Aile, Dunya, Egitim, Gelisim falan

Annelik anlayışımız genlerimizde mi saklı?

İnsanlara kolay açılabilen bir karakterim olmamasına karşın, yeni kişiler tanımayı çok severim. Ve bir lütuf olarak, şükürler olsun ki etrafım rengarenk insanlarla dolu. Doğduğumdan beri çok renkli bir mozaiğin parçası olmaktan, hep mutluluk duydum. Eğer bana nereli olduğumu sorarsanız, Türkiye’de yaşayan hemen hemen herkes gibi, memleketin bir köşesinden girip diğer tarafından çıkacağımdan, cevap vermeden önce deriiin bir nefes alma ihtiyacı hissederim.  Belki de bu yüzden, insanları asla milliyetleriyle, inançlarıyla, yaşam tarzlarıyla yargılamam. İlgilenmem demiyorum, ilgilenirim çünkü, merak ederim, sorarım, araştırırım karşımdakinin izin verdiği ölçüde.

Bu “yargılama” meselesi derin bir konu. Kime sorsanız, “yooo, herkesin değeri kendine” der, fırsatını bulunca da sağdan soldan dalmayı ihmal etmez. Ben bu konularda alttan alta aşağılama içeren fıkraların anlatılmasını bile terbiyesizlik ve hadsizlik olarak tanımlıyorum. Sanırım hiç birimiz doğacağımız biçimi, yeri ve aileyi seçerek gelmedik dünyaya değil mi? “Seçtim, bilinçli olarak geldim” diyen varsa buyursun! Dolayısıyla buna paralel olarak hiç kimse fiziğiyle, geldiği yerle vs. böbürlenme hakkına sahip değildir. Tahammül gücü oldukça yüksek olan bendeniz, bu tip insanları derhal hayatımdan çıkartırım, çıkartamıyorsam da acilen onlardan uzaklaşırım.

Son altı senedir, artık kadın ve eş kimliğimin yanına eklenen anne tanımlamasının bir getirisi olarak farklı çevrelerden ailelerin çocuk yetiştirme alışkanlıklarını merakla gözlemliyorum. Bu yazı da bir gözlemim üzerine yazıldı. “Eloğlu neler yapıyor? Millet aya, biz yaya” tarzı bir yazı değil bu. Veya yazları çoğumuzun söylendiği “Neden tatil köylerinde, ortalıkta viyaklayan veletler hep Türk çocukları oluyor” da değil 🙂 Bir bakış açısı, bir üslup yansıması.

İnstagram’dan takip edenler biliyor, bir süredir yine “renkli” misafirlerimiz var. Kuzenim, onun Alman eşi, çocukları Arda (5 yaşında), arkadaşımız Afrikalı (Liberia’dan) Ophelia, İsveçli eşi ve muhteşem melez üç çocuk (Onların da yaşları, 3, 5 ve 8). Birleşmiş Milletler toplantısına hoşgeldiniz. Çocuklar, aralarında enteresan bir dil geliştirdiler, bayağı idare ediyorlar. Biz onları anlayamıyoruz ama onlar birbirlerini gayet güzel anlıyorlar. Zaten duyguların şiddeti artınca duruma göre tekme-tokat veya sıcak sarılmalar devreye giriyor.

Ophelia, diş tedavisine gidiyor bizim diş hekimimize. O zamanlar annem, ben ve Reiner (kuzenimin eşi) çocuklarla yalnız kalıyoruz. İlk gidişinde küçük oğlan haklı olarak biraz ağladı. Annesi onu kucağına alarak ve okşayarak, gitmesi gerektiğini, işi biter bitmez döneceğini anlattı, öptü ve o aşamadan sonra bir kez bile ardına bakmadan çıkıp gitti. İşte benim annelik hayatım boyunca yapamadığım bir şey. İkinci gidişinde, ufaklık biraz da ortama alışmanın rahatlığı ile hemen oyuncaklara daldı. Anne yine çıkmak zorundaydı. Ben, Türklük damarıma yenilerek akıl verecek oldum: “Hazır dalmışken fırla istersen”.  Başını sertçe iki yana salladı ve “Hayıır” dedi, “Bunu bilmek zorunda” Tekrar oğlunu kucağına aldı, anlattı ve başını okşayıp gitti. Rafi, bu defa ağlamadı. Diş hekiminden döner dönmez de yine hemen oğluna koştu, ona sıkı sıkı sarıldı. Yalnız, zavallım Rafi’yi bekleyen bir sürpriz daha vardı. O gün ağabeyi Manu’ya dolgu yapılmış, Manu, uyumlu davranışları sayesinde alınan pastel boyalar ve defterle içeri girmiş, bunu gören Rafi çılgına dönmüştü. Ben Rafi’ye kıyamadım (Welcome to Turkey 🙂 ) dolapta duran, hiç kullanılmamış bir kutu pasteli Ophelia’ya gösterdim, oğlana çaktırmadan. Ophelia yine “Nooo” dedi. “Ağabeyi hediyesini hak etti, Rafi de bununla başa çıkacak, mecbur!” Sonra çocuk yetiştirme tarzlarımız üzerinde uzun uzun konuştuk. Türklerde daha çok “attachment parenting” anlayışının yaygın olduğunu gözlemlediğini söyledi. Haklıydı. Bizce doğru olan buydu. Fakat bu anlayışla kendi ülkesinde çocuk yetiştirdiği takdirde çocuğunu hayata karşı savunmasız bırakılacağı bir gerçekti. “Bence çocuk yetiştirmek de genlerle alakalı” dedi. Ülkesinde doğa kuralları geçerliydi, güçlü olan ayakta kalırdı ve o topraklarda, bir anne için en büyük gurur kaynağı “kuvvetli” bir evlat yetiştirmekti.

Şimdi, kendisi Afrika’da yaşamamasına rağmen sahip olduğu bu kodlarla çocuklarını yetiştiriyor. Gözlemlediğim kadarıyla çok sevgi dolu, çocuklarıyla kaliteli zaman geçiren, bu arada kendisini ve sevgilisini ihmal etmeyen, enerjik ve çok ama çok disiplinli bir anne Ophelia.

Çocuklarını yetiştirme tarzı konusunda “doğrudur” ya da “yanlıştır” şeklinde yorum yapmak bana düşmez. Fakat şunu söylemeden geçemeyeceğim, dün akşam yemeğe gittiğimizde, üç yaşındaki Rafi dahil hepsi güzelce yemeklerini yerken bizim danalar kucağımızda tepişiyorlardı 🙂

“Annelik anlayışımız genlerimizde mi saklı?” için 57 yorum

  1. Kendisnin yaptığı attachment parenting de tavsiye edilen şey aslında yanı kucağa alma okşama ağlarken kucakta tutma ama gideceksen gitme. Sadece evet genlerimizde olanlarla biz kucakta tutma işini apartıyoruz bir adım sonrasına geçip o çocuğu kucaktan indirmiyor hatta neredeyse işimizi gücümüzü bırakıp evde kalıyoruz.

    Ben de doğru yanlış diye değerlendiremem. Sonuçta doğrular ve yanlışlar kesinlikle şartlar ve yaşama ibçimiyle şekilleniyor. Ama zaten biz çocuklarımızı hazırlamasakta hayat okul onları hazırlayacak belki biraz daha zorlanacaklar ama öğrenecekler.

    Sizin ki gibi çok uluslu bir aileye sahip (İngiliz damatlar Alman gelinler Afrikalı akrabalar, Amerikalı biri ve onun evlat edindiği çocuk vb) biri olarak ben de şunu gözlemledim. Eğer çocuğuna disiplin vereceğim diye o çok ince çizgisi geçersen ki geçmek adım atmak bile değil hani ayak parmağının ucunu çizginin dışına çıkardın mı bağlılık gelişmiyor. O çocuk son derece bağımsız hale geliyor Zaten öyle ya da böyle kopuyorlar bizden pısırık olacak halleri de yok anneci olacakları da bizim yetiştirmemizşle hehh işte o azcık dozu kaçan disiplinde çocuk anneyi babayı anne baba olmaktan çok MAN&WOMAN olarak görüyor.

    Ay çok uzun yazdım anlatamadım da lafı uzatmayayım özetle; vallahi çoucuğum varsın kucağımda yemek yesin dışarda ben de ofleyip pöfleyip Avrupalı ve diğerlerinin çocuklarına özeneyim ama varsın çocuğumun zihninde o kare hep gülümseyerek hatırlansın ve lütfen yani bana bağlı olsun bağımlı değil ama bağlı. Bir gün kız arkadaşıyla yemek yerken şöyle hafızasından o güzel aile yemeği geçsin kucağımda olduğu :))))))

    1. Tüten’cim, senin yorumunu spam klasörüne atmış terbiyesiz WordPress 🙂 O yüzden ancak cevaplayabiliyorum.

      Çocuk yetiştirmede kesin ‘doğru’ ve ‘yanlış’ kavramlarına ben de inanmıyorum. Kitaplar okuyoruz, gözlemliyoruz, eğitimlere gidiyoruz fakat sonuçta her çocuk kendi kitabını yazıyor…

  2. çok enterasan di mi? bence de kodla ilgili.. çok güzel bir yazı olmuş Görkem:) bayıldım. Zaten severim dünya insanlarını, özümüz aynı sadece ufak detaylar farklı:) Çocuklarında anlaşması şahane olmuş.

  3. gorkem cok guzel bir yazi. benim de hep dusundugum ve gizliden gizliye avrupalilarda ozendigim bir konuydu bu. konuyDU diyorum, cunku iclerinde yasamaya basladiktan sonra, bu tip cocuk yetistirmenin, cocuklarda ne tip detay gibi gozuken ama hayati önem tasiyan arazlar olusturdugunu gordum, gormeye devam ediyorum ve o arazli yetismis nesillerle birlikte yasamaya CABALIYORUM. bizim cocuklarimiz korunmasiz, savunmasiz yada zorluklarla basedemeyerek yetismiyor aslinda (tabi bu ebeveynden ebeveyne degisir). bizim cocuklarimiz, sadece, YALNIZ buyumuyor. hayatta yalniz kalma ve bunula basa cikma yukunu vermiyoruz onlarin sirtina. komun halde yasamayai beceren, ve en zor aninda ailesinden birisinin onun sirtina dokunacagini bilen ve bu guvenle yetisen cocuklar yetistiriyoruz. buradaki yasami gormeni cok isterim. insanlarin cildirtan yalnizligini gormeni cok isterim. her yil intihar vakalari artiyor. ve bu intihar eden cocuklar, iste o annesi biraktiginda cocukken aglamayan, ama buyudugunde o guvensizlik duygusununu daha fazla tasiyamayan ve yasamak istemeyen cocuklar. attachment parenting i seviyorum. ve cocugumu bu sekilde yetistirememenin acisini yasiyorum. eger merak eden arkadaslar olursa, konuyla ilgili orneklendirmeler yada yasadigim zorluklardan bahsedebilirim..mesela; henuz 1 yasindaki oglum, catal bicakla kendisi yemek yiyemedigi icin yuvasinda butun gun ac birakiliyordu ve bu konuda sikayet edebilecegin bir merci bile yok, cunku sikayet ettigin mercide oturan kisi de bu sekilde buyutulmus, ve cocuklarini bu sekilde buyutuyor. 1 kac ay ac kalirsa, ögrenir, ve bir kac ay aclikla hicbir cocuk ölmez diye savunuyorlar kendilerini. ama bazi cocuklarda, annesi o kulturden gelmeyen cocuklarda, o 1 hafta surec bazen 1,5 yili bulabiliyor ve beslenemedigi icin hastalanan, ufak kalan cocuklarimizin sorumlusu olarak da biz ebeveynler gosteriliyoruz ..gibi.. yada herhangi bir pub a gittiginiz zaman, kimsenin sohbet etmedigine sahit oluyorsunuz. herkes elinde kitabi yada telefonu, cevreyle iletisimsiz bicimde.. burada yuvalarda bile cit cikmaz. sanki cenaze evi gibidir yuvalar, sessiz! daha ceninden yalnizliga hapsedilmis cocuklarin yasadigi, ve yapayalniz ebeveynler tarafindan sadece acil ihtiyaclarinin karsilandigi ölu sehirler. bazen acil ihtiyaclar bile karsilanmaz. eger cocugun yatak saati gelmisse, cocugun atesi olup olmamasi, ac olup olmamasi, keyifsiz olup olmamasi önemli degildir, o yataga gidilir ve hasta haliyle uyumak zorunda birakilir. iste bizlerin cocuk yetistirmesini begenmeyen avrupalinin, cocuklara bakis acisi bu ne yazik ki.

    1. Bernacım, ayrıntılı yorumuna teşekkür ederim. Hiç bir yaklaşımın uç noktasının savunulacak tarafı yok bence. Çocuğun bireysel gelişimini desteklemek için hayata karşı yapalnız bırakmanın korkunçluğu kadar, eşek kadar olmuş çocuğunun çantasını hazırlayıp ayakkabılarını bağlamak da doğru değil. Fakat Avrupa’da yaygın olarak benimsenen, senin örneklediğin ölçüde “kendi başını becermeyi öğrensin” şeklinde özetlenebilecek tavır bana da uzak açıkçası.

  4. çocuklar önyargısız ve tamamen doğal yaklaşıyorlar birbirlerine ve bir şekilde anlaşıyorlar.büyüklerde eksik olan bu zaten.bu arada hep öyle bir anne olmak istemişimdir ama istemekle olmuyor ki, tüm çevremin ve aile efradımın da aynı şeyi istemesi gerekiyor 🙂

  5. Bizim böyle davranmamızın zor olduğu konusuna katılıyorum. Hadi diyelim olduk, annelerimiz tarafından nasıl eleştirileceğimizi düşünsene. Çikolata vermediğimiz için ağlayan çocuğumuza anında ağlamasın diye veriyorlar. Ağlamak bizim kültürümüzde en olmaması gereken şey. Örneğin dün gece Eda süt içmek için ağladı, olmaz kızım gece süt yok. karanlıkta bulamam zaten mutfakta, sabah uyanınca içeceksin dedim. Babası hemen kızdı, çocuğu avutman lazım kucağına alıp. Böyle ağlatarak bir yere varamazsın diye söylendi durdu. Evet, bizim bu şekilde davranmamız zor ama istesek bile çevre de hiç hazır değil 🙂

  6. evet bende yazları bizim yazlıktaki Belçikalı 4 çocuklu aileyi gözlemliyorum (meraklarımız aynı bilirsin) ve gerçektende her çocuğun görevi var en küçükten( 4 ) en büyüğüne kadar (16 ). Ve annenin de açıklaması “bende tatildeyim”. Ama nedense iş bize gelince ben 3 gün yazlıkta olmama rağmen hiç tatilde olamıyorum Buket 12 yaşını bitirmek üzere iken. İmreniyor muyum evet çok, ama bazende diyorumki bizde böyle yetiştik ve çok şükür eblek olmadık aksine sevgi dolu yaşadık çocukluğumuzu. Onun için yabancı aileleri sadece seyrediorum ve biz o kodlarla yetişmediğimiz için yetiştiremiyoruz da…

    1. Biz de öyle büyüdük arkadaşım, haklısın ama daha çok sorumluluğumuz vardı evde, hatırlasana… Söylenerek de olsa hepsini yerine getirirdik, var-yok kavramını bilirdik… Fakat söylediğin gibi ısmarlama olmuyor bu işler 🙂

  7. Benim de Fransa’daki arkadaşlarım geceleyin bebeği feryat figan ağlarken, değil yatağına almak ya da kucağına almak, odasına bile girmezlerdi…Ben hayatta yapamam o kadarını. Tamam, disiplin anlamında Avrupa’lılardan örnek almamız gereken çok şey var ama onlarınki bana fazla geliyor açıkçası. Sanırım dengeyi tutturmaya çalışmak lazım, çünkü her ikisinin de uç noktada olması tehlikeler doğruyor, yani aşırı disiplin, kural, düzen vs çocukta baskı yarattığı gibi, aşırı rahatlık ve çocuğu ağlatmamak adına onun dediklerini yapmanın ayrı zararları olduğu da bir gerçek. Örneğin Fransa’da markette oyuncak istediği için ağlayıp ortalığı ayağa kaldırdığı halde, gayet sakin ve kararlı bir ses tonuyla “hayır tatlım, doğumgünün henüz gelmedi” diyen bir anneye rastlamanız çok olası. Yahut yemek öğünleri arasında çocuğa herhangi bir aburcubur vermenin bahsi bile olamaz. Biz türkler fazla şevkat gösteriyoruz ama bu türk aile yapısında olan bir şey ve bunu değiştirmek çok zor, sanırım dediğin gibi genlerde olan birşey. Gerçi senin verdiğin örnekte anladığım kadarıyla Ophelia çocuklarını şevkatten mahrum bırakmış değil, tam tersine sevgisini de göstermeyi başaran bir kadın. Sanırım “dengeyi tutturmak” demek tam da bu demek, yani; hem çocukların ihtiyacı olan şevkati gösterip hem de yetiştirme prensiplerini iyi belirleyebilen bir profil çizmek.

  8. biz toplum olarak çocukların üstüne çok düşüyoruz bence, büyümelerine izin vermiyoruz. bir yazar (offf kimdi yaaa?) şuna benzer birşey demişti: “türklerin ergenlik dönemi 32 yaşına kadar sürüyor”. neden acaba???
    ama yabancıların yetiştirme tarzı da çok acımasız geliyor bazen… ben ağlayan çocuğuma arkamı dönüp gidemiyorum. kendisi yiyebiliyor ama çoğunlukla ben yediriyorum. istediği anda kucağıma alıyorum. çoğunlukla oyunla, maymunlukla yemek yediriyorum – yemezse yemesin diyemiyorum. nasıl uyumak isterse öyle uyutuyorum, kendi kendine uyusun diye ağlatmıyorum onu.
    ama sorumluluk duygusu ve özgüveni gelişsin istiyorum. bana ev işlerinde yardım edebildiği zaman, alışverişte ona alınan elbisenin torbasını kendisi taşıdığında, kollukla tek başına yüzerken falan çok mutlu oluyor, kendini çok önemli bir görevi yerine getiriyormuş gibi hissediyor sanırım. zaten iki yaşında bir çocuk için bence bunlar yeterli.
    tatil beldelerinde falan görüyorum bazen, turist karı koca almışlar 3 tane minik çocuklarını fıstık gibi geziyorlar, çocuklar mum gibi duruyorlar. insan imreniyor ama ben asla kızımı o hale getiremeyeceğimi de biliyorum:)))
    çocuk yetiştirmek çok içgüdüsel yapılan birşey, dediğin gibi genlerle alakalı olabilir. sadece ülkeler arası değil, aileler arası tarzlar bile çok farklı…

    1. Osho’da söylüyor ya, ödül-ceza yöntemiyle çocuklarınızın sizin istediğiniz gibi davranmalarını sağlamak kolay. Sonuçta sirk hayvanları da kendilerinden istenenleri yapmıyor mu? Fakat önemli olan o değil. Asıl nokta: Gerçekten doğru olanı biliyorlar mı? Daha da önemlisi: Mutlular mı?

      1. çocuklar, ödül-ceza yöntemiyle onların istedikleri gibi davranmanizi saglıyorlar.
        “ağlarım, yapar” “tuttururum, alır” “zırlanırım, verir”
        “yaparsa susarım” “alırsa öperim” “verirse uslu dururum”
        gercekten dogru olanı kim biliyor? cocuk mu ? ben mi?
        kimin dediği olacak??
        benim.
        herkes mutlu..

  9. Bende gittiğim tatil yerlerinde ve kayınvalidemin Amerikalı komşuları sayesinde onların anne – çocuk ilişkilerini gözlemleme imkanı bulmuştum. Anneler tamam çok rahat da çocuklar da buna paralel olarak minicikken müthiş sorumluluk sahibi. Amerikalı anne çocuklarla bizim gibi parkta oynamıyor ya da çocuğunu beklemiyor evinde işine bakıyor çocuklar bahçede oynuyor yanlarında su mataraları, oyuncakları ve zamanları dolduğunda -Anne öyle balkondan bağırıp çağırmadan- çocuklar tıpış tıpış evlerine dönüyor. Şaşkınlıkla izlediğim sahnelerdendi 🙂
    Evinizdeki renk cümbüşü benetton reklamlarını aratmayacak güzellikte 🙂
    Sevgiler…

  10. daha dün akşam yatağa uzandığımda uzun uzun bunları düşündüm görkemcim ne tesadüf! (yatağa uzandın madem yat uyu dimi, ne düşünüyorsun) tatilden yeni döndük ve yabancıların çocukları konusu hep gündemdeydi. tatilde çok yoruldum, hiç dinlenmedim, hep Defne’yi yedirmeye uğraştım, peşinden koştum ama çok da eğlendim, bol bol kucaklaştık, kudurduk, güldük. Anneliğimi sorguladım gak deyince su, guk deyince yemek veren annelere hep eleştiren gözlerle baktım yıllarca ve şimdi bal gibi o yoldayım. o yabancı anneler gibi değilim.

    uykuya dalmadan az önce dedim ki kendime, ben de öyle yetişmedim, annem babam her zaman belki lüzumlu lüzumsuz hep destekti bana ama çok şükür sorumsuz, sorunlu bir insan olmadım. o ilgiden bunaldığım da oldu ama 31 yaşımda , başka bir şehirde olmalarına rağmen bilirim ki her zaman yanımdalar. vergi borcu bilmem ne mi unuttum yetiş baba diye de ararım, kışlık domates dolaba lütfen anne diye de. ben kızımı nasıl farklı yetiştirebilirim ki?

    içim rahat uyudum.

    bakalım kaç gün sürecek? :))

    1. Tugba’cım, açıkçası benim de içim rahat. Ama kendimi disiplin konusunda biraz eksik görüyorum dışarıdan baktığımda anneliğime… Yukarıda Berna’nın anlattığı türden bir disiplin anlayışı değil tabii de, oturtmak isteyip başaramadığım şeyler var maalesef.
      Bizim aile anlayışımızdaki, ebeveynlerin her başın sıkıştığında can simidi olma haline ben de bayılıyorum 🙂 Bol bol da kullanıyorum hala bu opsiyonumu. Allah onları başımızdan eksik etmesin. En önemlisi, nasıl yetişirlerse yetişsinler, yeter ki mutlu ve sağlıklı olsun çocuklarımız.

  11. Gerçekten de denge çok önemli bence de. Denge ve sevgi. Sonuçta Avrupa’lıların yalnızlığı filan doğru ve gerçekten de bizim yapımıza pek uygun şeyler değil. O kadar bireysel o kadar yalnız olmak, öyle yetiştirilmek de hoş değil. Benim de şöyle bir anım var;
    Finlandiya’da trendeydik öğrenciyken, epey da kalabalık bir gruptu, bir öğrenci organizasyonu, farklı ülkelerden öğrenciler vs. Şamata, gürültü.. Sonra bizim Türklerden birisi çantasından bisküvi çıkardı, o sırada bir kadın bize doğrul geldi Türksünüz değil mi diyerek bisküviyi gösterdi zaten konuşmalardan tanıdım diyerek Türkiye hasretinden bahsetti. Kendisi finli olan bu kadıncağız eşinin işi nedeniyle 10 yıl kadar İstanbul’da yaşamış ve çok sevmiş, sonra Finlandiya döndüklerinde bunalıma girmiş, alışamamış. Burası çok sıkıcı insanlar çok donuk Türkler çok canlı ve neşeli keşke yine gitsem o kadar özledim ki filan diye epeyce bir konuştu bizimle.
    Yani o anlamda evet kalabalık, canlı ve birbirine düşkün insanlarız bunlar olumlu şeyler ama öte yandan aileler hep çocukların ihtiyaçları odaklı yaşıyor, çocuklara bir sorumluluk verilmeden, öğretilmesi gereken birçok şey öğretilmeden büyütülüyorlar. Ama bunun hakikaten de bir sınırı olmalı. Eşek kadar çocuğunun ayakkabısını bağlıyor hatta o ne ki ben üniversitede finallere çalışan çocuğu ile sabahlayan onun yanında oturan anne biliyorum. Hadi diyelim bunlar ekstra örnekler ama bilhassa erkek çocukları aşırı şımartılmıyor mu sizce de? Evlenene kadar annesi sonra karısı bakıyor adamlara resmen, kabul etmek gerekir ki bu durumlar hala toplumun çok büyük kısmında böyledir. Evet kendi başına ayakta kalmayı öğrensin diye çok sert olunması taraftarı değilim ama aç karnını doyurmaktan aciz, herhangi bir sorumluluk almaktan ve hatta ailesine danışmadan herhangi bir karar almaktan uzak olabiliyor insanlar.
    Benim gözlemim Türklerdeki bu ilgi ve alakanın bir bedeli de oluyor hatta, hayata müdahale. Bireysellikmiş, kendi fikirlerinmiş bunlar bize hala çok da yakın şeyler değil. Öte yandan da gerçekten sevgi ve kaliteli zaman geçirilerek mi büyütülüyor çocuklar ben ona da çok emin değilim. Tabii ki bizim neslin anneliği filan daha farklı, insanlar eğitimli, okuyor vs ama kabul etmek lazım ki birçok aile çocuklarıyla gerçekten ilgilenmiyor. Çocuğunun ayakkabısını bağlayan anne, çocuğuyla aslında pek de vakit geçirmiyor, beraber birşeyler yapmanın ne olduğunu bilmiyorlar…
    O anlamda Türk aile yapısını da aslında çok sağlıklı bulmuyorum hatta birçok yönden de biraz ikiyüzlü buluyorum.
    Bunlar tabii benim gözlemlerim ve yaşadıklarımla derlediğim görüşlerim ve hatta yazarken biraz dağıttım da konuyu aslında ama özetle bence Türk aile yapısı öyle övündüğümüz kadar da matah değil hele ki eskilerdeki gibi hiç değil.

    1. Türk aile yapısı derken aslında biraz klasik ve çocukların üzerine aşırı düşen anlayışı kastetmiştim son cümlem biraz sert olmuş düzelteyim dedim.

      1. Kastettiğin yapıyı anlıyorum. Benim annemde bile var bu özelliklerin çoğu, ki kendisi gayet eğitimli ve modern olmasına rağmen. Özellikle erkek kardeşime karşı aşırı korumacı, sorumluluk almasına engel olacak derecede. Hala onun uçak biletlerini falan ben alırım düşün, görevim haline gelmiş artık 🙂 Bizde genel olarak bir sevgiyle boğma eğilimi gözlemliyorum… Evet, ne demiştik: Önce denge 🙂 🙂

  12. gecenler de seyrettiğim belgeselde bir aileye konuk olunuyor (hangi ülkeydi tam hatırlamıyorum)neyse evde 5 çocuk var ama bi o kadar da sessizlik! nasıl bir disiplin ki yaş aralıkları 2 olan en büyüğü 13 en küçüğü 6 aylık olan evde herşey tıkı9r tıkır işliyor.En büyük olan yemek yapıyor mikrofon ona uzatılıp soruluyor
    -sence bu haksızlık değil mi? yemek işinin sana kalması (yaşından dolayı)
    -bütün bu işlerin tek bir kişiye kalması(annesine)haksızlık değil mi diye karşı soruyla cevaplıyor soruyu.
    Ondan bir küçüğü salatayı hazırlıyo bir küçüğü masa için çatal -bıçak yerleştiriyor vs.Bu arada en küçüğünde bile ses yok tegaz üstünde çocuklarına kurabiye yapan annenin yanında ama sorun yok oradada.Şaşırmadım değil:)
    Kendimi sorguluyorum yukarıdaki yorumlarıda okudum önemli olan denge de hemfikiriz galiba.Bir de benim oğlum çikolatayla arası olmamasına rağmen hala ısrar eden anneanne ve babaanneyi kendimizi anlatsak sorun çözülecek gibi:)

  13. Selam 🙂

    Bloglar arası Versatile Blogger ödülünü bloğun fazlasıyla hak ediyor. Bloğumu ziyaret etmeni rica ediyorum.

    Sevgiler,

  14. galiba biz yanlış yapıyoruz , eh ne kadar okursak okuyalım ailede aldığımız eğitim baskın geliyor ve yetiştiğimiz gibi yetiştiriyoruz.Ama özendim vallahi, ne güzel yetiştiriyorlar çocuklarını.
    Çok güzel bir yazı olmuş, keyifle okudum 🙂

  15. aile şahane, gerçekten çok güzel insanlarsınız…

    annelik genlerimizde mi sakli? hayır. geleneksel olarak kadina insan vasfı kazandıramayan geleneklerimizde sakli..

    Avrupai anne, amerikanvari anne, uzakdoğu zen annesi filan çeşitlerinin yanında, ezik Türk annesi klasmanı da var, malumunuz.
    Kendi başına bir değer ifade etmeyen bir kadın o. Tek başarısı, çocuğu.. Çocukları… kendisini var ve değerli hissetmesinin, işe yarar, başarılı, hayatı hak eden biri olduğunu hissetmesinin tek bildiği yolu o çocuk..Lokmasını çiğner ağzına verir icabında.. Beş yaşına kadar ayağında sallar, On yaşına kadar kıçını yıkar, ayakkabısını bağlar, çıkarıp attığı kıyafetlerini asar, çarşafını nevresimini serer, tabağını kaldırır sofradan..
    Atmışbeş yaşındayken, her sabah, üçüncü sınıftaki torununu dört kat indirir merdivenden, okul çantasını, montunu, beslenmesini iki elinde taşır, (mazallah o haytanın eli filan kırılır kendi çantasını taşırsa) kapının önünden servise bindirir.
    Çocuk-torun vb olmadığı ortamda o bir hiçtir çünkü.. ne bir işi, ne hobisi, ne becerisi vardır. (baba-dede psikozuna ayrıca girerim)
    Böyleyken böyle, hiç darılmaca gücenmece yok arkadaşlar..

    kendinizi kandırmayın.

    o çocuklar da iki elinden aciz, şavalak tipler olup karşımıza geliyorlar işte.. şaşıp kalıyoruz oksijen israfına..

    Sevgi, şefkat ve disiplin vermek,.. kendini özel ve önemli hissettirmek, özgüven oluşturmak..araştıran ve öğrenen, öğrendiklerinden sonuç çıkarabilen, sorumluluk alabilen, iç huzuruna sahip, saygı nedir bilen, hayalgücü sağlam ve en önemlisi, çalışkan çocuklar yetiştirmek lazım.

    1. ona uğraşıyoruz işte İpeğim biz de:) “bebeğim bir kere meme diye geldiğinde kayın pederimin yanında kucağıma aldım diye kayın valideden dayak yemiştim – eskilerde büyüklerin yanında bebek kucağa alınmazmış-” diyen biriyle tanıştım.çok uzak değil 44 yaşında falandı kadın. onlarda çok eziyet çekmişler zamanında.. Bizler öyle olmadığını biliyoruz, boyun eğmek yerine araştırıyoruz,öğreniyoruz bize destek olan ailelerimiz var. elimizden geldiği kadar çocuklarımıza öz güveni, doğruyu, saygıyı ,disiplini vermeye çalışıyoruz. sevgiyle … çünkü sevgi fark yaratıyor…ama asıl sorun biz dediğimiz kaç kişi ki? buyuk şehirlerdeki anneler tamam da ya diğerleri? hep kendimize göre söylüyoruz ama öyle olmayan da çok insan var…

    2. Büyük konuşmayayım diyorum ama dayanamayacağım. Hayatta en sinir olduğum şeylerden biri çocuklarından-torunlarından başka meşgalesi olmayan ebeveynlerin yarattıkları gizli baskı. ‘Biraz da kendin için bir şeyler yap, çocuğu rahat bırak’ diye haykırmak istiyorum.

  16. herkese merhaba,

    ben bu bloga ilk kez girdim. çok güzel bir blog, tebrik ederim. benim kızım 14 yaşında. doğduğunda 3 yıl çalışmadım. sonra da bir kaç bakıcı değiştirdik. bakıcıların ne kadar önemli olduğunu anladım farklarından ve kızıma etkilerinden. özellikle anneanne ya da babaanne yanında büyüyen çocukların ve annelerinin durumu daha zor, çünkü bu babaanne ya da anneanneler büyük olasılık çalışma hayatının içinde hiç bulunmadıkları için çocukların durumuna çok üzülüyorlar ve ellerinden geldiği kadar şımartıyorlar.
    benim deneyimlerime göre: şimdi çocuğunuza yaptığınız her yatırım ergenlik döneminde size faiziyle dönüyor. yani tutarsız yetiştirdiğiniz çocuk sorumsuzluklarıyla sizi her yönden yoracak. çocuğunuza hayır diyorsanız hayır diyin ve bunu değiştirmeyin derim ben tavsiye olarak. eğer babaannesi sizin hayır dediğinize evet diyorsa, bunu çocuğa açıklayın. ‘ben bunun doğru olmadığını düşünüyorum, bu bu nedenden dolayı, ama babaannen böyle söylemiş. aradaki fark şu… gibi’ çocuğunuz bebek de olsa, inanın bunları anlıyor. o anda yapmasa bile kulağının bir yerinde kalıyor, yeter ki onu birey olarak görün. bizim ülkemizde çocuklar birey değildir genelde. onlar anne ya da babalarının uzantısıdır. o yüzden çocuklar anne ya da babalarının yapamadıklarını yapmak göreviyle doğarlar sanki. ben doktor olamadım, ama oğlum olacak derler örneğin ve çocuğun istekleri nedir diye hiç sormazlar. bu kısırdöngülerin kırılması için insanların artık yetişkin olarak kendilerini sorgulamaları gerekiyor biraz da. bir adım daha öteye gitmemiz gerekli.
    anne ve babalarımızı seçemiyoruz demişsiniz, ama bu yanlış. ruhlar tekamül etmek için önce ruhlar aleminde bir anlaşma yaparlar. anne-baba, kardeş, eş, arkadaşlar orada seçilir ve hayatımıza aldığımız önemli kişiler o plana göre girerler. eşinizin size yaptıklarıyla ilerlersiniz. örneğin ben bir sürü farkındalığımı, kişisel gelişimimi kocamdan boşandıktan sonra buldum. önce ona karşı öfke doluyken şimdi teşekkür ediyorum.
    bu konular çok geniş. biraz dağıttım. benim de bir sitem var. http://www.bitutamtuz.com, orada bu tarz yazılar da yazıyorum. hatta içimizdeki çocuk konulu yazılarım var. bir de görünmezlikle ilgili bir yazı, vs. ama o henüz yayınlanmadı. bir göz atarsanız belki çocuk yetiştirmekle ilgili farklı bakış açıları bulabilirsiniz. ben annemin, babamın bilinçsizliğinden çok çektim. 43 yaşındayım, hala onları düzeltmeye çalışıyorum.
    bir de okuyun, bakın, gözlemleyin, ama herşeyden önce iç sesinize dikkat edin. size öğretilenlere değil, duygularınıza odaklandığınızda, zihin değil kalp olduğunda en doğru anne olabilirsiniz bence.
    ve şunu unutmayın, hepimiz bu ülkenin geleceğini yaratıyoruz, çok yüce bir görev yapıyoruz bu dünyada. kendinizi onore edin.
    hepinize sevgilerimle.

  17. bizde gereksiz bi anaçlık var, her şey ondan kaynaklanıyor. Yoksa biz de pekala hem sevgiyle hem disiplinle çocuk yetiştirebiliriz de aradaki dengeyi koruyamıyoruz. Çocuğa ceza olsun diye odaya gönderiyorum “aa yazık” diyorlar, kendi kendine uyusun diyorum annem ısrarla ayağında sallıyor(kendine eziyet kadın yahu, bırak uyusun). bebeği sling’e koyuyorsun ki rahat rahat gezeyim, bebekle eve tıkılmıyayım diye, kötü anne, bencil kadın oluyorsun. Zorla kendimizden fedakarlık yapıyoruz, hiç gereği yokken.Bak bana ilham geldi şimdi, ben bu konuda bi yazı yazayım 🙂

    1. Benim en sert olduğum konu, terbiyesizliktir. Rüzgar geçenlerde, kayınvalidemlerde bir terbiyesizlik yaptı, ben de çok kızdım tabii. Cezalandırdım. Kayınpederim ‘bizim yanımızda yapma, dayanamıyorum’ dedi. Eee, n’apıcaz, evde başka, dışarıda başka terbiye mi vereceğiz?
      Haydi yaz yaz sen de 🙂

  18. Ben de simdi iki kimlik arasinda cocugumu yetistirmeye calisiyorum.Kayinvalidem boyle yap demiyor ama , ben boyle yapmistim diyor 🙂 Kizim sana soyluyorum gelinim sen anla hesabi 🙂 Annem ise ben boyle yapmistim, sen de bir dene diyor. Ben dinliyormus gibi yapiyorum ama kendi bildigimi okuyorum.Gercekten annelik yaradilisimizda var.Kesin.

    Benim kayinvalidem her seyi ogretmis.Yemek yapmaktan , temizlige kadar.Benim annem ise erkeklere izin vermedi yardim etmeye.Ceza nedir bilmem ben buyurken.Ama esime annesi cimbizla bir tepsiden digerine pirinc aktartmis :(Boylece ayni zaman da hem de sabri ogretmis.Oyle soyler.Gercekten cok sabirli , titiz, yardimsever.Ben de aman sen erkeksin kek yapmayi bilmesen de olur demeyip ogretecegim vallahi 🙂

  19. Fazla korumacı bir yapımız olduğu kesin ama bu da yavaş yavaş kırılıyor artık,bizler yavaş yavaş dur demeye başladık bence.Aslında önemli olan dengeyi koruyabilmek.Hani bir kitap vardı “Süperman Türk olsaydı pelerinini annesi bağlardı” diye pelerinini bağlayacak kadar değil ama yine de sevgimi,yanında olduğumu da hissetsin isteri.

  20. Kızımı alıp hemen size geliyorum oraya:)) çeşitliliğe hayran kaldım. Çocuk yetiştirme yöntemlerindeki farklılıkla ilgili de doğal diyorum. Türkiye gibi bir ülkede, onların yönteminin birebir aynısıyla aynı sonucu almak, kuvvetli, sağlam, becerebilen aynı ölçüde de ebeveynden daha bağımsız hareket edebilen bir insan yetiştirmek çok zor. Her toplum biraz da kendi kodlamalarına uygun şekilde çocuk yetiştirmeyi biçimlendiriyor. Bizim sistemi de onlar uygulasa, bizdeki sonucun aynısının çıkması mümkün olmayabilir. Ben kendimce ne yapmaya çalışıyorum. kendi mutluluğu için kendi işini kendi yapmaya alışsın. Elinden en azından günlük pratik işler gelsin. Issız bir ormanda yalnız kalma olasılığını düşünüyorum hep :))
    bu harika yazı ve fotoğraflar için de çok teşekkürler 🙂

  21. Ben ilk defa bir posta yazılan yorumların bu kadar uzun olduğunu görüyorum. bütün yorumlar yahu 😀
    hepsini okuyamadım ama şunu bilir, şunu söylerim: benden bir halt olmaz. Babamızdan hiçbir halt olmaz.

  22. Benim kızım 3 yasında ve ben kızıma sizin evdeki afrikalı anne gibi davranıyorum keza babası da öyle. Gerekirse ceza veriyorum, hatta bir çimdik iki şaplak zamanlarımız da oluyor. Kızım cok inatcı bir kişiliğe sahip, ben de öyle. Ego savasları yasıyoruz haliyle. Ve ben bu ego savasları yasanmasın diye böyle davranmanın dogru oldugunu düşünüyorum. Düşünüyorum düşünmesine de, benim bu tarzımı cok katı bulanlar oluyor cevremde. An geliyor, baska cocuklarla bir arada oldugumuz ortamlarda ben yine dogru bildiğimi yapıyorum, kızıma anlatıyorum ama diger cocukların anneleri benim ” cocuklar böyle şeyler yapmamalılar” dediğim şeyleri umursamıyorlar ya da “burda söyle davranmak yasak” dediğim şeylerde, cocuklarının bu yasaklara uymalarını saglamıyorlar. Diger cocukların yanlış yaptıgını anlatıyorum kızıma, kendisinin dogru olanı yaptıgını anlatıyorum ama bir yandan da kızımı fazla hırpalıyorum hissiyatı beni içine çekmeye calışıyor. İçten içe, “benim kızımın sucu ne, niye benim kızım dogru davranısı yaptıgı halde diger cocuklara karsı böyle yenik hissetmek zorunda kalıyor?” diye soruyorum kendime. En hafif örneklerden birini vereyim, kızım 2,5 yaslarındaydı, parka gittik. Salıncaklar doluydu, kızım her zaman bindiği salıncaga koştu, benim salıncagım, ben binicem diye yüksek sesle mızlanmaya basladı. Ben de o salıncagın herkesin biebilecegi bir salıncak oldugunu, binmek istiyorsa sırasını beklemesi gerektigini kızıma anlatıyordum ki, diger cocugun annesi, “ayy yazık, gel, gel bin” deyip 1 yaslarındaki cocugunu salıncaktan indirmeye kalktı. Ben de “lütfen, siz devam edin, sırası geldiğinde kızım biner” dedim. Tabi, kadının davranısıyla salıncaga dogru atak yapan kızım, benim izin vermememle birlikte iyice cıgrından cıkıp aglamaya basladı. “Oradaki diger anneler de yazık, aglatma cocugu binseydi işte” deyip koroya katıldılar. Ben de “sırasını beklemeyi ogrenmesi gerek” dedim. Onlar da “daha cok küçük ne anlar sıradan bunlar” dediler. “Küçüklükten alıştırılmalı ki sonra büyüyünce sıranın ortasından kaynak yapmaya calılsan insanlara dönüşmesinler” dedim. kızımı da sırası gelince o salıncaga bindirdim. Şimdi o salıncakta benim kızım olsaydı, aglayarak gelen cocuga, sırasını beklemesini söyler ve kızımı salıncaktan indirmezdim ama toplumun beklentisi aglayan cocuga kıyamayıp kızımın hakkını elinden almam gerektiği şeklinde.Ben bunun böyle olmasını istemiyorum. Çok şey mi istiyorum?..

    1. Sevgili İpek, maalesef söylemek zorundayım; çok şey istiyorsun:) Bizim ülkemiz ne yazık ki insanların kararlarına, tercihlerine saygı duyulan ülkelerden değil. Senin çocuk yetiştirme tarzın kimseyi ilgilendirmez diyorum ama biliyorum ki lafta kalacak bu…

  23. ben aynı Ophelia gibiyim benim genlerimde bir sorun mu var acep. Gaddar korkunç sevgisiz anne gibi gözüküyorum dışarıdan bakınca hep eleştiri yağmuru altındayım. Koşma düşersin dediğim Defne 2,80 yere yapışınca gidip kaldırmıyorum, sokakta bana nasıl baktıklarını görseniz. Ama kaldırırsam da lafımı yemiş olacağım ve o yine koşacak diye düşünüp yapamıyorum. Çocuklarımın kölesi olmaktan tırsıyorum. Halbuki annem de acayip sevecen bir kadındı ben böyle yamuk oldum :/

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s