, yardım ayrımcıları, öfkeye karşı hemen gaza sarılanlarla, enkazdan uzanmış ele acımasızca basabilenlerle bugünü de gördük!
Güzel günler göreceğiz, demişti şair, bilhassa çocuklara.
Çocuklar, eğer çoktan ölmedilerse, büyüyüp de ölüm sarmalında birbirlerini yok etmedilerse, korku ve nefret kalplerini köreltmemişse, öylece bekliyor hala.
Tabii, hepsi beklemiyor:
Kadıköy’de mesela… Kağıt toplayan, kağıtla, kağıt kadar incecik, ömürlerinden çok ağır yükler taşıyan çocuklar, koliler toplamış Vanlı kardeşleri için. Kolilere yardımlar konsun, kolilerden yataklar olsun, çocuklar üşümesin, aç kalmasın, şeker de yiyebilsin, çocuk kalsın diye!
Azra bebek güzel günler de görebilsin inşallah, diye!UMUR TALU, 26 Ekim 2011 / HaberTürk
Ahhh ne deyim bilemiyorum ki dilim lal oldu.Umur taluya katılmamak mümkün mü?Aynı yanlışlarla bir on yıl daha yaşayıp başka başka yerler yıkıldığında, belkide sıra bize, bizim yakınlarımıza sevdiklerimize geldiğinde de aynı satırları geveleyip durmamak istiyorum..
Bir yerlere doğru ilerlerken, bir yandan da geri geri gidiyoruz gibi geliyor bana da hep.
eline sağlık
Bugün mutlaka, elinize bir sevdiğinizin eli değmiştir.
Her sevgi anında, bir deneyin…
Bir enkaz yanında, bir mezar başında oluverin….
Buradan sonrasında göz yaşlarımı tutamadım:(((
İnsanların vicdan sahibi olmaları gerek az önce bir blogtaydım kanım dondu okurken nasıl izleme listeme almışım ama nereden bilebilirdim ki
“orası yangın yeri ben bayram yapıyorum” diyor
” van gölü kan gölüne dönsün ”
“bebeklerden bana ne hepsi ölsün” diyor :((
Söyledim ya, ben bu insanlarla aynı gökyüzünü paylaşmaktan bile utanç duyuyorum. Yazıklar olsun!
yazıyı yazan kişi ne güzel söylemiş…O günlerin çocukları bugünün büyükleri olmuş, Van’dakilere oh olsun diyebiliyor. Ama buna rağmen yine de yapılan yardımların büyüklüğünü görmek insana umut veriyor…
Toplanan maddi yardımlarla, bambaşka bir gelecek kurulabilir insanlara. Büyük bir umut doğdu gelecek adına aslında gerçekten. Yeter ki o paralar doğru dürüst, akıllıca yönetilsin…
Acaba eskiden de böyle kötülükler vardı da, sosyal medya yaygınlaşmadığı için mi bilemiyorduk diye düşünüyorum bazen. Yoksa günden güne daha mı kötü oluyoruz.
Neyse ki iyi insanlarda var. Toplanan yardımlar gerçekten doğru kullanılırsa Van , acılarını unutamasa da , yepyeni bir Van olur.
Bir umut işte… İnşallah!
(seni seviyorum….)
sadece çok üzgünüm …………………………..
dargın değilim…………………………
seni seviyorum… ve özledim senin maviş gözlerini… ve kuzumun pamuk yanaklarını…