TDK Sözlüğü’nde “Kişiyi kendi davranışları hakkında bir yargıda bulunmaya iten, kişinin kendi ahlak değerleri üzerine dolaysız ve kendiliğinden yargılama yapmasını sağlayan güç” diyor vicdan kelimesinin karşısında. Ben geçen gün oğlumun minicik bir cümlesi ile koskoca bir vicdan muhasebesi yaptım…
Rüzgar’la havuz kenarında oturmuş, kolluklarını takıyordum. Bu yaz yüzme kursuna gitti Rüzgar okulu ile. Yaşadıklarını pek paylaşan bir çocuk değildir. Gün içinde neler yaptığını, okulda neler olduğunu hep ittirip kaktırmalarımla öğrenirim ancak. Dolayısıyla kursta yaptıklarına dair detayları öğretmenlerinden ve sınıf arkadaşlarının annelerinden aldım. Bu arada, bu kurs sayesinde ilk defa servise bindi. Uzun sayılabilecek bir mesafe gidip geldiler haftada iki gün. Saat 8.30 civarı okula bırakıyorum onu, kurs 10.00’da olduğundan gidişini hiç göremedim. Her neyse, kollukları takarken bir yandan da sohbet ediyorduk.
Görkem: Rüzgar’cım, biliyor musun, seneye artık kolluksuz yüzeceksin.
Rüzgar: Eveet, kursta yüzme öğrenicem ben.
Görkem: Tabii..
Küçük bir sessizlikten sonra.
Rüzgar: Ama sen el sallamadın anne.
Görkem: Nasıl? Anlamadım…
Rüzgar: Biz servise binerken herkesin annesi geldi, el salladı. Sen gelmedin.
Kalakaldım…
Ben de çalışan bir annenin çocuğu olduğumdan, kendimi savunmak için o anda söyleyeceğim her sözün anlamsız kalacağını biliyordum.
Gözlerimden yaşlar boşandı boşanacak, içim sızlarken
Ahh bu çözülemeyen denklem…Kimseninde çözeceği yok herkesin çözümü kendince..Ne desem bitmez bu vicdanla muhasebe..Helede Rüzgar arada bu ve benzeri hikmetler döktürdükçe…
Çok hazırlıksız yakalandım çooook! Bir defasında “İşe gitmesem sana nasıl sürprizler, color changer arabalar alırım?” diye sordum. “Sürpriz istemiyorum” dedi. Aldım cevabımı oturdum aşağıya 🙂
Bizde bi ara meyve suyu için çalışıyorduk birgün sabah kalkıp,” tamam çalışmanızı istemiyorum meyve suyuda istemiyorum dedi” bizde oturduk aşağı bunlara cevap yetişmez bizim vicdanlarda susmak bilmez..
Ah siz de yok pahasına çalışıyormuşsunuz karı-koca 🙂
Ben okuduğum kitapların birinde çocuklara “sana bir şeyler almak için çalışıyorum(mesela oyuncak,yiyecek vs.)” demenin çok yanlış olduğu kanısına rastlamıştım. Bu, çocuğu suçluluk psikolojisine sokuyormuş. Bir de sonra biraz büyüdüklerinde işte böyle cevap verirler, o zaman tutunacak dalınız da kalmaz:)
E zaten “İşe gitme, sürpriz istemiyorum” dediğinde kalakaldım işte… Tecrübeyle sabit. Suçluluk duyma kısmını da tecrübe ettirmeden dersimizi almış olduk şükür 🙂
Rüzgar’ın lafına benim bile içim sızladı. Bizimki kendini bu kadar ifade edemediği için şimdilik sadece ayrılış ve kavuşmalarda hırçın bir hale bürünüyor. Böyle laflar ettiğinde nolacak bilemiyorum.
Belki de çalışma hayatına dönme konusunda bu kadar ağırkanlı olmam hataydı. Belki onu daha erkenden alıştırmalıydım diye düşünmüyor değilim. Ah bu sorgulamalar yok mu…
Aa ben bu cevabı görmemiştim. Şimdi gözlemlerimden ve duyduklarımdan ve tabi kendimden yola çıkarak söylemek istiyorum ki; erken alıştırma diye birşey bence yok. Ahmet Kerem 13 aylıktı hiç birşeyin farkında değildi başladım iş ev maratonuna. Sonra büyüdükçe farkına vardıkça benim gitmelerimin sabah evden çıkarmaz oldu. Şimdi 2’sine 1 ay var. Zaman zaman yine hırçınlık ataklarıyla kabullenmişliğinden vazgeçiyor. Büyüdükçe duygu sömürüsüne başlicak biliyorum. Sonuç olarak iyice doyana kadar bebeklerle vakit geçirmek en iyisi sanırım, alıştırsaydık da aynı olucaktı çünkü. Sevgiler
Zaman zaman yaşadığımız, okul kapısında tepişmelerimiz beni çok yoruyor. Sıkılıyorum, üzülüyorum. Demek Rüzgar evde olsaydı da ayrısı yaşanacakmış.
Canim kiyamam sana. Simdi doyle soyluyor Ruzgar ama biraz daha buyuyunce gurur duyacak annesiyle cunku o zaman anlayacak hem fedakarliklarini hem de sevginin buyuklugunu. Opuyorum.
Canım benim… Teşekkür ederim.
alışacaktır diycem… alışır herhal… alışacaktır… alışır… :(((
Akşam elimde bir Hot Wheels ile eve gittiğimde suratındaki koca gülüşü görünce ben daha iyi olacağım en azından. Ama haftada üç kere iş çıkışı 4,90 TL x 4 = ohooo yani 🙂
:))) delüsün
Heheheh!
Yeni işe başlamışım, acaip vicdan yapıyorum. Tam o zamanlar iş arkadaşım çocukluğunu anlattı bana. Annesi çalışırmış, ablasıyla merdivende oturur annesinin akşam eve dönüşünü iple çekerlermiş. Hiç ama hiç anlamazdım niye “bizi bırakıp” gittiğini. Kafam almazdı. Çok ağlardım üzülürdüm, kendimi yalnız hissederdim. Yıllar sonra anladım. Çok acı çektim çok özledim ama şu anda iyi ki çalışan bir annenin çocuğuydum demişti.
Bilmem bize teselli olur mu. Bak yine gözlerim doldu:(
Sevgili Ayça, şimdiki çocukların, annelerinin onları bırakıp gittiğini sandıklarını düşünmüyorum. Hem biz farklı bir anne jenerasyonuyuz, hem de onlar bambaşka artık… Zor tabii ama durumu biz de biraz trajediye dönüştürüyoruz.
İşten çıkış saati yaklaştı ya, bak nasıl pozitif bir havaya büründüm birden 🙂
Çalışmayınca bi halt olmuyor.. olmuyorsa olmuyor yani.. Anne Kraliçenin dediği çözümsüz denklem
Olmuyor gerçekten Deli Annem. Aslına bakarsan ben şu anda, evde olduğumdan daha yoğun zaman geçiriyorum oğlumla. Üstelik daha sabırlıyım, daha aklı başındayım. Daha yorgunum sadece 🙂
Vicdan ki hem de ne vicdan, çalıştığın ve büyürken her anlarında yanlarında olamamaktan kaynaklanan vicdan bir yana, ya ikizlerin biriyle ilgilenirken diğerinin Küçük Emrah bakışları atması, dudaklarını büzmesi, dayanamayıp kucaktakinin bırakılması diğerinin alınması sonrasında bırakılanın Küçük EMrah bakışları atması, dudaklarını büzmesi ve bu şekilde mütamadiyen yapılan kucağa al, indir eylemleri durumundaki vicdana ne demeli ?
Annelik, minnoşlarımızın ana rahmine düştükleri saniyeden itibaren yapılan daimi bir vicdan muhasebesi..
Hem fiziken, hem ruhen iki kat yoruluyorsun sen Nihan’cığım. Allah kolaylık versin, ne diyeyim…
Kızım daha çok minik (2,5 aylık) ve ben 3 Ekim’de işe başlıyorum 😦 Oldu mu şimdi Görkem abla??
Canım benim, Allah kolaylık versin. Dua et ki kurumsal bir yerde çalışıyorsun, beterin beteri var. Bir de, züğürt tesellisi gibi olacak ama senin bebeğin en azından daha minicikten alışacak annesinin işe gitmesine. Öpüyorum sizi…
İnsanoğlu doyumsuz bir varliktir. Hep kendinde olmayani ister.kıvırcık sacların varsa düz olsun istersin,düz sacların varsa dolgun dalgalı saclar istersin.ben de cocuk olduktan sonra ısı birakanlardanim.haftanın 6 gunü çalışıyordum.surekli İst.a toplantılara gidip,Ege Akdeniz bölgesinde dolaşıyordum.yorucu ama sektorunde lider bi firma oldugundan firstclass larda ucup,kendimi bı mok(pardon) sandığım gayet guzel bı isim vardı.şimdi ise dizleri çıkmış esofmanlarla evden çıkmadığım günler oluyor.haliyle daraliyorsun,daraldikca evdekilere sarıyorsun.ben Kaan’a Hergun el sallıyorum da ne oluyor? okula gitmek istemediği günlerde ‘hadi baba ise gidiyor peki anne nereye gidiyor?’ diye sorduğunda yine vicdan olayı devreye giriyor.ama biliyorum ki,bu konuda benden daha tecrübeli ve eğitimli insanlarla,evde tv izlemeden ya da iPad oynamadan tüm gunü verimli bir bicimde geçiyor.tipik bir balık burcu kadını olarak gözyaşım hep akmaya hazirdir,neredeyse her adımımı da vicdanımın sesine kulak vererek atarım.ama Kaan’ın bende yarattığı vicdan azaplarına boyun eğseydim 17 aylık emzirme sürecimizi sonlandiramazdim,asla odasını ayiramazdim,asla anneme bırakıp düğüne yemeğe vs.gidemezdim.asla okula gonderemezdim.çalışmasan da vicdan yapacak seyler bulursun,çünku biz artık anneyiz.bana göre sürekli devinen,değişen bir hayatin tam ortasinda olan sensin benimse bazi gunlerim deja vu gibi,koreldigimi hissediyorum resmen. Ne kadar ilgili,araştırmacı,eğlenceli bir annesi olduğunu dış kapının dış mandali olan ben bile anladıysam,rüzgar da ileride anlayacaktir.seni sen yapan seyler yasadiklarindir.seni benim gibilerden ayıran seye de cesaret deniyor.sen bildiginden şaşma arkadasım.sen guclu bir kadinsin. Öpücükler
Bence senin yaptığına cesaret deniyor asıl. Ben de annelik hayatımın ilk üç yılını aynı anlattığın şekilde geçirdim. Başlarda nasıl iyi geldi anlatamam. Bebeklikte zaten bulunmaz bir nimetti 7/24 oğlumla olmak. Sonra Rüzgar büyüyüp bağımsızlaşmaya başladı. Zamanının çoğu okulda geçiyordu. Oh iyi, biraz dinlenirim dedim. Sonra bir baktım annemin arkadaşlarıyla balkonda çay içip lak lak yapmak, pazara gidip pırasa falan almak çok hoşuma gitmeye başlamış, tuhaf bir uyuşukluk hissi tüm bedenimi sarmış, aynı şekilde dizi çıkmış eşofmanlar (bu olayın simgesi galiba) dolabımın merkezinde yer almış, “Allah” dedim “bana bir şeyler oluyor” 🙂 Cesaret dediğim kısmı şu; bizim gibi mürekkep yalamış, hareketli bir iş hayatı yaşamış kadınlar, evde oturup çocuğunun her anına tanık olmayı tercih ediyorsa, bu bir cesarettir. Ama anahtar kelime, mutluysa! Tükenmişlik hissi geldiğinde mutlaka silkinmek lazım.
Ben de öpüyorum çok. Güzel sözlerine teşekkür ederim ama kendine de haksızlık etme lütfen 😉
Bence sorun senin el sallamamanda değil. Asıl sorun diğer çocukların annelerinin el sallamaya gelmiş olmalarında… Eğer hiçkimsenin annesi el sallamaya gelmeseydi senin yokluğunu fark etmeyecekti. Ya da diğer çocukların anneleri değil de babaları gelseydi?
Kesinlikle vizdan azabı çekmeye değer bir konu değil. Benim annem de çalışan bir anneydi. Her zaman gurur duydum onunla. Ben de çalışıyorum. Eğer çocukken bir eksiklik hissetmiş olsaydım şu anda çalışmazdım. Ama tam tersine annem çalıştığı için ben hep kendimi diğer çocuklardan üstün gördüm. Benim annem güçlüydü ve ben de onun gibi güçlü olacaktım. Kızım da benim gibi güçlü olacak. Baba da işe gider. Anne de işe gider. Bu da üzülecek bir durum değildir. Tam tersine sevinilecek ve gurur duyulacak bir durumdur. Cevap basit yani: “Ben sana el sallamaya gelemdim. Çünkü severek yaptığım bir işim var. Diğer anneler severek yapacakları bir işleri olmadığı için çalışmıyorlar. Ben zevk aldığım bir işi yaptığım için çok şanslıyım. Sen de ileride benim gibi mutlu olduğun bir işi yapacaksın.” Hepsi bu…
Zaten kararlı ve mantıklı bir şekilde çocuğunla bunu konuştuğun zaman sesindeki tınıdan mı, vücut dilinden mi, nasıl oluyor bilmiyorum ama kararlığını hissederek o da sakin karşılıyor. Fakat bazen de, söylediğim gibi hazırlıksız yakalanıyor insan. Gözler dolup ses titreyince, bitiyor olay. Dört yaşında bir çocuğun yaşamsal zorunlulukları kavrayabileceğini sanmıyorum ama çalışma olayını bir aile dramına da çevirmemek lazım hakikaten, çok haklısın. Çünkü arada içim sızlasa da böylesi herkes için çok daha iyi kesinlikle.
Bir de şunu söylemek isterim: Çalışan anneler arasında, çocuğunu bu kavramdan nefret ettiren anneler olduğu gibi, bir de çocuğunu gururlandıranlar var, annen gibi… Ne mutlu öylelerine. Umarım ben de senin annenin uyandırdığı duyguları büyütürüm oğlumda.
11 senelik meslek hayatımı emir doğduğunda sona erdirdim..sırf onu en az 3 sene kendim büyüteyim, annesiz bırakmayım diye.fakat sadece 1 sene dayanabildim.anladım ki ben çalışırken mutluyum. kendime zaman ayırabildiğim zaman huzurluyum ve çocuğumada bu mutluluğu ve huzuru ancak bu şekilde yansıtabiliyorum.bazen 2 gün üst üste tatil yaşadığımız zamanlarda bile ilk gün muhteşem geçerken 2. gün daralmaya başlıyorum. bu çocuğumddan bıktığım anlamına asla gelmesin.sadece kendimide seviyorum. ve ben sağlıklı bir psikolojiye sahipken çocuğumada faydalı olabilirim ancak.emir 15. ayını doldurduğunda kreşe başladı.anneannemiz ya da babannemiz ve hatta ben ona bakabilecekken ( işim kendi işim çünkü) ben onu kreşe yolladım. çünkü bütün gün evde tv. karşısında, yada anneannesiyle,ev gezmelerinde,ya da eğitim şansından uzak bir şekilde 4 duvar arasında yetişmesi taraftarı olamazdım.ve şimdi 3,5 yaşımızdayız.kızıma 7 aylık hamileyim.ve inşallah onu da aynı şekilde kreşe vericem.çünkü ;
ev de anneyle büyüyen arkadaşlarımın çocuklarının,emir le yan yana geldiğinde ne kadar büyük farklılıklar gösterdiğini görebiliyorum.benim çocuğumda mutlu bir çocuk.evet annesini akşamdan akşama görüyor belki ama…bende mutlu bir anneyim:))çalışan bir annenin kızı olarakda, 34 yaşımdayım gayet te iyi bir psikolojim var::))) hiç öyle sorunlu falan olmadım::))) işte bu yüzden diyorum ki anneler: siz de bu dünyaya 1 kere geliyorsunuz. ev de oturup çocuğu ve eşi için deli divane olan ama kendi mutluluğu adına bir şey yapmayan kadınlar olacağımıza,hepsine eşit miktarda yer ayırmalıyız hayatımızda…ve görkem cim sevgili arkadaşım.sen istediğin fedakarlığı yap.rüzgar da bir gün sana diyecek ki…”anne bu gün ev den gitsene yaaa arkadaşlarım gelecek”. bu yüzden kendini yıpratma arkadaşım….rüzgar seni her şekilde çok sevecek emin ol.ben 27 sene annemle ayrı yaşadım.önce onun çalışan bir kadın olması,ardından tam onun emekliliğinin geldiği sırada benim üniversite, ve iş sebebiyle sürekli şehir dışlarında yaşamak zorunda olmam bizi hep uzak tuttu birbirimizden.oysa şimdi,en yakın arkadaşım annem.ve ben hiçbir zaman onu suçlamadım yanımda olmadığı için.öpüyorum seni .sevgiler güzel kalpli dostum…
ayrıca şunu yazmayı da unutmuşum…..o el sallayan anneler madem çalışmıyorlar niye çocuklarını kreşe yolluyorlar???? bildiğim kadarıyla mecburi eğitim 6 yaşında başlıyor!!!!bizden tek ayrıcalıkları sabah çocuklarını okula gönderebilecek kadar vakitleri olması…bunun dışında onlarda çocuklarını gönderip yaşamaya bakıyorlar….
Sen onu bunu bırak da, yedi aylık oldun muuuuu 🙂 🙂 Seçil inanamıyorum!
cevabı veremezsin,sadece onun geleceği için çalışsaydın verirdin:)bunla ilgili bir yazı yazmıştım,dur onadan alıntı yapayım;
HER ŞEY SENİN GELECEĞİN İÇİN YAVRUM
kendim de dahil olmak üzere kabul edelim baştan, biz ve bizim gibiler tayfası çoluk-çocuk nafakasına gidiyor değiliz işe.üstüne basa basa söylüyorum.çoluk çocuk nafakası,boğazlarından geçecek bir yudum su,bir dilim ekmek değil telaşımız.ya ne??bazımız özel okullarda okusun istiyor çocuğu,bazısı elden aşağı giyinmesin ,nike spor ayakkabısı,benetton tişörtü,levis pantalonu olsun istiyor doğurduğu varlığın.ya ben giyemedim o giysin telaşında yahut ben giydim elbet o da giyecek inceliğinde.daha ötesine geçersek kemanıydı,yüzmesiydi,ilave matematik dersiydi gibi bilumum kursların ödenmesi gereken faturaları da tek bir koca maaşıyla sürdürülebilir olmadığından en iyisi mi çalışayım para kazanayım diyor bazı anneler.
benim dimağımı zorlayan,anlamlandırmamı zorlaştıran mevzu tam da bu aslında;günümüzün 12-13 hatta 14 saatini çocuklarımızdan uzak ama çocuklarımızın lüks ihtiyaçları için karşılamak için geçirmek gerçekten onlar uğruna onlar için yapılan bir fedakarlık mı?yoksa daha lise çağlarımızda “oku,ekmeğini eline al,koca eline muhtaç olma”söylemleriyle kapağı attığımız üniversite ve devamında elimize verilen o diploma mı bizi çalışma hayatına delicesine çağıran?o kadar dirsek çürütmemizin bir karşılığı olmalı elbet.madem evde oturacaktık ne diye o dersane benim,şu kurs senin dolanıp durduk ki.ve o genç kızken kurduğumuz güzel kariyer hayallerimiz.hepsi bir çöp yığınına mı dönüşecekti?
o en deli zamanlarımızda,18lik yılların hiç geçmeyecek heyecanlarında hiç kimse dememişti bize ;”bir gün çoluk çocuğa karışacak,vicdanınla başbaşa kalacaksın kızım.o yüzden okul-iş seçimini yaparken en uygun olanını bul,seçimlerin daha sonra acı vermesin sana.”bunca önemli bir tembihi kimseden duymamış,yurdum amazonları birer birer iş dünyasının “analık tanımaz” çarklarına giriş yapmıştık .ee ne oldu şimdi.bu ağlayan suratlar,bu halinden her daim şikayetçi diplomalı, kariyerli hatun tiplemeleri de nereden çıktı?kim istedi ,kim neyi başardı?cevap veremediğimiz,çünkü aslında cevabını kendimiz dahi bilemediğimiz çalışma hırsımızı,çocuklarımız ardımız sıra ağlarken “her şey senin geleceğin için yavrum”namesiyle mi kapatıyoruz.
DİYE DEVAM EDİP GİDİYOR ŞEKERİM,HA NE DERSİN HAKLI MIYIM??
İlla her konuya bambaşka bi pencere açman lazım di mi 🙂 Süpersin yaa, çok güldüm, ben ne diyeyim şimdi? Madem işe gidiyoruz, mıçımızı kıralım oturalım ofis sandalyelerimize, fazla vızıldamanın alemi yok.
Valla haklısın arkadaşım, ben çocuğumun geleceği + kocamdan para istememenin konforu + Marc Jacobs elbiseler için çalışıyorum mesela 🙂 🙂
sayın sitare’nin yazısına karşılık şunu söylemek istiyorum:
çalışmak ya da kendine zaman ayırmak…benim gözümde ikiside önce insanın kendi sadece kendisi için yaptığı şeyler olmalı. tabiki çalışarak biraz daha iyi imkanlara sahip olmak belki önemli. ama benim için önemli olan önce kendi mutluluğum adına , kendim için birşeyler yapabiliyor olmak.ve evet sadece ”çocuğum sana daha iyi imkanlar sağlayabilmek için çalışıyorum” cümlesi çok da doğru ve gerçek bir savunma değil bana göre de.
veee görki cim evet şekerim 30. hafta dayım . doğumuma gelirsin artık heralde .. başka türlü görüşemiycez çünkü arkadaşım:)))
valla ben ne yalan söyleyim işe gittiğim zamanlarda dinlenebiliyorum ancak.3 haftadır işi kaytarıyorum sıcakların dayanılmazlığı ve benim yavaş yavaş ağırlaşmaya başlamam sebebiyle. ama inanın ki evde daha çok yoruluyorum…sabah gözümü açtığımda bu gün biraz yatayım da dinleneyim diyorum . bunu gerçekleştirdiğimde bir bakıyorum ki saat 24.00 olmuş:))yani kısacası çalışmak güzel şey arkadaşlar::)))))))))))
çokbilmiş çok güzel açıklamış..evet ben de çalıştığım ve oğlumla daha az vakit geçirebildiğim için zaman zaman üzülüyorum ama şu bir gerçekki, anne bu konuda ne kadar rahatsa, bunu ne kadar olağan karşılıyorsa çocuk da o kadar rahat oluyor..anne suçluluk hissederse çocuk bunu mutlaka algılıyor..
onları ikna etmek için farklı gerekçeler sunmaya gerek yokki, asıl çalışma sebebimiz neyse ona rahatça söyleyebiliriz..bunca yıl bir meslek edinmek için okuduk..her insan gibi biz de üretkenliğimizi kullanmak, toplumsal hayata dahil olmak istiyoruz..ya gerçekten ihtiyacımız olduğu ya da sadece istediğimiz için çalışıyoruz..o zaman çocuk daha az sorgulayacaktır bence..
Benim silkinmem gereken nokta orası işte: Suçluluk duygusu… Onu tamamen üzerimden atabilsem eminim ki o da bu durumla daha rahat başa çıkacak.