Kaç seferdir içinizi kıyıyorum yazılarımla, farkındayım. Yine zor zamanlardayız, fakat bu demek değil ki hayatımızda komik şeyler olmuyor. Anneme, Rüzgar’a Allah uzun ömürler versin, her gün yeni yeni bombalar patlatıyorlar.
§§§
Görkem ve Ümit son zamanlarda asosyallikten gebermektedir. Akşam üzeri Görkem’e çok sevdikleri bir arkadaşlarından telefon gelir ve akşam için çocuklu yemek daveti alırlar. (“Çocuklu davet ne ola ki?” diye düşünenler: Çocuğunuz olunca öğrenirsiniz 🙂 )Bunun üzerine Görkem sevinçle annesini arar.
Görkem: Anne, okuldan alınca Rüzgar’ı bize götürür müsün? İşten gelince hazırlanıp hemen dışarı çıkıcaz.
Emoş: Aaaa, iyi iyi kızım, sıkılmıştın sen de, değişiklik iyi gelir.
Görkem: Evet valla anne.
Sessizlik…
Görkem: Anne? Orda mısın?
Emoş: Haa.. Ama..
Görkem: Ama ne?
Emel: E ben kuru köfte yapmıştım mis gibi.
Görkem: ?!?!?
§§§
Çekirdek aile tatilde… Kahvaltı için restorana ilerlerken Rüzgar, şezlonga denizanası şeklinde yayılmış bir Alman turist görür, dikkatle bakarak yanından geçer.
Kahvaltı dönüşü, aynı yerden geçerlerken aynı adam, aynı pozisyonda, aynı şekilde yatmaktadır. Rüzgar adamın ayak ucunda durur ve bu defa aleni bir şekilde gözlerini üzerine diker.
Görkem: (Fısıldayarak) Oğlum… İnsanlara öyle durup bakılmaz. N’apıyosun?
Rüzgar: Anne… Bu adam ölmüş mü?
§§§
Annesi Rüzgar’ı berbere götürmüştür. İçeri girerler. Görkem’in kendini yırtmak suretiyle öğretmeyi başardığı hatır sorma derslerini anımsayan Rüzgar, berber halkına seslenir:
Rüzgar: İyi akşamlaaarr…
Berber şöyle bir dönüp gülümser, müşterilerden biri traş olmakta, diğeri başına masaj yaptırmaktadır. Dolayısıyla cevap veren olmaz.
Rüzgar: ALOOO! KİME DİYORUM??
Berber Ahalisi: (Kahkahadan kırılırken) İyi akşamlaaarr.
§§§
Görkem: Tatlım, karpuz yerken ağzını kapatman lazım. Bak bi ısırdın, tişörtüne karpuz döküldü.
Rüzgar: Anne, tişörte karpuz dökülmez, karpuzun suyu dökülür.
Görkem: Peki yavrum 🙂
§§§
Rüzgar Bey, her zaman güle oynaya giderken, birdenbire sabahları okulda anneye yapışma sendromu geliştirmiş, bu sorun yüzünden diğer çocuklar da annelerini bırakmamaya başlamış, alışkanlık tüm okulu salgın hastalık gibi sarmıştır. Sonunda öğretmeni Rüzgar’ı ciddi bir toplantı yapacaklarını söyleyerek odasına davet etmiş, tatlı tatlı konuşarak durumun sebebini anlamaya çalışmıştır. Bu olayı takip eden günlerde, Rüzgar uyku öncesi gizli gizli oyuncaklarıyla oynayarak oyalandığından, annesi onun yanına uzanarak uykuya dalana kadar beklemeye başlamıştır. Bizimki özgürlüğü elinden alındığı için türlü manevralarla annesini yanından uzaklaştırmaya çalışmaktadır.
– Anneee, bu yatak çok dar. Beni rahatsız ediyosun.
– Anneee, susadım. (Su gelir) Bu bardakla istemiyorum (Başka bardakla gelir) Bu bardağa pembe pipetle istiyorum.
– Anneeeee, gidip kendi yatağında kitap okuyabilirsin.
En sonunda Görkem, kendi yatağına gitmek istemediğini, oğlunun yanına uzanarak biraz zaman geçirmek istediğini söyler. Bunun üzerine Rüzgar cevap verir:
– Anne… Seninle bir toplantı yapmalıyız. Artık kendi yatağında uyumayı öğrenmelisin.
§§§
Rüzgar ve Görkem, Toplu taşıma araçları kitabını okumaktadır.
Görkem: Bak Rüzgar, bu bir vapur. Ben her gün işten eve vapurla geliyorum.
Rüzgar: Anneee, sen işten eve hapurla gelemezsin.
Görkem: A aa! Nedenmiş?
Rüzgar: E bizim evin önünde yol var, deniz yok ki.
§§§
Rüzgar ile Görkem doktor yolunda… Geçmişte, doktorlarla, hastanelerle arası son derece iyi olan Rüzgar, nedense birden beyaz gömlek fobisine tutulmuştur.
Rüzgar: Anne, ben doktora gitmek istemiyorum.
Görkem: Neden? Çok seversin sen Buket’i… (Özellikle doktor demek yerine isim kullanırım her zaman)
Rüzgar: Evet. Seviyorum… Ama o beni acıtır.
Görkem: (Hayır acıtmaz demektense, onun söylediği doğruymuş gibi davranmak genelde işe yarar, bilirim) O zaman şöyle yaparız, odaya girdiğimizde ben Buket’e sana dokunurken biraz yavaş olmasını rica ederim. Böylece canın acımaz.
Rüzgar: (Biraz düşündükten sonra) Bunu ben de söyleyebilirim anne. Benim ağzımın da sesi var.
Görkem: Doğru…
Şunların özgüvenine hastayım. Çocuğa o kadar acaip geldi ki, onun yerine konuşmam. Ben utanmasam şimdi bile annemin dibine giricem doktora falan giderken.
§§§
Rüzgar babaannesinin evinde, yeni alınan tırıyla oynamaktadır. Tırın arkasına, babaanneyle birlikte fasulyeler yüklerler.
Aylin: Vayy Rüzgar, ticarete mi başladın? Bu TIR ihracata, limana mı gidiyor?
Rüzgar: Hayıırr, limana gitmiyoo. Oraya giderse ıslanır.
§§§
Rüzgar ateşlenmiştir. Genel hali iyi olduğu ve başka bir şikayeti olmadığı için Görkem ısrarla ilaç vermemektedir. Gece saat 03.00 sularında, Rüzgar anne ve babasının yatağına gelir.
Rüzgar: Anneee, ben geldiim.
Görkem: Gel bebeğim. (Işığı açar)
Rüzgar: (Işığı göstererek) Anne, ben buna top yedirdim.
Görkem: (Dehşete kapılır) Neye oğlum?
Rüzgar: Bu lambaya.
Ümit bir anda, adeta Supermen gibi yataktan fırlar.
Görkem: Nereye?
Ümit: Ben bi dereceyi getiriyim.
Ateş ölçülür, 39.2’yi göstermektedir. Hemen ilaç verilir, yeniden yatılır. Tam dalmak üzereyken…
Rüzgar: Çuuufff! Çuufff! Anne lamba şimdi de çufçuf diyo.
Ümit+Görkem: (Koro halinde) Bismillahirrahmanirrahim.
Rüzgar: (Sesini iyice yükselterek) ÇUUUUUFFFF
Görkem: Acile gidelim…
aloo kime diyorum 🙂
bayiliyorum ogrendiklerini kullanma sekline ve hazir cevpligina 🙂 masallah.
Peki iyilesti degil mi Ruzgar acile falan gitmeden?
hastalik uzak olsun neseniz boyle daim olsun!
Sevgiler
Aminn. İyileşti şükür ama ağır geçti biraz bu sefer.
ben de sonuna odaklandım.. geçmiş olsun Görkem’cim.. Ben de dün 40’ı gördüm ve ölçmeyi kestim.. ilaç felan fayda etmedi banyoda 15 dk oturttum çocuğu anca biraz indi.. Allah korusun yavrularımızı..
güneşlenen adama koptum.. selim neye güldün bana da anlat dedi. ama be anlatınca kulağa hiç de komik gelmedi:)
Amin, hepimizinkini korusun inşallah. Çok geçmiş olsun size de. Biz bu yaz hastalıklarıyla yeni tanıştık, şaşkınlık içindeyim.
Ben, oğlum ölüm kavramını bilmiyor diye, ona entel dantel laflarla, sonsuzluk, yolculuk temalı hikayeler anlatırken adamın ettiği lafa bakar mısın 🙂
Sen çok yaşa e mi Rüzgar 🙂
Her anekdot bir öncekinden güzeldi. tadı damağımda kaldı
Yazdıkça başkaları geliyor aklıma. Konuşmaya başlar başlamaz yazmalı mutlaka, bir süre sonra unutuyor insan.
Görkem Abla merhaba, Ben Perihan Antalya’dan hatırlıyormusunuz bilemiyorum. Ümit beyle birlikte çalışıyorduk hani, öyle hatırlatayım kendimi 🙂 Ben şu an 9 aylık hamileyim 🙂 yani bugün yarın bekliyoruz minik aile üyemizi 🙂 uzun zamandır takip ediyorum yazdıklarınızı aslında, bişeyler yazayım istiyorum hep, ama kısmet bugüneymiş 🙂 Rüzgar çok zeki ve nüktedan bir genç, benim de 2 tane zıpır 2007 model yeğenim var onlardaki orijinallikleri görüyorum hikayelerde hep 🙂
Umarım benim kızım da böyle zekice espriler yapıp bizi güldürür…..
Şimdilik çok erken daha bunu ummak için ama zaman çok çabuk geçiyor….
Ümit beye çok selamlar 🙂
Hatırlamaz mıyım, hatırladım tabii. Ümit verdi havadislerini. Tebrik ederim şimdiden, sağlıkla kucakla kızını inşallah, bak gör neler yapacak o da…
canım 🙂 unutmamak lazım bu incileri
Çantamda defter kalemle geziyorum sürekli. Keşke gazeteci falan olsaymışım 🙂
Bende tam bunu soracaktım, yaşadıklarınızı anında yazıyor musun? Değilse aklında nasıl kalıyor? Gerçi unutulacak gibi şeyler değil, gül gül öldüm ama sanırım benim kafam çok yoğun bu aralar aklımda bir şey tutumayorum ondan.
Maşallah maşallah diyorum yakışıklı kuzuya :))
Yok yok, ne kadar enteresan olsa da zamanla unutuluyor. Biz bir ara kocamla sürekli birbirimize “Yaa geçen gün çok komik bişi demişti, neydi o yaa?” diye sormaya başlayınca blog düşüncesi doğdu zaten. Olay günü eğer bilgisayar başındaysam, hemen yazıp taslaklara atıyorum, değilsem deftere yazıyorum. Fakat bazen o kadar çalakalem not alıyorum ki, sonradan ben bile anlayamıyorum 🙂 Mesela dün gördüm, şöyle bir not almışım, “Doktor-sürpriz” diye. Ne olduğunu zerre kadar hatırlıyorsam ne olayım 🙂
ohhh….rahatladım….iyi ki varsınız…
Siz de canım… Siz de…
gülmekten koptum:) Allah razı olsun sizden. Henüz bir anne adayı olarak nasib olursa yaşayacağım deliliklere şimdiden heveslendim.
Neler göreceksiniz, neler 🙂