Sevgili Nilhan, beni fi tarihinde mimlemişti.
Ben, zırt-pırt yazmaktan hoşlanmayan blogger olarak, bir de hareketli bir döneme girince, bunun üzerine de yaz rehaveti eklenince erteledim de erteledim. Değil yazı yazmak, sevdiğim blogları takip bile edemez oldum ama sanırım bu sıra çoğumuz aynı durumdayız.
Bu mim, takıntılar üzerine. Ben, takıntılarımı artık yaşam tarzına dönüştürdüğümden, içselleştirmişim sanırım, o yüzden bayağı düşünmem gerekti.
• Temizlik konusunda pek takıntılı değilim. Ancak düzen delisiyim. Perde yamuksa, ucu kıvrıksa, tablo eğriyse o odada uyuyamam. Yatmadan önce yatağını düzelteni duymuş muydunuz? İşte ben de onlardan biriyim.
• Yine yukarıdaki maddeyle bağlantılı olarak, kıyafetleri de belli bir düzene göre yerleştiririm. İşe giyilen bodyler, günlük tişörtler, renklerine ve dokularına göre (evet, dokularına: yani lycralılar, ince penyeler, trikolar vs. şeklinde) ayrı bölümlerde durur. Bir gün, Allah korusun, görme yetimi kaybedersem, evdeki her eşyamı hiç zorlanmadan bulabilir, bu şekilde sanırım uzun süre idare edebilirim.
• Asla ama asla yeni aldığım bir şeyi yıkamadan giymem. Rüzgar’a da giydirmem. (Çorap dahil)
• Sevişmeden uyumayanlar var ya, ben de okumadan uyuyamam 🙂 Yatmadan önce bir sayfacık olsun okumalıyım, yoksa eksiklik hissederim.
• Defter, kalem ve sabunlara takıntı derecesinde meraklıyım. Evimde bir sürü olsa bile, güzel bir tane gördüğümde dayanamam mutlaka alırım. Alınca hemen kullanamam, bir süre onunla aşk yaşarım, severim, koklarım, denerim, kurcalarım.
• Sahip olduğum bir nesneyi tüm ayrıntı ve özellikleriyle bilme takıntım vardır. Özellikle teknolojik cihazlarda bu huyum doruğa çıkar. Evde oturur, cihazı açar, kaynaklar bulur, resmen ders çalışır gibi en ince ayrıntısına kadar öğrenirim. Öğrenemezsem de ondan anında soğurum.
• Kendimi bildim bileli akşamları aynı sırayla, önce ellerimi yıkar, sonra makyajımı temizler, en son dişlerimi fırçalarım. Üzerine de mutlaka büyük bir bardak su içerim. Sabah da önce yüzümü yıkar, sonra dişlerimi fırçalar, sonra da suyumu içerim. Suyu içmeden dışarıya çıkmam.
• Dokunma ve koklama takıntım vardır. Bir masa mı beğendim, dokunmalıyım. Yemek çok mu hoşuma gitti, onu hafızama hapsetmek için başım dönene kadar kokusunu içime çekmeliyim.
• Çok dangul-dungul konuşur, sonra da “karşımdakini kırdım mı, yanlış mı anlaşıldım acaba” diye kafama takar, uykularımı kaçırırım. Her seferinde bir daha aklıma geleni pat diye söylemeyeceğime dair tutamayacağımdan emin olduğum sözler veririm.
• Ellerimi yüzümden uzak tutarım. Sevgili arkadaşım Hande sağolsun, kirli ellerle yüzü ellemenin cildi bozduğunu söylediğinden beri buna taktım. Yanlışlıkla elimi yanağımda bulursam hemen çekerim. Hatta ajansta, bilgisayarımda “hands off the face!” yazan bir sticker vardı.
• Şöyle, üstünkörü bir duş alıp çıkamam. Her girişte, mutlaka iki şampuan yapar, haldur huldur, gelin hamamı formatında yıkanırım, sonra da cildim, saçlarım neden kuru diye söylenir dururum.
• Büyük çanta tutkunuyum. Görsel bir tutku değil bendeki. Mesela fıstık arkadaşım Bahar, büyük çanta sever ama boş görünmesin diye içine bir paşmina falan atar. Ben içini gerçekten doldururum. Bakın, sizin için bugün taktığım çantanın muhteviyatını ortaya döktüm: 



• Tutkunu olduğum bir film izlerken (evdeysem) yalnız olmalıyım. Yanımda başkaları varken konsantre olamam, kocam dahil. Zaten kocamla aynı filmlere tutkun olma ihtimalimiz yok 🙂
• Normalde farklılıkları hayatın renkleri olarak gören, her tür uç düşünceyi içtenlikle kabullenebilen bendeniz, düğünlerde falan kendinden geçmişçesine göbek atan insanlara takar, öküz gibi gözümü dikerim. Çok ayıp, biliyorum ama elimde değil.
• Çok karışık evlerde, eski eşyalarla dolu yerlerde huzursuz olurum, oturamam, uyuyamam.
• Her yazımı en az üç kere okurum. Yazım yanlışı yapmaktan çok korkarım, çalakalem yazılmış şeyleri okumakta çok zorlanırım, kalbim daralır, sıkılırım. Büyük harfle yazılmış blog yazılarını okumakta güçlük çekerim, üzerime üzerime geliyor gibi hissederim.
Olayı daha fazla detaylandırıp “manyak” damgası yemeyi göze alamadığımdan satırlarıma burada son veriyorum. Kocama sorsak takıntılarım hakkında roman yazar ama onun takıntı olarak nitelendirdiği özelliklerimin çoğunu ben normal gördüğümden sormayı reddediyorum 🙂
Klasik mim kuralım yine geçerli. Yorum bırakan mimlenmiş sayılır, ona göre gardınızı alın 🙂
Nilhan’cığım, sana da tekrar teşekkür ediyorum.
ehehehe:) normalsin merak etme bu takıntıların çoğu bende de var. kör olursam muhabbetine bayıldım:) bende gördüğüm çoğu şeyi hafızama kaydederim, yada bazen sağ elim olmasa napardım diye sol ele yüklenirim falan:) ayrıca çanatana bayıldım, bende çok dolduranlardanım ama valiz taşımamak için küçük çantalara özenip alıyorum sonra sığamayıp büyük boya geçiyorum:)) çuval gibi kocaman ama içi boş olanlara da sinir oluyorum ama koca çantada da aradıgını bulamıyorsun ki:P
Evde kaç tane portföy çantam var, inanamazsın. Ama aynen, öylece duruyorlar dolapta garibanlar.
Çanta konulu yazım taslaklarda bekliyo,kısmetse haftaya..
*Bende yatağını düzeltip yatanlardanım,sabah yataktan fırlayıp işe koştuğum için düzeltme fırsatım olmuyor haliyle bende yatmadan düzeltip yatıyorum 🙂
Ben iki posta düzeltiyorum. Bir sabah, bir akşam 🙂
of of of dahasi da mi var gorkem dahasi da mi var:)
hayatta mimlenmis saymiyorum kendimi haberin olsun ama yorum yazmasam olmazdi 🙂
Bana ne bana ne, yaptın artık yorum 🙂
gormemis duymamis mimlenmemis sayiyorum kendimi :)))
🙂 🙂 🙂
2.3.8.9.11.12.14.15 maddeler ayni ben ikiz miyiz neyiz :)Esim bana MONK diyor kisaca 🙂
Sevindim yalnız olmadığıma kardeşim benim 🙂
Koklama ve dokunma olayı bende de var..Ama diş doktorunun dediği ”suyu dişini fırçalamadan önce içecekmişsin,florun etkisi gitmesin diye ” ben de senin gibi yapıyordum,mentolden dolayı insan dişini fırçalayınca su içme isteği duyuyor sanırsam..Düzen takıntım olsa,planlı-programlı ve düzenli olsam çok memnun olurdum ben 🙂
Sanırım benim de bu ihtiyaçtan doğdu su içme olayı, sonra da takıntıya dönüştü.
Birçok konuda yalnız olmadığımı öğrendim posttan ve yorumlardan 🙂
Yalnız olmadığımı ben de çoğunlukla bloglardaki yazılardan keşfedip mutlu oluyorum… 🙂
Görkem, bu ne???Allahım yarebbim. Çantamı dökmeyi göze alamazdım ne yalan söyleyeyim. Ve benimki eşek ölüsü gibi ağırdır her zaman. Kızımın emzikli şekerlerinin halkası bile duruyor çantamda belki birgün faaliyette lazım olur diye. Çingene çadırı gibi anlayacağın.
Dolabını merak ettim. bütün kıyafetlerini dokusuna göre ayıracak bölme var mı:D
Vallahi hangi birine yazacağımı bilemedim , lakin okumaktan çok keyif aldım.
Teşekkür ederim kırmayıp, cevapladığın için. Yalnız var ya, yorum yazarken bile çekindim. Noktalama işaretleri takıntından dolayı. Benim hiç aram yoktur.
Senin çantanın nasıl olduğunu tahayyül edebiliyorum az çok. O kadar faaliyete sen sağdan soldan da malzeme topluyorsundur kesin 🙂
Dolapta o kadar bölme yok maalesef, ben de büyük bölümde, kendi içlerinde gruplandırıyorum.
Ben teşekkür ederim, sobelediğin için 😀
Düzen takıntısı bende de var. özellikle dolapları düzenlemek söz konusu olunca, iyice anormalleşiyorum. tüm eşyaları hem renk hem boyut sırasına sokuyorum. mesela dolapta en solda kolsuz gomleklerim, sonra kısa kollular, yarım kollular ve uzun kollular duruyor. hepsi de kendi içinde açık renkten koyu renge sıralanmış vaziyette. temizliğe gelen abla ütüden sonra her seferinde hem söylenir hem yanlış koyar bunları 🙂 temizliğin olduğu günler bir kez de ben geçerim tüm eşyaların üstünden, yerlerine koymak için 🙂
Ayynenn! Ben hep tembih ederim hatta, “hiç yerleştirme çünkü boşuna iki defa iş oluyor” diye…
çantana bayıldım, aynı benimki:))) yalnız benimkinin içinden zaman zaman pişik kremi, ıslak mendil, top, kozalak gibi nesneler de çıkıyor şimdilik.
bende her türlü kırtasiye malzemesine karşı takıntı vardır: defter, kalem, ajanda, vb. bir kırtasiye dükkanında bütün gece kilitli kalsam hiç canım sıkılmaz:)))
ha bir de düzensizliğe karşı takıntım var: düzen sevmiyorum yaaani. yaşasın dağınıklık – ama senin giysileri kategorize etme çabanı çok takdire şayan buldum.
Bende de bir dönem aynıları vardı, bir de termometre taşırdım deli gibi. Şimdi oğlan büyüdü, onların yerini Babylade, çeşitli oyuncaklar için yedek pil ve arabalar aldı 🙂
yorum atarım ama ben bu mimi cevaplamam arkadaş! aklımı peynir ekmekle yemedim ben! 😛
ben çok düzenli biri değilimdir Görkem… yine de sever misin beni? 😛
Severim tabii ama size gelmeyeyim, dışarıda buluşalım olur mu mümkünse 🙂
Mim konusunda da, Gülçin’e yazdığım cevap senin için de geçerli 😀
Aha! beyblade’ler bizde de var :))
Görkemcim bir uzmana görünmeyi denedin mi :))) Şaka bir yana okurken koptum ya :))) ben dağınığımdır. yatağımı asla toplamam, ne gece ne gündüz. Akşam nasıl olsa yatılacak ve dağılacak bir yatağı toplamak çok gereksiz gelir 🙂 kışlıklarım ve yazlıklarım aynı yerdedir, neden ayırayım ki :)) ve buna benzer çok şey var da yazmayayım.
Akşam ve sabah illa ki suyumu içerim ama, sabah duş almadan dışarı çıkmam. Ev temiz ama dağınık olsun 🙂 çok düzenli yerler beni sıkar 🙂
Ah o Babyladeler. Bir de ağırlar, Allahım yani kolum kopuyor bir de onlar eksikmiş gibi çantamda.
Ben de temiz ama dağınık evlere gıcık olurum 🙂 Kuzenim öyledir, ona derim ki “ben geleceğim zaman ne olur evin pis ama düzenli olsun” 😀
canımsın sen, canım:)
hangi birine ne diyeyim bilemedim ama topluca diyeyim, seviyorum seni ve takıntılarını 🙂
Canımm, beni kalpten seven, olduğum gibi sevsin di mi yani 🙂
Öyle özledim ki, çocukların İnstagram’da fotoğraflarına bakarken içim kalkıyor.
Birseyi unutmussun ama!
Aaaa, neyi unutmuşum??
Her yoruma mutlaka birsey yazarsin:)
Ahaha! O takıntı değil canııım, misafirperverlik. Anaaam, takıntı mı yoksaaa 😀
Ama takintiya donusuyor biliyor musun:)
Olabilir valla, hiç o açıdan düşünmemiştim. Bak hala cevap veriyorum 🙂
Aklima komik birsey geldi yazini okurken. Bir arkadasim evini tasiyacak. İyi bir nakliye firmasiyla anlasiyor. Oyle iyi ki, adamlar “dolap iclerinizin duzeni nasilsa, yeni evde de kiyafetlerinizi ayni sekilde yerlestiriyoruz” demisler. Arkadasim ne yapsa begenirsiniz. Son gece tum gardrobunu bosaltip, guzelce siniflandirip tertipli bir sekilde yeniden yerlestirmis.
Bunu kahkahalar atarak anlatmisti. Salakligim iste deyip. Oyle aklima geldi birden. Senin yazdiklarinla alakasi yok ha! Bu arada takintilarin bana cok sevimli geldi. E bu kadar yorum yazdigima gore benim de takintilarimi yazmam farz oldu. Biraz gevezelik mi ettim bu aksam ne. İyi geceler.
Ay yok, ben o kadarını yapmazdım… Sanırım… 🙂 Hadi, senin yazasın gelmiş belli, ilhamın kaçmadan giriş de okuyalım 🙂
Ya ben çantanızı çok beğendim. markası nedir diye sorsam çok mu ayıp etmiş olurum? (aynısının tıpkısından istiyorum da!)
Ayıp olur mu hiç, markası Samsonite. Ben de çok severek kullanıyorum, kocaman ve bir sürü cebi var. Arkadaşım “Migros poşeti” diye dalga geçse de bence çok güzel 🙂
teşekkürler.
ömrüm boyunca benden bir tane daha aradim, aha bak bir sürü varmışız..
*sırıttt*
klan kuralim.
Monk diyen kimdi? o kalabalıkta kaynadi, o da gelsin.
detaya hiiç girmeyeceğim, bu grubun bir üyesiyim o kadar…
Yihuu, hepimiz birleşelim kardeşlerim 🙂
mm. fiziksel olarak zor.
birbirimize katlanabileceğimizi sanmam..
iyi böyle.
OCD’li ev hanımları
herkese merhaba,
bu yazıyı da çok beğendim. 🙂
bende de her şeyi alınınca yıkama huyu vardır. ben çorap dahil her giysiyi yıkarım, ama bir de marketten alınan süt paketleri, peynir paketlerini, vs. de yıkarım dolaba yerleştirmeden, yani sudan geçiririm. markette nelerin olduğunu düşünmek bile istemiyorum.
ben de büyük çanta seviyorum, ama büyük çantalar çok fazla duruş bozukluğu yapıyor. o yüzden büyük çanta sevenlerin sırt çantası kullanması şart, özellikle bebeğiniz varsa onu taşırken denge açısından sizin için daha iyi olacaktır diye düşünüyorum. omurganız size yaşlılığınızda da gerekli olacak, saygı göstermek gerekli.
herkese sevgilerimle (böyle yorum yazınca kendimi haminne gibi hissediyorum:-))
Ahaha! Doğru ama. Bende gerçekten de var duruş bozukluğu 🙂