Görkem ve Rüzgar, okul yolunda… Sohbet konusu, genelde olduğu gibi, arabalar.
Rüzgar : Anneee, bu jip çok güzelmiş.
Görkem: Bence de Rüzgar’cım.
Rüzgar: Onun markası ne?
Görkem: Kia
Rüzgar: Olmaaazzz
Rüzgar’ın, son günlerde iyice zirveye ulaşan inatlaşmalarından bezmiş olan Görkem, kızgın bir tavırla yanıtlar:
Görkem: Ne demek “olmaz” oğlum? Soruyorsun, ben de cevabını söylüyorum.
Rüzgar: Ama arabanın markası o diil anneeeeee.
Görkem: Madem biliyorsun, neden bana sordun o zaman?
Rüzgar: Bilmiyorum ki.
Görkem: (İç ses: Yaa sabır) Rüzgar’cım, benim tatlı oğlum, bilmiyorum diyosun, benim söylediğime de itiraz ediyosun. Anlamadım ki ben şimdi…
Rüzgar: Ama İkea diye araba markası olmaz ki anneee.
Canım oğlum, iyi ki öfkeme yenik düşüp sana kızmamışım. Önce dinle derler ya, onun bir örneği gibi bu olay…
Not: Şu anda, annemin evinde yazımı yazarken annem ve arkadaşı Sevinç Teyze arasında, yanıbaşımda gerçekleşen diyaloğu da canlı canlı aktarmam lazım:
İkisi yatak odasındaki bilgisayarın başında, Facebook’dan fotoğraflara bakıyorlar.
Emel : Ayy ne güzel, bi sürü arkadaşım oldu bak.
Sevinç: Ama şekerim, biraz fotoğraf eklesene profiline.
Emel : Bilmiyorum ki nasıl eklenir? Sen eklesene.
Sevinç: Ben de bilmiyorum. Çocuklara soralım.
Emel : Amaann, bi iki gösteriyolar, anlamayınca başlıyolar bağırmaya.
Sevinç: Sorma, Murat da aynı.
Emel : Ama biz onlara neler öğrettik bağırmadan… Hala da öğretiyoruz.
Bu diyalogları duyunca önce koca bir kahkaha attım mı?
Attım.
Sonra pişmanlıkla içim cız etti mi?
Etti…
Bana kimse bi şey sormasın 😛