Tam altı sene önce, bir gecede büyüdüm ben. Ellerini hiç bırakmayan bir eşin değerini, ardında kale gibi duran ailenin önemini, yaşamın kıyısında gidip gidip gelmeyi, gücün, sabrın, sevginin, dayanıklılığın sınırsızlığını, kalp çırpıntılarıyla yoğun bakım kapısında beklemeyi, 25 dakika uğraştıktan sonra çıkan 5 cc. süt için dakikalarca şükretmeyi, mümkün olan en kısa sürede ameliyat giysisi giyip… Okumaya devam et Tam altı sene önce, bir gecede büyüdüm ben.
Etiket: erken dogum
Yeni bir yılda… yine mırıldanıyorum…
Sanırım "yeni yıl hüznü" melankolisine kapıldım. Sabahtan beri eski fotoğraflara bakıp bakıp nemlenen gözlerimi siliyorum. Bu, akşamdan kalmalığın farklı bir formu sanırım. Bakınız, fotoğrafta Rüzgar sekiz aylık. Şimdi o anları anımsıyorum ve kendi kendime soruyorum: Zaman çılgınca akıp giderken bebeğimi yeterince sevdim mi? Durmadan endişelenmekten zaman bulup da, şöyle sımsıcak sarılıp kokusunu içime iyice çektim… Okumaya devam et Yeni bir yılda… yine mırıldanıyorum…
5 sene önce bu saatlerde…
Beş sene önce bu saatlerde... . Doğuma daha iki ay var derken bir bayram sabahı kendimi ameliyathanede bulmamın verdiği şokla, henüz ölümlerden döndüğümün bilincine varamamış, üzerimde hastane pijamasıyla yatakta şaşkın şaşkın oturuyor... . Saat başı süt sağıp, çıkan 5 cc. kolostruma şükretmeyi öğreniyor... . Yoğun Bakım'dan imzalaması için gönderilen "prematüre bebekleri bekleyen olası riskler" formunu… Okumaya devam et 5 sene önce bu saatlerde…
E benim zaten üç tane çocuğum var…
Şöyle aşağıdaki gibi üç tane tabela yaptırmayı düşünüyorum. Birisini boynuma asacağım, birini eve, üçüncüsünü de annemin evine. Belki o zaman oğluma acıyan gözlerle bakıp yapılan "Aaaa buna kardeş verme zamanı gelmiş" saptamalarından kurtulurum. Kardeşim, herkese de anlatılmıyor ki "Bakın, ben ablasyo plasenta tanısıyla, 33 haftalık doğum yaptım, 22 tansiyonla. Bebek de, ben de öbür tarafa… Okumaya devam et E benim zaten üç tane çocuğum var…
Bana esmeyi anlat
Sabahın erken saatleri. Bayramın birinci günü... Deli gibi yağmur yağıyor... Ve biz, hastane odamızda, eşimle birbirimize sarılmış ağlıyoruz. Oğlumuz, yenidoğan yoğun bakım servisinde. "Bebeğiniz iyi" diyorlar. Görmek istiyoruz. "Makinadan ayrılsın öyle" diyorlar. "Ne makinası?" diye soramıyoruz. Hiç bir şey bilmiyoruz... Hiç bir şeyin farkında değiliz. O kadar cahil, o kadar şaşkın, o kadar aptalız ki.… Okumaya devam et Bana esmeyi anlat
Ben zaten her acının tiryakisi olmuşum!
Başlığımı abartılı bulanlar olduysa, hemen hayatımdan bir özet geçeyim size: • Kardeşimin doğduğu özel hastanede, doğumundan sadece bir hafta sonraki dönemde, onlarca bebek kaçırıldı. O zamanlar medya bu kadar güçlü olmadığından olay, zamanın tozlu raflarında unutuldu. O bebeklerden biri kardeşim olabilirdi. • Çeşitli çalkantılar sebebiyle, ilkokulu iki ayrı şehirde, beş ayrı okulda okudum. Hiç bir… Okumaya devam et Ben zaten her acının tiryakisi olmuşum!
Dünyanın en değerli içeceği…
Bir yerlerde okumuş olabilirsiniz; dünyanın en pahalı içkisi, kadehi 15,000 Dolar'dan satılan, Diamonds Are Forever isimli, gerçek elmaslarla süslü, Belvedere votkasıyla yapılan bir kokteyl. Biracıysanız ve böyle şeylere meraklıysanız, 2008'in en pahalısı Carlsberg Jacobsen Vintage No. 1, ki kendisinin şişesine 400 $ değer biçilmekte. Şarapseverseniz, 1997 Domaine de la Romanée-Conti / Burgundy, France şarabını, şişesi 1,500… Okumaya devam et Dünyanın en değerli içeceği…
Minik kahramanımıza…
Üç sene önce, tam da bu saatlerde, hafif hafif yoklamaya başlamıştı sancılar. O kadar okuyan, inceleyen bir anne adayı olmama rağmen, doğum sancılarının kasıklardan geldiğini sanıyordum. Benim belim ağrıyordu. Gaz sancısı gibiydi, akşam fazla kaçırdığım mercimek çorbasını suçladım durdum. Annem (neyse ki yanımdaydı) "Kızım sancıların arasını kontrol et" dediğinde, deli gibi korkmaya başladım. Ya gerçekten… Okumaya devam et Minik kahramanımıza…