Geçtiğimiz hafta başında Rüzgar’ın öğretmeni, gönderdiği bültende şöyle yazmış:
Değerler eğitimi dersinde yapacağımız ‘’Yumurta sorumluluğu’’ etkinliği için desteklerinize ihtiyacımız var. 3 Aralık Pazartesi gününden başlayarak 7 Aralık Cuma gününe kadar öğrencilerimizden bir yumurtayı kırmadan okula getirmelerini ve eve götürmelerini bekleyeceğiz. Yumurtalar haşlanmış olacak ama öğrencilerimiz bunu bilmeyecek ve her gün aynı yumurtayı okula getirip eve götürecek. Sınıfta oluşturacağımız “Yumurta sorumluluğu panosu”nda kendileri, değerlendirmeler yapacaklar. Öğrencilerimizin sorumluluk bilincini geliştirici bir çalışma olan bu etkinlikte vereceğiniz destek ve işbirliği için teşekkür ederiz.
Gayet güzel ve basit değil mi?
DEĞİİİLL!
Sorun bakalım: Sevgili Rüzgar’ın, bu satırları yazan “becerikli” annesi bir yumurtayı çatlatmadan haşlamayı becerebildi mi? İzmir’den gecenin köründe gelmişiz, oğlanı yatırmışım, okul çantasını hazırlamışım, ortalığı toplamışım, saat olmuş 23.30 Aklıma birden yumurta meselesi geliyor. Dolabı açıyorum, sadece dört tane yumurta var. “Buna da şükür” diyorum, atıyorum cezveye. Aaa, çatlamış! Sorun değil, diğerini koyuyorum: Çatlamak ne kelime, patlamış, infilak etmiş! Bir, iki, üç, dört… Hepsine aynısı oluyor. Yahu çocuklara sorumluluk ödevi vermişler yumurtayı çatlatmasın, korusun diye, daha anası sağlam halde çantaya koymayı beceremiyor ki… Sonunda aralarında en az hasar olanı seçiyorum, folyoya sarıp delilleri yokederek koyuyorum çantaya.
Akşam, Rüzgar servisten inerken korka korka soruyorum:
– Rüzgar’cım, öğretmenin yumurtana baktı mı?
(İç ses: Allahım n’olur bakmamış olsun, n’oluuurr)
– Baktı anne, panoya somurtan surat çizdi.
(Ateşler basıyor, “işte bunun suçlusu benim, benim yüzümden oğlum zayıf aldı, ben ne biçim bir anneyim, ihmalkaarr, beceriksizz, ben çalışırken bile böyle bir şey yapmazdım, ah bu Bodrum bozdu beni, rehavete kaptırdı”) Yemin ederim gözlerim doluyor, ne söyleyeceğimi bilemiyorum.
Eve gelince, bizimki TV karşısına geçiyor, ben deli deli dolanıyorum. Sonra aklıma bir şey geliyor. Yumurtayı (almıştım tabii gündüz yeni bir paket) bir süre sıcak suya tutuyorum. Evet, bu kez olacak, kendimi Marie Curie gibi falan hissediyorum bu “müthiş” buluşum sayesinde. Koyuyorum cezveye, başında bekliyorum, adeta saniyeleri sayıyorum. Ve oluyor, başardım!
Sonra oturup öğretmenine mektup yazıyorum. Belki bunu okuyunca gülecek, belki “amaaan” diyecek ama olsun, kendimi affetmek için bunu yapmak zorundayım. Diyorum ki “Suçlu benim, zayıf not verecekseniz Rüzgar’a değil, bir yumurta haşlamayı beceremeyen annesine verin. Şimdi yeni bir yumurta koyuyorum çantasına. Eğer kabul edebilirseniz çok sevinirim.)
Ertesi gün Rüzgar, okuldan iki gülen suratla geliyor:
Birisi yumurtaya,
diğeri de bendenize ait 😀
birşey sorucam, yumurtayı çatlatan çocuğa hissetirecekleri “ben sorumsuzum bir yumurtaya bile bakamadım” hissi n’olucak peki? yada annesi oğlu üzülmesin yada arkadaşlarına mahçup olmasın diye evden yeniden haşlayıp göndermeyecek mi?Baksana sen bile daha haşlarken çatlattığın için ne kadar tedirgin olmuşsun?
Herhalde, olayların sonucuna katlanmayı öğrensinler diye yapıyorlardır. Yumurtayı çatlatan öğrenciye bunu onu üzmeyecek şekilde açıklıyorlardır diye düşünüyorum Ya da öylesini umuyorum diyeyim 😀
Hahh ha ha 🙂 Neyse bak sonunda başarmışsınız aile ailecek ,Ögretmen de ne sorumsuz değil ne tatlı bir anne diye düşünmüştür bence. Çatlamaması icin sıcak suya tutuyorum ben de bir de Haşladığım suya tuz atıyorum biraz , işe yarıyor . Ben de bazen az pişmiş yapmayı beceremiyorum 😦
Başardık Hatice’cim, şükürler olsun 🙂
:))))))) Bir onerim var. Haslayacagin suyun icine bir fiske karbonat ya da tuz atmayi dene bir dahakine. Genelde ise yariyor.
Sorumluluk buyuk. En iyisi bir yumurta haslayici makinelerden al:)))))
Yaa, işin bir de o yönü var: Haşlama makinemiz var ama taşındıktan sonra öyle gerilere atmışız ki, çıkartmaya üşendim. Böylece başıma bin kat daha fazla iş almış oldum!
Görkemim tam havamı atacaktım ki, yumurta soğuk olduğu için çatlıyor diye, kursağımda bıraktın.
Heheh! Daha da yumurta çatlatmam artık 🙂
Ben de biraz rahatsız oldum bu sorumluluk etkinliğinden nedense, yumurtayı kıran çocuklardan ziyade çocuğuna gerçeği söylememe kısmı rahatsız etti beni biraz. Okumaya başlar başlamaz kendi çocuğumda canlandırdım da, çocuk onu gerçekten çiğ sanıp binbir stresle taşıyacak hem de bunu hafta boyu her gün yaşayacak, ben işin aslını bilecem ama çaktırmayacam, dayanamazdım herhalde. Çocuğa söylesen hile yapmış olursun, söylemesen bi türlü. Eminim etkinlik sorumluluk adına birşeyler katıyordur çocuğa ama ne biliim, çocuğu “kandırmış” olmak fikri hiç bana göre değil 🙂 Ama senin öğretmene yazdığın itiraf mektubu bombaymış 😉 Bu arada Görkemcim, suya azıcık tuz atmayı ben de duymuştum. Benim uyguladığım yöntem ise suyun içine bir kürdan atmak. Aslında kibrit derler ama ben kibritin kükürt kısmından uyuz olurum o yüzden kürdan atıyorum bir tane.
Aaa, bak kürdanı ilk kez duyuyorum!
bizde yapmıştık bunu bir ara 🙂 Ben hep şunu düşünürüm naçizane;Tabi ki çocuklarımız hiç üzülmesin,hiç mutsuzluk yüzü görmesin.Ama hayat bu değil ki,hayat toz pembe senaryolar yazmıyor ki herkese her zaman.Yumurtasını kırdığı için üzülecekse üzülsün,hayal kırıklığı yaşayacaksa yaşasın elbet.Sonunda ölüm yok.Önemli olan ailesinin her koşulda,her daim arkasında olduğunu,bu gibi şeylerin herkesin başına gelebileceğini,deneyimleyerek daha iyiyi bulabileceğimizi,bulamasak da bunun bizi başarısız ya da kötü ya da yeteneksiz. bla bla yapmayacağını hissettirmek çocuğa.
Bu gibi duygu ve düşünceler, hayata hazırlayan,duygularını zenginleştiren,güçlü,sağlam,ayakları üzerinde durmayı becerebilen bireyler olarak devam etmemize olanak tanıyan merhaleler bence…
Cam fanusta çocuk yetiştirmiyoruz ki kırılmasın,ezilmesin diye imtina edelim…
Geleneksel anne modeline yakın durmayı becerebiliyorum azıcık sanki dimi Görkem? 🙂
Sen benim bu konuda en sağlam örneklerimden birisin zaten canım benim 🙂 Sana katılıyorum, beş yaşında bir çocuk yavaş yavaş hayatın gerçek yüzüyle tanışmaya başlasa iyi olur. Ama yine de annesinin, zayıf not almasına sebep olduğunu bilmesin 😀
Babamı hatırladım sayende.kardeşimin ödevlerini yapardı ,kardeşime sfır babaya aferin verirdi öğretmeni :)))
Yumurta pişirme sanatını öğrenmişsin Görkemciğim 🙂
Bu vesileyle öğrenmiş oldum canım 🙂 Benim de annem yapardı arada ödevlerimi. Zayıf alırsam da çok bozulurdu 😉
🙂
annen çok hoşmuş 🙂
Öyledir 😉
Cok gecmis olsun. Bizde 1 hafta cig yumurta tasidik. :))
Ve yumurtayi buzdolabindan cikardigin gibi haslamak zorunda kalirsan, oda sicakligindaki suya koyup uzerine 1 tutam tuz atip, ocaga koy. Benimkiler simdiye kadar bu yontemle catlaksiz pisti. :))
Şu teknolojinin suçu hep! Alışmışım makinada haşlamaya, böyle püf noktalarını kaçırmışım 🙂
Alemsin Görkemcim 🙂 çok eğlendim okurken.
Bu arada çatlamasın diye ben tuz atarım çok az, işe yarıyor gibi. İnşallah benim de bilmediğim yerlerden gelmez projeler, zira beceriksiz olduğum çoooook konu var.
Bundan sonra bilmediğimiz yerden gelirse, birbirimize danışır, dağları deleriz alimallah 🙂
bebeğiimmmm sen de mi gülen yüz aldın:)
Eveeet, başardııım 😀
Görkmciğim bu yumurta haşlama konusunda rafadanmış,kayısıymış vs bende pek bereriksizim sonunda püf noktaları öğrenmiş oldum
yumurta soğukken pişirilirse çatlıyor azıcık ısıyı dengele
olmadı suya tuz at
daha da olmadıysa kürdan at
en olmadıysa OLMET yap
hahahahah
omlet diyecektim :))
Keşke omlet gönderseydim okula baştan, hiç o kadar strese gerek kalmazdı 😀