Gayet sıradan, alışılmış bir iş gününün sabahı. Saat 7.00. Görkem uyanır, önce koşar adım Rüzgar’ın oda kapısını açar ki evde yaşamın başladığını seslerden anlasın. Banyoya gider, sonra giyinir. Bu arada Ümit’in telefon alarmı periyodik olarak çalmakta ve ertelenmekte, bu ses Görkem’i fena halde germektedir.
Görkem: Aşkıııımm, hadi kalk (İç ses: Be adam, madem uyanamıyorsun, neden ikilere kadar playstation oynarsın?).
Ümit : Homurhomurhomur..homur..homur…
Görkem: Efendim?
Ümit : Öpücük yok muuğğ?
Görkem: Al hayatım. Muck! Cemile Abla‘nın parasını bırakmayı unutma olur mu?
Ümit : Homurhomurhomur..homur..homur…
Görkem, yine koşarak tabii, makyaj çantasını alır, oturma odasına geçer. Bir yandan sabah haberlerini izler, bir yandan da makyajını yaparken çamaşırları toplar (“Nasıl oluyo o iş” diye sorup tepemi attırmayın, oluyo işte !) Dehşet dakikalarına, yani Rüzgar’ın uyandırılma saatine az kalmıştır. Görkem seri olarak işlerini bitirir, umut dolu haberlerle dolu gündemi de izlemenin verdiği güzel duygularla (?!) oğlunun odasına gider.
Görkem: Minik kediiiimmm
Rüzgar : Homurhomurhomur..homur..homur…
Görkem: Hadi uyan pisicik! (Perdeyi açar)
Rüzgar : Kapaaaattt!
Görkem: Tamam kapadım.
Rüzgar : Anneeeee, yanıma uzan.
Görkem: Yatağa mı yatayım ?! (İç ses: Ayyy eteğim buruşucak ama)
Rüzgar : Evet
Görkem: Geldiiimm (İç ses: Hay Allah)
Rüzgar : Anne, o küpeleri çıkar.
Görkem: Neden, beğenmedin mi?
Rüzgar : Beğenmedim.
Görkem: Neden?
Rüzgar : Yakışıkmamış
Görkem: Hadi oğlum, hadi tatlım.
Rüzgar : Giyinmiceeeemmm
Ümit : (Kapıdan seslenir) Hadi ben çıkıyorum, byeee!
Rüzgar : Anneeee ben memelerimi de okula götürücem.
Görkem: Olmaz tatlım
Rüzgar : O zaman Mack’i götürücem.
Görkem: Olmaz Rüzgar’cım, bu gün oyuncak günü diil.
Rüzgar : Götürüceeeeemmmm! (Ağlamaya başlar)
Görkem: Hadi tatlım, hadi oğlum, hadi yavrum.
Yarım saatlik ikna çalışması ve telkinlerden sonra, buruşuk etekli, sinir krizinin eşiğindeki annesi ve Rüzgar dışarı çıkmayı başarırlar.
Rüzgar : Anneeeee, duuurrr!
Görkem: N’oldu?
Rüzgar: Geri git.
Görkem: Neden?
Rüzgar: Arabanın jantına bakıcam.
Mehter takımı gibi; iki ileri-bir geri, bu Toyota jantı, bu BMW jantı, “anne bana siyah Hummer al” diyaloglarıyla, beş dakikalık yol on beş dakikada alınır ve okulun kapısına varılır. Rüzgar ağlamaya başlar.
Rüzgar : Ühühühhüüh uvaaaaa!
Görkem: N’oldu tatlım?
Rüzgar : Ama ben simit alıcaktııımm!
Görkem: Simitçi gitti heralde bebeğim, geç kaldık ya sen yataktan çıkmak istemeyince. Ondan göremedik.
Rüzgar : Simit istiyoruuummm!
Görkem: Ben akşam getiririm sana olur mu?
Rüzgar : Şimdi getiiiirrr!
Simit olayının bahane olarak kullanıldığını anlamak için psikiyatri alanında ordinaryus profesör olmak gerekmediğini bilen Görkem, soğukkanlılığını korumaya çalışmaktadır.
Görkem: Ben geç kalıyorum tatlım, Hadi girelim içeri. Bak üşüdük.
Tepişe tepişe okulun kapısını çalarlar, kapı açılır. Öğretmeni az önceki tantanayı duymuştur.
İlknur : Rüüzgaaarr, günaaydıınn!
Rüzgar : Homurhomurhomur..homur..homur…
İlknur : Biliyor musun, Doğu bilgisayarını burada bıraktı dün.
Rüzgar, sabahın köründen beri kanını kuruttuğu annesine arkasını dönüp bakmaya tenezzül bile etmeden “oleyyy!” diyerek merdivenlerden yukarı fırlar. Annesi hayalkırıklığının, öfkesinin ayırdına varamadan, “geç kaldım… geç kaldım” nidalarıyla dolmuş bulmaya çalışsa da nafiledir… Oğlunu daha üç yaşında, yataktan zorla kalkıp okula gitmek zorunda bırakan sisteme söverken farkeder… Vapur kaçmıştır… Huzur kaçmıştır… Neyse ki oğlu, sevildiği, güvendiği kollarda diye teselli olur. Saat henüz sabahın dokuzudur… Ve Görkem yorgundur…
her sabah bizim evde de benzer şeyler yaşanıyor…yalnız olmadığımı bilmek güzel..geçicek di mi bu terribble two sendromu? atlatabileceğiz di mi? ne dersin?
bu arada kaan sürekli rüzgardan bahsediyor..oğlumun ilk bestfriend i..çok tatlılar..iyi ki varlar…
Geçecek geçecek diye bekliyoruz ama Rüzgar üç oldu, biz hala terrible two’s döneminde çakıldık kaldık:)) Atlatırız canım elbet, ama önemli olan bizde bi hasar bırakmasın:) Geçenlerde bir arkadaşım “Çocuktan önce 10.000 kilometredeydim, şimdi 200.000 olmuşumdur iki senede” dedi, çok güldüm. O pofuduk yanaklı Kaan’ın da aynı şeyleri yaptığına hayatta inanmam 😉
Biz de Rüzgar’la, geceleri yatmadan önce okuldan konuşuyoruz. Kaan ve birlikte oynadıkları oyunlar dilinden düşmüyor. Umarım arkadaşlıkları hep sürer.
Ayy bu bıcırları düşününce sinirim geçti, özledim şimdi, yiyesim geldi 🙂
kiziim okurken icim sikildi daraldim beeeee,
aynen beni de o gunlere goturdun !!!!
Artık, ikinciyi yapmazsın heralde 😉
Görkemcim,deli gibi iş aradığım şu günlerde pek güzel bi yazı oldu yani!!! :))))))))))
işe başladığımda çarpı iki olacak yaşayacaklarım,biliyorum.. ama maalesef sisteme söve söve çalışmak zorundayız… :))
sana büyük kolaylıklar diliyorum…
Pardon arkadaşım, motivasyonunun içine etmişim yani 🙂 Ama güzel yanları da var canım, geliyor onlar da pek yakındaaaaaa!
kriz üzerine kriz yaşadığım zaman hemen bloguna geliyorum Görkem’cim.. :))) sisteme söverken yalnız olmadığını bil…sevgiler …
Canım… Teşekkür ederim.