Aile, Dunya

Görkem the “Çakma Bodrumlu!”

“Bodrum’da ne yapılır, nerelere gidilir, nerede kalınır?” sorularını içeren onlarca mail alıyorum her gün. Neredeyse her sabah, belli bir süreyi onlara cevap vermeye çalışmakla geçiriyorum. Seve seve hepsini yanıtlamaya çalışıyorum. Bilirsiniz, Instagram’da da, blogda da yorumları yanıtsız bırakmaktan hoşlanmam. Ancak bir açıklama yapmam da lazım, çünkü kendimi verdiğim tavsiyelerle ilgili sorumlu hissediyorum. Sevgili arkadaşlar, unutmayınız ki sadece 9 aydır Bodrumluyum. Hala evimin yolunu zor buluyorum. Rüzgar’ı evde bırakıp dışarıya çıkmaktan hoşlanmadığımdan (attachment parenting nutukları çekmeyiniz çok rica ederim) Bodrum geceleri ile ilgili anlatabileceğim şeyler, Bodrum’un parkları, dondurmacıları, pizzacıları falan. Plajlara gitme durumunda, Bodrumlu arkadaşlarımın peşine takılıyorum. Gideceğimiz kişilerden bir “kurban”, sağ olsun evimin önüne geliyor, sonra tıngır mıngır arka arkaya gidiyoruz. Bu manzarada, benim üstün yön bulma yeteneklerimin de etkisi fazla tabii. Dokuz ayda, Gümüşlük’e bir kere gittim, onda da Allahın kış günü Rüzgar Efendi denize düştüğünden apar-topar geri döndük. Akyarlar’ı, Torba’yı, Türkbükü’nü hiç görmedim. Sosyetik plajlarda bir kerecik olsun popomu çalan müziğe göre sallamışlığım, elimde Mojito ile salınmışlığım yoktur. (Zaten salınacak tesis de yok şu anda, zira buraya geldiğimizden beri yedi kilo aldım) 

O beğenilen Bodrum fotoğraflarımın büyük bir kısmını, sabah yürüyüşlerim sırasında (şu an hava gölgede 45 derece dolaylarında olduğundan yürümüyorum tabii, o kadar da delirmedim) evimin etrafındaki 5 kilometrelik çember arasında çekiyorum. O kadar mesafede bile başıma gelmedik kalmadı: Köpek ısırdı, tecavüzcü tipler peşime düştü (adamcağızların günahını almayayım, paranoya yapmış olabilirim ama tipler Coşkun Göğen‘den rol çalardı, o derece), kaç defa kayboldum hatırlamıyorum.

Siz, geçen gün “Yola çıktık, geliyoruz… Bayram münasebeti ile kasabamızı ‘şenlendiren’ lahana bebek formundaki botoxlu ablalar ve yüzünde tüp patlamış pembe polo yaka tişörtlü-beyaz şortlu abiler, bayram bitti, hadi bakim, Birkenşitöklarınızı neyin toplayın, kenardan kenardan İstanbul’a… Bodrum’u bize bırakın artıkın” diye yazdığım gibi, canım istedi mi, kırk yıllık Bodrumlu gibi ahkam kestiğime bakmayın. Bu fotoğraf mesela… Çok havalı değil mi? Gel gör ki, bizim sokağın üzeri burası. Ama siz beni hala elimde makina, bir fotoğraf uğruna dağları aşan bir profil olarak hayal edin n’olur 🙂

419989_10151649269175937_1946213925_n

Yine de bu ağlak hallerimden çekinmeyin, yazın anacım, elimden geldiğince yardımcı olmaya çalışırım ama bana pek güvenmeyin olur mu?

Neyse ki, Bodrum hakkında kalem oynatan, uzun zamandır Bodrum’da yaşayan blog yazarları var. Ben de onlardan sebepleniyorum arada. Mesela, Serdar Benli. Ona da sık sık Bodrum soruları geliyor olmalı ki, şöyle yazmış geçenlerde:

(…) dünyanın hiç bir yerinde ucuz, merkezi ve temiz bir otel yoktur. Bodrum’da da yok. Bunların üçü asla bir araya gelmez. Ama ikisi bir araya gelir, bu da kişilerin tercihlerine kalmış. Ucuz-merkezi ama temiz değil, temiz-merkezi ama ucuz değil gibi…Ve doğal olarak ben Bodrum’da hiç otelde kalmıyorum. İnsan yaşadığı yerde niye otelde kalsın di mi? Hangisi iyidir, kötüdür uzaktan bir fikrim var o kadar.(…)”

“(…) Bodrum’da bozulmayan başka yerler de var. Neresi mi? Söylemem.
AVM seviyorsanız marinayı çok seversiniz. Kitchenette’de yemek yemeyi seviyorsanız, Bodrum’a gelince rakı balık değil de İstanbul’da yediğiniz yemeği arıyorsanız marinayı çok seversiniz. Gilan mücevherleri, Armani’nin blucinleri ilginizi çekiyorsa marina tam size göre. Denize girmek için 100 TL giriş parası vermeyi manalı buluyorsanız, iyot kokusuna karışmış puro kokusunu seviyorsanız derhal buraya gelin ve Loft Beach’e gidin, bayılacaksınız. Yalnız size bir sorum var; bunları yapacaksanız niye Bodrum’a Yalıkavak’a geliyorsunuz? İstanbul’da kalsanıza.(…)”

Bu arada, Can Yücel’in ölüm yıldönümüymüş bugün. Bodrum mavisi eşliğinde okunmaya çok yakıştığını düşündüğüm dizeleriyle analım…

Başka türlü bir şey benim istediğim
Ne ağaca benzer, ne de buluta
Burası gibi değil gideceğim memleket
Denizi ayrı deniz,
Havası ayrı hava..
 
Bir başka yolculuk dalından düşmek yere
Yaşadığından uzun
 
Ağacın yüksekliğince
Dalın yüksekliğince rüzgarda
Ve bir yeni ömür
Vardığın çimen yeşilliğince
 
Nerde gördüklerim
Nerde o beklediğim
Rengi başka
Tadı başka…

“Görkem the “Çakma Bodrumlu!”” için 10 yorum

  1. haha harikasın canım canım:) ben senimn Bodrum’unu sevdim be Görkem’im… gerisi çççook başka ve itici benim için zaten

    şuna ayrıca bittim canım:

    Bodrum geceleri ile ilgili anlatabileceğim şeyler, Bodrum’un parkları, dondurmacıları, pizzacıları falan. haha benim kaderim de bu:)

  2. ya bu gittiği yeri de şehire çevirme merakını anlayabilmiş değilim.. her yer avm mi olsun arkadaş nasıl bir manyaklıktır bu değil mi? sırf o bahsettiğin tiplemeler ve onlara hizmet eden anlayış yüzünden canııım bodruma gidemez olduk 😦

  3. Bodrum bu sene ne olmuş öyle yaa her yer insan yığını, yollar arabadan gözükmüyor. (çok tenha hallerini bilirim ya ben de bodrumun, alt tarafı 6 yıldır bodrum geliniyim 🙂 )

mine oskay için bir cevap yazın Cevabı iptal et