Dunya

Sanki hiç yaşamamış gibi ölen kadınlarımız…

8 MART’IN ASIRLIK TARİHİ*

1857 yılında New York’lu dokuma işçisi kadınlar düşük ücretli 12 saatlik iş günü ve artan iş yükünü protesto etmek için gösteri yürüyüşü yaptılar, insanca yaşam taleplerini haykırdılar. 1908’de ABD’li kadınlar 8 saatlik iş günü ve siyasal haklar için Manhattan’da greve gittiler. 1909’da New York’lu kadınlan işten çıkarılmalara karşı fabrikayı işgal ettiler.

II. Enternasyonal’in 1910’daki kongresinde Clara Zetkin’in önerisiyle 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü ilan edildi. Her 8 Mart kadınların başkaldırısını simgeledi, birlikte güç olmanın, dayanışmanın anlamı bugünlere taşındı.

Bugün kadınlar ortak ezilmişliğe, sömürüye, eşitsizlik ve ayrımcılığa karşı sesini ve mücadeleyi yükseltiyor; dışlanmayı yaratan, erkek egemenliğini dayatan tüm sistemleri sorgulamaya ve alternatif öneriler sunmaya devam ediyorlar.(…) Bazı kurum ve kuruluşlar bilinçli ya da bilinçsiz olarak kadınlar gününü 1 Mayıs’ta olduğu gibi ’emekçi’ özünden kopardı yine…

* Kaynak: Açık Gazete

Dini / Milli bayramlar dışındaki “özel” günlerin, toplumsal gereksinimlerden doğduğunu düşünenlerdenim. Örneğin, Sevgililer Günü, yalnızca kapitalist sistemin dayatması değil, sevgisini normal zamanlarda adam gibi anlatmayı beceremeyenlerin günüdür bence. Anneler Günü/Babalar Günü de aynı şekilde, ailesini kırk yılda bir arayıp, ağzından cımbızla bir kaç güzel söz çıkarabilenler için biçilmiş kaftandır. “Annecim/Babacım, genelde canınıza okuduğuma bakmayın, ben sizi severim aslında, ahan da bu bir demet çiçek de kanıtı” demektir.

Kadınlar Günü’nün; çalışan kadınların zaferinden tüm kadınların günü haline getirilmesi ise bambaşka sebeplerden kaynaklanıyor. 8 Mart’ta aldığımız çiçekler, kibar beylerden gelen kutlama mesajları sadece hoş jestlerden ibaret benim için. Kadınlara yönelik şiddet her geçen gün tırmanıyor. Kadının üstlendiği kimliklerin gitgide ağırlaşmasıyla, üzerindeki baskı artıyor.  Dayak, küçük yaşta seks işçisi olarak kullanılmak, on iki yaşındaki küçük bir kız çocuğunun okula gönderilmeyerek altı kardeşine bakmaya zorlanması, çocuk-gelin sorunu, mitinglerde tekmelenerek bebeğini kaybeden genç kızlar, berdel,  “münferit olaylar” olarak tanımlanıyor bazı kişiler tarafından. Peki, ben münferit olmayan, milyonlarca kadını ilgilendiren sorular sorayım o zaman bu gün:

Yasal doğum izni, insani bir süreye getirilebilecek mi?

Emzirme izinleri ne olacak?

Çalışan anneler işyerlerinde “vebalı”muamelesi görmeye devam edecek mi?

“Büyük” şirketler, bir kadını işe alırken bilmemkaç yıl süresince hamile kalmayacaklarına dair anlaşma imzalamaya zorladıklarında, korkmadan deşifre edilebilecek mi?

Kadın, doğanın en büyük mucizesi olan doğurganlığı yüzünden, daha ne kadar cezalandırılacak?

Tüm bunlar yaşanırken, erkekler “vah vah” demekten başka bir işe yarayacaklar mı?

Ben, 8 Mart’ta kırmızı karanfil değil, sorularıma cevap istiyorum.

Ya siz?

Kadınlar

Ve kadınlar,
bizim kadınlarımız:
korkunç ve mübarek elleri,
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yarimiz
ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen
ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız
ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki
ve karasabana koşulan
ve ağıllarda
ışıltısında yere saplı bıçakların
oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan
kadınlar,
bizim kadınlarımız

Nazım Hikmet

“Sanki hiç yaşamamış gibi ölen kadınlarımız…” için 4 yorum

  1. Müthişsin Görkem’ciğim..Ne zaman ki; içinin erkek yanı, görür kadınlığımı…Ne zaman ki; hatırlarsın BİR olduğumuz anı.. İşte o zaman, bu laneti kaldırır üzerimizden TANRI !

  2. Ne güzel anlatmışsınız Görkem hanım, ne kadar haklı ve hızla çözülmesi gereken sorular. Umarım hepsi cevaplanır birgün!!!

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s