Dunya, Uncategorized

Şimdi bizim çocuklarımız, Öğrenci Andı okumayacak mı?

Tamam, savaşı, temelsiz savaş yandaşlığını, tek tipliliği, tek sesliliği sevmiyorum.

Tamam, hiç bir ulusun ferdinin, sadece o ulusun kanını taşıdığı için değerli, eşsiz, benzersiz bir varlık olduğuna inanmıyorum.

Milenyum çağında, toprakların kanla sulanarak korunacağını düşünmek gibi bir saflık içinde de değilim, ona da tamam.

Ama şimdilerde, Öğrenci Andı’nın kaldırılması tartışması beni çok ama çok rahatsız ediyor. Bu iş daha nerelere varacak diye aklıma türlü sonuçlar geliyor, birçoğunuzun aklına gelenler gibi.

Farkında mısınız, bilerek ya da bilmeyerek, (kendimi de bu çoğunluktan soyutlamadan) bireysel düşünen, kendini dünyanın merkezine koyan çocuklar yetiştiriyoruz. Onları operadan piyano dersine, Disney on Ice’dan üç boyutlu bilmemne filmine, drama etkinliklerinden oyun gruplarına sürüklüyoruz da, bir milletin nasıl yoktan var olduğunu, sadece Türkiye Cumhuriyeti’nin değil, her ülkenin, korkusuz kahramanlarının ve onların peşinden giden cesur, gözüpek insanların yürekleri üzerinde yükseldiğini, zamanında, neredeyse çocuklarımızın yaşındayken elinde karneyle bir dilim ekmeğin peşinden koşan, savaşta yalnız kalan annesinin sorumluluğunu paylaşan, hatta ev geçindiren bir nesil olduğunu, demagojiye, ajitasyona kaçmadan bir türlü anlat(a)mıyoruz. Cumhuriyet Bayramı ile ilgili yazımda aktarmıştım, militarist söylemlerle, sloganlarla, körü körüne inançlarla çocuk yetiştirmeden yana değilim, hem de hiç. Fakat dünyanın gerçeği, onun yaşantısının gerçeği ile zerre kadar örtüşmüyorsa, orada bir durmak lazım.

Eskiden çalıştığım şirketin trafikerliğini yapan bir çocuk, babası erken yaşta ölünce, ilkokulu ikinci sınıfta bırakıp işe başlamak zorunda kaldığını anlatmıştı. “Peki hiç öfkelenmez miydin mahalle arkadaşların sokakta oynarken çalışmak zorunda olmana?” diye sorduğumda, “Hayır, asıl ‘aman bir hata yapmayayım  eğer ben çalışmasam anneme ne olur’ diye düşünürdüm hep” diye cevap vermişti. Bu cevap üzerine, içimden bir şeyler kayarken, sadece yedi yaşındayken insanın ancak acı ve yokluklarla böyle bir olgunluğa ulaşabileceğini düşünmüştüm. Tarih, bizim çocuklarımızı böyle sorumlulukların altına itmesin, hiç bir zaman, ama nereden geldindiğini, nereye gidildiğini, herkesin pedagoglarla, kendini geliştirme kurslarıyla büyümediğini de öğrensinler. Andımızı, marşları, milli bayram geleneklerini yaşatmayı bu nedenle önemsiyorum. Bunlar, kişilerde, hem bir motivasyon, hem farkındalık ve sorgulama hem de beraberlik, aidiyet duygusu yaratırlar.

Hepimiz parçası olduğumuz topraklara borçluyuz. Zimbabweli olsaydım “Ne mutlu Zimbabweliyim diyene” derdim, Türk olduğum için DNA’mda genlerini taşıdığım ülkeye bağlılık hissetmek beni faşist mi yapar? “Varlığım Türk varlığına armağan olsun” demek, topraklarımızı kanlarımızla sulamak mı demektir? Bu kadar düz mantıkla bakmayalım n’olur… Her şey kendi tarihsel gerçekliği içinde değerlendirilir/değerlendirilmelidir..

Kötümser olmak istemesem de, belki Rüzgar’ın ve onun nesilinin hiç öğrenemeyeceği endişesiyle, Andımız’ı aşağıda hatırlatmakta fayda görüyorum.

Türküm, doğruyum, çalışkanım.

İlkem, küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir.

Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir.

Ey Büyük Atatürk! Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime and içerim.

Varlığım, Türk varlığına armağan olsun.

Ne Mutlu Türküm Diyene!

Ben ezberden yazdım, eminim siz de her satırını anımsadınız.

Bakalım çocuklarımız ne yapacak?

“Şimdi bizim çocuklarımız, Öğrenci Andı okumayacak mı?” için 2 yorum

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s