Anneanneciğimin bir Ermeni dostundan öğrendiği, seksen beş yıllık ömrü boyunca bize en az bin seksen beş kez anlattığı, her anlatışından sonra da herkesten daha fazla güldüğü bir fıkrası vardı:
Agop diye bir adamın, bir karısı, bir de sevgilisi varmış. Hap ve Hup isimli bu hanımlar, birbirlerinden haberdar olmalarına karşın, Agop ikisini de pek güzel idare ettiğinden bu duruma ses çıkarmazlarmış. Agop bazı geceler Hap’ta, bazı geceler de Hup’ta kalır, böylece geçinir giderlermiş. Ama erkek milleti bu, Agop efendi kalkmış bir akşam, felekten bir gece çalmış. Tam eve dönerken, ilahi adalet midir nedir, düşüvermiş belediyenin lağım çukuruna. Çıkmaya uğraştıkça, daha da batmış. “Hatunlardan biri er geç beni merak eder, sokaklara düşüp arar, o ara bağırır sesimi duyururum” diye umutlanmışsa da saatler geçtikçe umutları tükenmiş ve başlamış hayıflanmaya:
– Hap der ki, Hup’tadır, Hup der ki Hap’tadır. Bilmezler ki, Agop, gırtlağına kadar moktadır!
İşte biz de aynısını yaşadık dün. Normalde Rüzgar’ı her akşam okuldan saat beşte, annem alır. Fakat dün Ümit’in ameliyat izni devam devam ettiği için, “Ben alayım okuldan” dedi. Sonra bir işi çıkmış, annemi aramış. “Eğer yetişemeyecek gibi olursam seni ararım, alırsın, yoksa ben gideceğim okula” diye konuşmuş.
Saat altı buçukta, Rüzgar ne yapıyor diye bir aradım, annem çılgın gibi, nefes nefese!
Görkem: Anneee, n’olduu? Neden nefes nefesesin?
Emoş : Ay… Görkem… Sorma… Rüzgar okulda kalmış!
Görkem: Nasıl yani yaaaaa!
Emoş : Senin zeki kocanın işi uzamış, beni aramayı da unutmuş. Ayyy kaldı yavrum oralardaaa!
Görkem: Tamam tamam sakin ol, okulu ararım ben şimdi. Heyecanlanmaaa. Doktor heyecanlanma dedii!
Emoş : Ah kızım, ben kim, heyecanlanmamak kim, her günüm ayrı olay.
Bu konuşmanın ardından, boşanmanın eşiğine gelmemek için önce deriiiiin bir nefes alarak sevgili kocamı aradım. İçimden sürekli “sakin ol.. sakin ol..” diye telkinlerde bulunuyorum bir yandan da.
Görkem: Ümiiitt, Rüzgar’ı ben alıcam demedin mi oğluuuumm!!! (Kızınca genelde “oğlum” derim ona, nasıl bir tonda söylediğim sizin hayal gücünüze kalmış 🙂 )
Ümit: (Gayet sakin) Hheheheh! Kalmış orda çocuk ya resmen. Hahahhah!
Görkem: Lâ havle ve lâ kuvveteeee!
Şimdi biriniz bana bunun normal olduğunu falan söyleyin yoksa kendimizi aile mahkemesinde bulacağız 🙂 Ben de yıllar yıllar önce kuzenim Tuana’yı takside unutmuştum ama o zaman on sekiz yaşındaydım yahuuu. Allahtan Almanya’da falan yaşamıyoruz yoksa Sosyal Hizmetler alırdı çocuğumuzu elimizden valla.
12 yıllık meslek hayatımda böyle bir sebepten hiç kimseyi boşamadım merak etme canım 😀
İyi bari, demek boşanmaya gitmeden unutuluyor bu olaylar zamanla 🙂
Kadın aklı erkek aklı :))
Ne yazık ki oğlunu taşımadı ki babası karnında***annesi dururken***,
Geceleri hasta olsa, geberse her seferinde o kalkmadı ki uykularından ***annesi dururken***,
Her gün ne yiyecek diye yemek çeşitleri düşünüp exclusive chef olmadı ki mutfakta***annesi dururken***,
Aklımıza, beynimize, ruhumuza varlığımızın her yerine hiç boşluk bırakmaksızın kazınan annelik sorumluluğu işte böyle oluşurken ne yazık ki eşlerimiz yani çocuklarımızın babası da bizim bir ikinci çocuğumuz olduğunu hatırlamak için birebir örnektir Ümit’in durumu.
Annesi kızma o daha ameliyatlı bi daha yapmaz demek geliyor içimden anca :))
(PUHAHAHAHA diye gülüorum bi taraftan da; döv dövebildiğin kadar dercesine 😀 )
Yok Ece’cim, biz onun ameliyatsız halini de gördük 😉
Bakınız https://ruzgarligunlervegeceler.wordpress.com/2010/11/22/serzenis/
şekercim…böyle bir sebeple boşanılsaydı ,en ön sıralarda emn ol ben olurdum.
emir i okuldan ne zaman emre alacak olsa, ben her seferinde öğretmeni tarafından aranılıp” emir i babamız alacak tı galiba ama hala daha gelmedi( çıkış saatin den en az 20 dk. sonra)”cümlesiyle karşı karşıya kalıyorum. ben doğal olarak kem küm yaparak yerin dibinde bir hal de panikle emre yi arıyorum ve doğal bir sonuç olarak çemkiriyorum.fakat değişen bir şey oluyormu? tabi ki hayır. bir daha ki sefere yine aranıp uyarılıyorum.bir de üstüne bu yetmiyormuş gibi 1 hafta sonra eve emirin çantasına sokuşturulmuş bir yazı geliyor.” okulumuz çıkış saati 18.30 dur lütfen bu na özen gösterelim” tabi ben bu yazıdan sonra da çemkirmemi tekrarlıyorum.bir şey değişiyormu ? tabi ki yine hayır.
o yüzden tatlım böyle bir olay için boşanacaksan ya hemen boşan ya da sonsuza kadar sus diyorum. sevgiler.
Emre’ye teşekkürler, beni yalnız hissettirmediği için 🙂 Anacım sizin okul da garnizon mübarek! Bekleyiversinler yarım saat daha, n’olcak??
Ee be sekerim bosuna men are from mars, woman are from Venus dememisler. En azindan okulda emin ellerde kalmis. Benimki Elayi mall’da Apple dukkaninda unuttu. Akilli kizim orda oylece bekledi.
İnanmıyorummm! Kimbilir nelere daldı Serkan oralarda da, kızıyla geldiğini unuttu. Güzel kızım benim, neyse ki beklemiş uslu uslu 🙂
Ah bu erkekler! Bu gece çok doluyum zaten! İyisi mi susayım… Ama anneni seviyorum Görkem..onunla ilk tanıştığımız posttan beri kanım kaynadı teyzeme:) Hani ağlamıştı ya . Çok içlenmiştim ben de o haline..
Rüzgar’ın öğretmenine durumu iyice açıklayıp özür dilediğimde “Anneniz ayakkabılarının arkasına basıp gelmişti nefes nefese, yazık” dedi. Zaten pek sağlam değildi, iyice tırlattırdık kadını yahu 🙂 Nasıl atmışsa kendini sokaklara zavallım…
Kayınvalidem geçenlerde evlilik hakkında bir hikaye anlatmıştı (ki kendisi bir sabır timsalidir); Kadıncağızın birinin kocası çok sinirliymiş. İşten gelir gelmez ota moka parlar, kadını delirtirmiş. Komşusu tavsiyede bulunmuş: Kocan sinirli bir şekilde eve geldiğinde sesini çıkarma, sakince mutfağa git, çay demle. Çayın demlenmesini bekle… Sonra çayını koy, şöyle büyük bir yudum al. Ondan sonra ne söyleyeceksen söyle, demiş. Kadın bu öğüdü tutmuş. Çayı demleyip içme kısmına gelene kadar siniri geçmiş gitmiş. Şimdi bizde espri oldu, ne zaman kocam beni çileden çıkaracak bir saçmalık yapsa “Gideyim de çay demleyeyim bari” diyorum 🙂
Bu arada, annemi bir de buradan oku 🙂
https://ruzgarligunlervegeceler.wordpress.com/2010/10/02/anneannesi-ve-ruzgar/