Bazı arkadaşlarım, seyrek yazdığım için şikayet ediyorlar. Elimde değil, mesleki deformasyon herhalde, gerçekten içimden gelmediği zaman yazamıyorum. Sanırım içimden gelmesi için de, öncelikle kendimin zevkle, tekrar tekrar okuyacağım şeyler yazmalıyım. Öyle, “Oğlum bu gün şunu söyledi, allahım ne kadar zeki bir çocuk” veya “Bugün üç defa kaka yaptı, ikisi katı, biri sıvıydı” gibi konulardan bahsetmek pek hoşuma gitmiyor. İlgi çekeceğini de sanmıyorum…
Bu girizgahın ardından, Cemile konusuna geliyorum: Bizim, senelerdir bir yardımcımız var: Cemile Abla. Kendisi “kadın” kelimesine sinir olur, hatta bir gün, bir misafirim sessizce “Aaa bu gün kadının mı vardı?” diye sorduğunda, “Yok, erkeği var” diye söylenmişti mutfaktan 🙂 Misafirin duyup duymadığını bilmiyorum, duyduysa da çaktırmadı. Rüzgar da, kendini bildi bileli temizlik günlerinden nefret eder. Hassas bir terazi erkeği olan oğlum, her tür düzensizlikten, ani değişimlerden, rutin dışına çıkmaktan inanılmaz derecede rahatsızlık duyar. Dolayısıyla, bebekliğinde kucağında sevinç çığlıkları attığı, mayaladığı yoğurtları afiyetle mideye indirdiği, çamaşır asarken bir yandan sepetin içinde mandallarla oynamasına izin veren Cemile Teyzesiyle arası bu aralar pek limoni. Kadıncağız, onun için deli olup, onu bir kere öpebilmek için çıldırırken Rüzgar Efendi’nin, “giiittt” diye elinin tersiyle itmesiyle, Cemile Abla çok üzülüyor, ben de ne diyeceğimi şaşırıyorum.
Nev’i şahsına munhasır biridir bizim Cemile Ablamız. Mesela;
• Rüzgar’ın kilosu ve yememe problemine, doğum yaptığımdan beri nasıl takık olduğumu bildiği halde, en az ayda iki kere “Ayyy Görkemm, zayıflamış bu çocuukk” diye feryat eder. Benim, onu mu, yoksa kendimi mi teselli etmeye çalıştığım belirsiz “Yok ablacım, çok boy attı bu ay, ondan sana öyle gelmiştir” sözlerimle de, sıfır ikna edici tonuyla, “Hı hı, öyledir” diyerek beni çıldırtır.
• Ayın kalan iki haftası da, “Sana şu çocuğun saçlarını kestir diyorum dinlemiyosun. Bak bütün canını, kanını saçları çekiyo, ondan zayıf” diye söylenir.
• – Cemile Abla, malzemem yoktu bugün, hazır pizza yaptım, seversin inşallah.
– Ayyy, hiç yiyemem.
– A a! Neden?
– Onun üzerindeki biberler midemi ekşitiyo.
– Hahhahah! Sosyeteeee
– Ne var canım? Temizlik yapıyoruz diye yemek seçemez miyiz? Icebergin atom marul olduğunu bile biliyorum ben.
– Hihihihih!
– A aa, ne gülüyosun? Evi de bok götürüyodu bu hafta!
– ?!!?!
• Tam bilgisayar başındayken gelir benim masamın tozunu almaya karar verir: “Cemile Ablaaa, fotoğraf tarıyodum ben ama, niye scannerın kapağını açtın?” şeklinde çıkışmama “Leş gibi olmuş, tarican mı napıcaksan sonra yaparsın, ne var bunda” diyerek bir de üste çıkar.
• Binbir zahmetle, Rüzgar’ın en nefret ettiği öğün olan kahvaltısını ettirmeye çalışırken içerden bağırır: “Yaaa sinir oluyorum bu güvenlik kapısına, gelip açar mısııın?” “Cemile Abla, Rüzgar bile öğrenicek yakında, sen hala açamıyosun şu kapıyı” “Napiim olmuyo, gel aç” Ben artık iyice ciyaklama modunda yanıtlarım: “Çocuğu yediriyoruuuuummm” Cemile Abla cevaplar “Sonra yediiiirr, daha iyi olur, acıkır!” La havleeeeeeeeeeeeee.
• – Sana bişi sölicem ama kızma Görkem
– Söyle ablacım
– Bu çocuk şımarık olmuş
– Evet biraz tepemize çıkardık bu ara haklısın. Ama iki yaş civarı tüm çocuklarda oluyo böyle şeyler.
– Benimkinde hiç olmadı valla
– E olmaz tabi, patlatıyosundur sen arada iki tane de ondan yapmıyodur.
– Patlatıyodum tabi.
– İyi de Cemile Abla’cım, çocuk dayak yediğinde yanlış ile doğruyu ayırdetmeyi öğrenemez ki, sadece o hareketi yaptığında eğer yakalanırsa dayak yiyeceğini öğrenir.
– İyi ya işte. (Benim duraksamam karşısında) İyi diil mi?
Ben kahkahalar atarken Cemile Abla söylene söylene Vileda sopasını alarak içeri gider.
Biraz Sibel Arna’nın dadı yazısı gibi oldu ama anlattığım olaylar tamamen gerçek yaşamdan, üstelik ben onun kadar acımasız değilim 🙂
Bu sabah, Cemile Abla’nın içten “Günaydın”ına da cevap vermemesi üzerine, okul yolunda Rüzgar’la konuşmaya karar verdim.
Görkem: Rüzgar’cım, Cemile Abla’ya kaba davrandığının farkında mısın?
Rüzgar: Ben onu istemiyorum anne.
Görkem: Ama eğer o olmazsa ben seninle bu kadar ilgilenemem ki. Bana kim yardım eder? Ütüleri kim yapar?
Rüzgar: Sen yaparsın anne.
Görkem: Benim yaptığım ütüyü baban beğenmiyor. Hem camları kim silicek?
Rüzgar : Seeen.
Görkem: Silemem tatlım.
Rüzgar: Tabi silersin anne, sen çok güçlüsün.
Görkem: Ama yorulurum.
Rüzgar: (Çok acaip bir şey söylemişim gibi şaşkınlıkla suratıma bakarak) Anneee, sen hiç yorulmazsın kiiii!
Sanırım SuperMum tişörtümü bir süre giymesem iyi olacak 🙂
Tererelli Cemile 🙂
hayatım ben sırf bu kaprislerle uğraşamıycağım kararına vardığım için emir i 17 aylıkken kreşe verme kararı aldım.çok da iyi yapmışım. temizliğe gelen fatma ablamız beni yeteri kadar çıldırtıyor zaten:)ben de küçük bir anımı paylaşmak istiyorum izninizle::))
geçen hafta yatak odası balkonumu camla kapatıp odaya dahil ettik…aslında pisliği olmayan küçük bir tadilattı. hoş ayrıca fatma abla çok söylenmesin diye de ben tadilat işi bittikten sonra hemen ortalığı kabataslak toparladım:( neyse; fatma abla ertesi gün geldi :
-seçil: fatma abla arka balkonu kapattık ben kabaca toparladım ama camları silemedim. sen bugün oranın temizliğini tamamen hallediver.yarın perdeler gelicek çünkü.
-fatma abla:eee bravo yani, yerden tavana kadar cam yapmışsınız.az işim vardı iyi oldu….
-seçil: pardon fatma abla ya bilseydim yaptırtmadan önce sana sorardım:))))))))
dayanamıycam bunu da anlatıcam:)
arkadaşım ve yardımcısı arasında ki diyalog:
A- Ayşe abla yarın perdeleri yıkayalım çok kirlendiler.
Y-Aaaaaa ben perdeleri asamam yalnız kolumda kireçlenme var. biz onun için bir kadın tutalım en iyisi!!!!!!!!!!!!!!
Ahahhah, super! Seninkiler de anlatılmayacak gibi değilmiş arkadaşım. Bu ablanın bir de çocuk baktığını düşünemiyorum yani 😉 Mesela “Aaa böyle olmuyo ama, günde bir kere kaka yapan çocuk, bugün üç kere yaptı, yoruldum yahu” falan diyebilirdi sana. Kaprisini yesinler, evde yardımcı değil, Lady GaGa mübarek 🙂