Küçüklüğümde aşk/meşk olaylarına girdiğimi hiç hatırlamıyorum. Hele ki ilkokulda, öyle bir şeyin varlığından bile haberim yoktu. Ortaokul yıllarımda babaannemin evinin karşısındaki apartmanda oturan bir çocuğu çok beğenmeye başladım. O sıralar ben 14 falanım, o da 24-25 . Eve geliş saatlerine yakın, yazsa balkona, kışsa pencerenin önüne kamp kurar, bir kaç saniyelik saadet yaşardım. (Arabası sokağın ucunda göründü (zbamzbamzbam!) parkediyor, (zbamzbamzbamzbam) arabadan indi, apartmana doğru yürüyor (zbamzbamzbamzbamzbamzbamzbamzbamzbamzbamzbamzbam) eve girdi “çitonk!” (Altyazı: Zbam=Kalbimin çarpıntısı Çitonk= Kırık kalp sesi)
Bu aşk, sözkonusu şahısın bir gün sokakta arkadaşlarımla oynarken (evet bizim zamanımızda o yaştaki kızlar sokakta oyun falan oynardı, Louis Vuitton çanta için kendilerini yırtıp Starbucks’da kahve içmezlerdi) “ne bakıyorsun kız öyle ağzın bir karış açık?” diyerek saçımı okşamasıyla son buldu. O günden sonra da uzun süre bu işlere bulaşmadım. Zaten deliler gibi kitap okuyan, dünyayı sorgulayan, erken olgunlaşmış çoğu kız gibi yaşıtım erkeklerin büyük kısmı, gözümde henüz evrimini tamamlamamış zavallı yaratıklardı (Böyle yazınca hafif nerd göründüğümü kabul ediyorum 🙂 ).
Şimdi Rüzgar’daki ve öğretmeninden öğrendiğime göre tüm sınıftaki “aşık olma” potansiyeline belki de bu yüzden şaşıyorum. Artık etraftaki uyarıcıların fazlalığından mıdır, yoksa bizim çocuklarımızın algılarının fazla açık olmasından mıdır kim bilir… Beni takip edenler bilir, biz Rüzgar’ın yanında yetişkinlere özgü programları, dizileri vs. izlemeyiz. Hani televizyonda gördü desem, olanaksız. Gelin görün ki, okul açıldığından beri sınıflarındaki bir kıza fena halde tutkun (Kızın ismi Ayşe olsun) En sonunda öğretmeni de durumu anlamış ve çok güzel bir şekilde, onların yaşında çok yakın, birbirini çok seven arkadaşları olmasının önemini, güzelliğini anlatmış. Bizimki, satır aralarını okumuş olsa gerek ki, bir daha bu durumu fazla dillendirmedi. (Daha önce okuldan gelince anlatırdı “Ayşe ile şöyle bakıştık, böyle oynadık falan diye)
Her neyse, gelelim şu kalp ağrısına. Rüzgar bir kaç gündür, okuldan geldiğinde durgun oluyor, her zaman yemeye bayıldığı pudinge, keke burun kıvırıyordu. En sonunda dün sordum:
– Rüzgar’cım, canını sıkan bir şey mi var?
– Anne, biliyor musun, Ayşe artık benim kalbimden çıktı.
– Öyle mi? Neden peki?
– Çünkü onun kalbi artık başkasına karıştı.
Bu cümleyi duyduğum an içimden bir şeylerin kayıp gittiğini, derin, çok derin bir sızı hissettiğimi, resmen kalbimin ağrıdığını söylesem, benimle alay eder misiniz? Etmeyin. Çünkü aynen bu şekilde hissettim. Oğlumun ilk kalp kırıklığında, benim de kalbim acıdı.
Çocuklarımız büyüsün ama hiç kırılmasın, hiç incinmesin, mümkün mü? Değil tabii. Biz de alışacağız. Böyle böyle öğreneceğiz, öğreteceğiz başetmeyi… İleride de anımsayıp gülümseyeceğiz…
nasil naif anlatmis guzelim benim.
Ruzgarcim seden onlarca yas buyuk olup bu isleri boyle anlayamayan anlatamayan oyle cok insan var ki.
guzel cocuksun cok guzelsin be Ruzgar.
Hep böyle kalsın inşallah Gülçin’cim. Gerçi şimdiden yeni ufuklara doğru yelken açmış bile bizimki. Eee n’aparsın, life goes on… 🙂
canım benim yaaa! Tibet’in böyle kalp çarpıntıları olmadı henüz ama yavrucağım en yakın arkadaşla evlenilir diye kurmuş kafasında. nereden edindiyse bu izlenimi?! ben ona belki de arkadaşının onunla evlenmek istemeyebileceğini söylediğimde ciddi bir hayal kırıklığı yaşamıştı… dediğin gibi, onlarla birlikte bizim de başetmeyi öğrenmemiz gerekecek 🙂 severim ben o aşk acısı çeken Rüzgar’ı 🙂
Ahh ben de yerim o minnak gözlüklüyü. Siz hiç acı çekmeyin ama yaa 🙂
Kıyamam. Şimdiden başladı demek kalp ağrıları. Bu nesil bizden çok daha hızlı. Çok canları yanmasa bari..
Yanmasın di mi, hiçbirinin canı yanmasın…
Kıyamam onun minik kalbine :(((((((
😦
içim cıızz etti okuyunca.Nasıl da anlatmış duygularını,değil küçüklerden,biz büyüklerden bile böyle bir tabir duymamıştım…”onun kalbi artık başkasına karıştı”…çok fena,gözlerim doldu…Kıyamam ,valla nasıl baş edicez biz böyle durumlarla?
Sorma sorma… Öğreneceğiz inşallah!
buna benzer bir yakınımın kızından daha Rüzgar kadarken şunları duymuştum..
Beratla aranız nasıl?
Berat artık beni sevmiyor..O gidip başka kızlarla evcilik oynuyor..Doğumgünü partisinde benle hiç sans etmedi..ben şok olmuştum ilk bunları duyunca..ama anne olunca öğrendim ki oluyormuş olacakta..ama herşey ne kadar saf ve masum aşkı evcilik oyunu ile yaşamak 🙂
Ah kuzularım benim…
Ancak bu kadar güzel tarif edilebilirdi kalp ağrısı.
Bizim kızda aşk meşk namına tık yok henüz. Olsa babası okulu basardı kesin.:)
Allah dağına göre kar veriyor demek ki Nilhan’cım 🙂
Ay Görkem’im hayat ne zor yahu.. Annelik daimi iç sızısı demişim doğru değil mi şimdi.. Selim’de de başladı böyle birşey.. Lee aşağı Lee yukarı.. yalnız Lee’nin yanında kaba saba bir çocuk varmıi Joshua, o Lee’yi kabaca sahipleniyormuş, kibar davranmıyormuş, Selim de hep onu şikayet ediyormuş öğretmene:)
Hem de ne sızı Müminem!
O Joshua da ayağını denk alsın, üzmesin oğlumu… Lee Uzakdoğulu mu acaba? Öyleyse ne tatlıdır…
ahh kuzum kıyamam…
yalnız ifadesi mükemmel 🙂 o cümleyi kuramayacak nice yetişkinler var.. hatta milyonlar mertebesinde olduklarına kalıbımı basarım..
http://mineoskay.blogspot.com/
Bizimki de büyüdüğünde o güruha katılmasa bari 😉
İçim acıdı benim ya. Kıyamam sana. Bu cadı kızlar ilerde daha çok uğraştıracaklar seni haberin olsun:) (Nasıl kaynana olacağıma dair ipuçlarını yakaladınız sanırım:) )
Bu arada ben de 8 yaşlarındayken feci bir aşk yaşadığımı hatırlıyorum. Öyle böyle değil hala düşündükçe ürperiyorum. Ki ne ortaokul ne lise dönemlerimde öyle öğretmenine, yakışıklı çocuklara falan aşık olan biri değildim. Ama o ilk aşkım HD kalitesindeki görüntülerle hala belleğimde duruyor.
Hala arada ağzını arıyorum, atlatabildi mi acaba diye taktım kafaya. Çocuk hayatından gayet memnun görünüyor, sanırım ben kaşınıyorum 🙂 HD yayını yoktur umarım bizimkinde 🙂
Kıyamam Rüzgara,ne güzel anlatmış duygularını gerçekten..Çok yakışıklı kendisi annesi,daha çok yaşar böyle şeyleri 🙂 öp benim için..
Öptüm senin için kocaman!
Ne kadar olgun bir çocuk ya,zaten şimdiki çocuklar olgun oluyor yaşlarına göre,o yüzden bu aşk meşk olaylarını erken başlatıyorlar.
Bu arada kendimden biliyorum aşkın insanı ne kadar eritebileceğini,kıyamet habercisi tiplerden olmak istemiyorum ama aşk-meşk mevzularında ailenin çok dikkatli hareket etmesi lazım,insanlar o kadar kötü ki.
Ben “aşk için ölmeli, aşk o zaman aşk” cinnetine asla inanmadım. Zamanında eridim-bittim evet, ama insanı tükettiği yerde bir durup soluklanmak lazım. Yoksa aklın uçar gider 🙂
Aklıma Kuzey geldi.
Okuldan geldi bir gün, 4. sınıfta. Anne dedi, bugün kalbim yerinden çıkacak gibi oldum! Kalp krizi geçirecektim!
Ben tabii panik… Ne oldu oğlum dedim.
Anne dedi, Nilay bana bugün tam 17 kez baktı. Tam o-n-y-e-d-i!!!
Kalplerini sevdiğimin evlatları!
Oy oy oyyy! İnsan sevinsin mi üzülsün mü bilemiyor, ne tuhaf… Kalpleri hep tertemiz kalsın böyle….