Yine geç gelen bir seminer yazısı ile karşınızdayım. Milletçe isteksizliğin, halsizliğin dibine vurduğumuz şu günlerde, toparlayıp da yazamadım bir türlü. Ancak baktım, üst üste soran çok (Aslında beş-altı kişi falan sordu da, böyle yazınca daha havalı oluyor :)) "Ha gayret Görkem" dedim, geçtim bilgisayarın karşısına. Böylece, Rüzgar üniversite çağına gelmeden bir semineri daha yazmak kısmet oldu… Okumaya devam et Z Kuşağı ebeveyni olmak: Sınırı, çocuğun ihtiyacına değil, isteğine koyun!
Kategori: Aile
Ben bunları kimseye anlatmadım*
Yoğun bakım servisinin ana kapısından sıvışmayı başarmıştık. Uzun süren refakatçilik kariyerimizde bu konuda uzmanlaşmıştık artık. Annem hemşireye benim için yalvarıyordu, "Kızı bir kez daha görmek istiyor. Ne olur izin verin" Annelik içgüdüsüyle bunun son kez olacağını biliyordu belki, ondandı ısrarı... Hemşirenin, "Çaktırmadan geçsin" anlamına gelebilecek bir hareket yapmasıyla, koridora fırladım. Nefes nefese bulunduğu yere ulaştım,… Okumaya devam et Ben bunları kimseye anlatmadım*
Yazgı…
Ne yazacağımı, ne anlatacağımı bilmiyorum. Sanırım hayatımın en ağır Pazartesi sendromlarından birini yaşıyorum. Geçen haftanın son iş gününün gecesi, kocamla oturmuş, kendi hayatımızı nasıl yeniden yönlendirebileceğimizi konuşurken; birdenbire tüm endişelerimiz yerini bambaşka bir şeye bıraktı. Sonra, uykusuz, öfkeyle, dehşetle geçen günler ve geceler... Yalan haberler, doğru haberler, hala şaşırabildiğini görerek şaşırmak, camii hoparlöründen yükselen ilahiler, tekbir… Okumaya devam et Yazgı…
Delirmeden, masaları kemirmeden, sevdiklerimize çemkirmeden zayıflamanın yolları…
Hamileliğimde 24 kilo (Yazı ile yir-mi döööört) alıp, karşılığında 1500 gramlık çocuk çıkartabilme yeteneğine sahip bir insanım. Rüzgar doğduktan sonra üzüntü ve stresten, aldıklarımın 10'unu çabucak verdim. Sonra "Ye yavrum, ye kızım, elden ayaktan düşersin, hem bak süt yapar. Helva ye, üzerine pekmez iç. Mercimek köftesinden minimum dokuz tane yemezsen vallahi küserim" telkinleriyle, verdiğim on kiloyu bir güzel… Okumaya devam et Delirmeden, masaları kemirmeden, sevdiklerimize çemkirmeden zayıflamanın yolları…
Dünya’nın en yalnız çocuğu
Yaklaşık üç haftadır, Rüzgar'la, uzun zamandır yaşamadığımız bir gelişim dönemecinin üstesinden gelmeye çabalıyoruz. Rüzgar bu yıl dokuz yaşına bastı. İnsanın eli-ayağı nasıl bağlanıyor, bazen nasıl da biçare kalıyor çocuğu söz konusu olduğunda, unutmuşum... Gece kabuslarını, her an diken üzerinde oturmayı, üç saat uykuyla işe gitmeyi, sürekli kafanı kurcalayan "Ne yapsam, şu yöntemi mi uygulasam, üzerine mi gitsem, kendi… Okumaya devam et Dünya’nın en yalnız çocuğu
Sevdiğin insan, bu dünyadan gidince…
Sevdiğin insan, bu dünyadan gidince, bir anda kulağına çalınan, sahibinin, canını ne kadar yaktığından haberi bile olmadığı bir ses oluyor biliyor musun? Bir derin iç sıkıntısı oluyor. Bayramlarda, düğünlerde, mutlu aile toplantılarında, kalabalık fotoğraflarda koskocaman bir boşluk oluyor. Titrek bir el yazısı, bir türkü, bazen güldüren, bazen ağlatan bir anı, yeri dolmayan bir özlem, bir… Okumaya devam et Sevdiğin insan, bu dünyadan gidince…
Annemin eli…
"Yemeklerin, anılarla birleşen bir kokusu vardır" derim hep... Öyle bir kokudur ki o, burnumuzun ucundan asla gitmez. Okul dönüşü, apartmanın merdivenlerini üçer-beşer çıkarken, evin kapısına yaklaştıkça başını döndüren kek kokusu gibi mesela... Mutluluk gibi bir şeydir o. Huzurdur, sıcaklıktır, ailedir. Hemen hemen hepimizin çocukluğu o kokularla bezelidir. Şimdi, düşündüğümde, bir anda onlarcası geliyor aklıma. Anneannemin evinde pişen kestane… Okumaya devam et Annemin eli…
Kanadı kırık
Rüzgar'ın başarısız olduğu konularda bile istekli, mücadeleci davranmasıyla hep için için gurur duydum. Motor gelişimi sürekli geriden gelmesine rağmen asla vazgeçmedi, düştü, kalktı, yuvarlandı, dizleri kan içinde kaldı. Ben hiç istemesem de, başını eğmeden okulunun tüm takım seçmelerine katıldı. Tabii seçilemedi ama yine de denedi. Bugün okulda çok ağlamış. Bir arkadaşı, iyi koşamadığı için ona… Okumaya devam et Kanadı kırık
Kolay olacak demiyorum, uğraştığına değecek diyorum*
Bu fotoğrafta öyle çok şey var ki: Bebek hemşiresine çaresiz bakışımdan, gözlerimin altındaki morluklardan anlarsınız. Yoğun bakımdan yeni çıkmış, çok çok çok üzerine titrenmesi gereken 1680 gramlık bir bebek, başına neler geldiğini anlayamamış, yorgun, ağrılı, karmakarışık bir yeni anne, sorular, endişeler, korkular, umutsuzluk... Burada önemsenmesi gereken şey ise o biberonun içinde: Anne sütü. Ben deliler… Okumaya devam et Kolay olacak demiyorum, uğraştığına değecek diyorum*
Anne, askerde ölünüyormuş!
Hemen hemen her erkek çocuğu gibi, Rüzgar da tüm üniformalı mesleklere hayran. İlla üniforma giyerek karizmatik görünmek istiyorsa asker, polis falan olmasındansa, aşçı olmasını tercih ederim ben tabii ama hevesini kırmıyor, ses çıkartmıyorum şimdilik. Yaz başında Meltem Hücumbotu gezimizde bu hayranlığı had safhaya ulaştı. Kendince haklıydı da, hatta o gezimizi şöyle paylaşmıştım. Şimdi, neredeyse her gün… Okumaya devam et Anne, askerde ölünüyormuş!