Hemen hemen her erkek çocuğu gibi, Rüzgar da tüm üniformalı mesleklere hayran. İlla üniforma giyerek karizmatik görünmek istiyorsa asker, polis falan olmasındansa, aşçı olmasını tercih ederim ben tabii ama hevesini kırmıyor, ses çıkartmıyorum şimdilik. Yaz başında Meltem Hücumbotu gezimizde bu hayranlığı had safhaya ulaştı. Kendince haklıydı da, hatta o gezimizi şöyle paylaşmıştım.

Yaz başıydı… Yukarıda da anlattığım gibi, askerlere, polislere büyük hayranlık duyan Rüzgar, deniz kenarında yürüyüş yaparken aniden bana döndü ve gözlerini kocaman açarak şöyle dedi:
– Anne, askerde ölünüyormuş!!!Sessiz kaldım. Açıkçası ne cevap vereceğimi bilemediğimden.– Anne! Doğru mu?– Doğru Rüzgar’cım. Asker olmak için çok şey göze almak lazım. Nasıl savaşıldığını sanıyorsun? Play-station’da mı?– Ama askere gidenler de ölüyormuş.Yutkundum…– Olabiliyor oğlum, evet.– Ne demek olabiliyor? Sen buna nasıl izin verirsin?Yine sessiz kaldım.– Ben askere gitmeyeceğim. Bir şeyler yap anne, n’olur.
Ne diyeyim ben şimdi.
Ne diyeyim?
Siz ne düşünürsünüz bilmiyorum ama ben, evladımı da, kendimi de feda etmeye hazır değilim. Asla da olmayacağım!
Besle, büyüt, onunla hem ağla hem gül, sonra da 20lerinde stratejik hatalar nedeniyle hiç bilmediği bir bölgede ölümünü izle. Şehit haberlerini izlerken aklımdan hep bu geçiyor, içimden hep nedensizce öldüler diyorum. Devlet en büyük katil, özellikle bizimki gibi insanına değer vermeyen bir devlet, kendi çıkarı için nice parlak genci gözden çıkarır ve çıkarıyor da. Umarım onların geleceği çok daha aydınlık olur.
neye, kime feda ettiğimizi bile bilmezken üstelik…
ne yazayım bilemedim..
çocuklarımız doğru kafayla yanlış ülkede büyüyorlar. biz beceremiyoruz bu ülkeyi onların kafasına eriştirmeyi. umarım onlar becerirler ya da umarım hayat onlara kafalarına göre bir yerde yaşama fırsatı verir.
kendi adıma; bu ülkenin saçma sapan sistemine geleceğimi feda ettim, oğlumu feda etmem! o kadar uzun boylu değil!