Yine geç gelen bir seminer yazısı ile karşınızdayım. Milletçe isteksizliğin, halsizliğin dibine vurduğumuz şu günlerde, toparlayıp da yazamadım bir türlü. Ancak baktım, üst üste soran çok (Aslında beş-altı kişi falan sordu da, böyle yazınca daha havalı oluyor :)) "Ha gayret Görkem" dedim, geçtim bilgisayarın karşısına. Böylece, Rüzgar üniversite çağına gelmeden bir semineri daha yazmak kısmet oldu… Okumaya devam et Z Kuşağı ebeveyni olmak: Sınırı, çocuğun ihtiyacına değil, isteğine koyun!
Kategori: Gelisim falan
Dünya’nın en yalnız çocuğu
Yaklaşık üç haftadır, Rüzgar'la, uzun zamandır yaşamadığımız bir gelişim dönemecinin üstesinden gelmeye çabalıyoruz. Rüzgar bu yıl dokuz yaşına bastı. İnsanın eli-ayağı nasıl bağlanıyor, bazen nasıl da biçare kalıyor çocuğu söz konusu olduğunda, unutmuşum... Gece kabuslarını, her an diken üzerinde oturmayı, üç saat uykuyla işe gitmeyi, sürekli kafanı kurcalayan "Ne yapsam, şu yöntemi mi uygulasam, üzerine mi gitsem, kendi… Okumaya devam et Dünya’nın en yalnız çocuğu
Kanadı kırık
Rüzgar'ın başarısız olduğu konularda bile istekli, mücadeleci davranmasıyla hep için için gurur duydum. Motor gelişimi sürekli geriden gelmesine rağmen asla vazgeçmedi, düştü, kalktı, yuvarlandı, dizleri kan içinde kaldı. Ben hiç istemesem de, başını eğmeden okulunun tüm takım seçmelerine katıldı. Tabii seçilemedi ama yine de denedi. Bugün okulda çok ağlamış. Bir arkadaşı, iyi koşamadığı için ona… Okumaya devam et Kanadı kırık
O kozadan er-geç bir kelebek çıkacak
Üniversite hariç, hayatımın hiç bir döneminde okulu sevmedim. Bunda hem yaşantımdaki çalkantıların (İlkokulda dört, ortaokul ve lisede üç okul değiştirdim), hem dışarıdan gayet ağırbaşlı, uyumlu birisi gibi görünmeme rağmen ruhumda kopan fırtınaların, bir yandan da otoriteye karşı inanılmaz bir alerji geliştirmemin payı var. Kafamın Türkçe dışındaki derslere pek basmadığını da eklemem lazım. Tüm bu etkenlere… Okumaya devam et O kozadan er-geç bir kelebek çıkacak
Akılsız başım…
Rüzgar'ın arkadaşının doğum günü partisine davetliydik geçen hafta... Ancak, Wushu dersinden direkt partiye geçmemiz gerekiyordu, eve dönmeye zamanımız yoktu. Ben de partide giyeceği kıyafetleri yanımıza almak üzere hazırladım, çantayı da kapının girişine koydum. Sonra, ne mi oldu? Tahmin ettiğiniz şey tabii ki... Tam Rüzgar'ı Dojo'nun girişine uğurlamıştım ki, birden başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Ben … Okumaya devam et Akılsız başım…
Çocuklarımıza saygı gösteriyoruz, güzel. Peki onlar bize ne kadar saygılı?
Rüzgar'ın doğum günü partisinden sonra, yorgunluk atmak için, arkadaşlarla bir yerde oturduk, kahve içip sohbet ediyoruz. Çoğumuzun yanında annesi de var. Söz döndü dolaştı, anam-babam usulü çocuk yetiştirme ile modern çocuk büyütme tarzları arasındaki farklara geldi. Annelerimizin biz küçükken yaptıklarını anlatıp yerlere yatarak gülüyoruz, anneler kah utanıyor, kah bizi yalancılıkla itham ediyor, bazen de oh iyi yapmışım, canıma değsin… Okumaya devam et Çocuklarımıza saygı gösteriyoruz, güzel. Peki onlar bize ne kadar saygılı?
Yedi Rüzgarlı yıl… Ve daha öğrenecek ne çok şey var :)
- Anne, eğer üniversiteye gitmezsek çöpçü falan olurmuşuz. - Yok canım, bu da nereden çıktı? - Öyle duydum. (Sesimdeki öfkeyi sezdiği için "suçluyu" gizliyor, hep yapar bunu 🙂 ) - Bir meslek sahibi olmak, hangi işi yaparsan yap, ceza olamaz Rüzgar'cım. İnsanın çabalayarak, emek vererek para kazanması çok güzel bir şeydir. - (Kısa bir süre düşündükten sonra) Hem, dünyanın… Okumaya devam et Yedi Rüzgarlı yıl… Ve daha öğrenecek ne çok şey var 🙂
Devreler yandı!
- Anne, sen evlenirken o beyaz evlilik elbisesinden giydin mi? - Gelinlik giydim, evet. - Babam senin kim olduğunu bilmiyodu heralde. - Nasıl yani? - Hani gelin kıyafetinde yüzünün önünde bişi oluyo ya, yüzün görünmüyo. O yüzden kimle evlendiğini bilmiyosun. - Oğlum Kemal Sunal filmi falan mı seyrettin sen? O süs gibi bir şey. Ben… Okumaya devam et Devreler yandı!
Tarihe yazılsın adımız
Bu aralar sık sık söylüyorum: Öyle bir memlekette yaşıyoruz ki, çocuklarımız okullarında, çok iyi şartlarda eğitim aldıklarında utanıyoruz, Babalar Günü kutlamaya utanıyoruz, oğlumuzu/kızımızı doyasıya öpüp koklamaya utanıyoruz, çok çalışıp çalışmamızın karşılığını aldığımızda utanıyoruz. Varlıklıyken utanıyoruz, yoksulken utanıyoruz. Sürekli tedirginiz, sürekli buruk! Neyse, uzun lafın kısası, doğduğu günden bu yana türlü savaşların içinde olan benim güzel… Okumaya devam et Tarihe yazılsın adımız
Altı yaşında bir çocuktan hayat dersi almak isteyenler, böyle buyurun…
Rüzgar'la okuldan dönüyoruz. Tam ana yola çıkıyoruz ki, Rüzgar bağırıyor: "Anne, baksana deniz nasıl da pırıl pırıl parlıyor!" "Aaaa, harika! Rüzgar, yolun burasından denizin göründüğünü hiç farketmemişim" diyorum coşkusuna katılarak. "Demek ki dikkatlice bakmamışsın" diyor. Etrafımıza iyi bakalım, sevdiklerimize, sevenlerimize, bizi mutlu eden her şeye... Güzellikler gelip geçiveriyor bazen, arkasından bakakalmayalım. Sevgililer Günü kutlu olsun...