Aile, Dunya, Egitim, Gelisim falan

Bu belki de ilk büyük hayal kırıklığım…

Çelişkilerle, gidişler-dönüşlerle dolu hayatımdaki çalkantılar çocukluğumda başladı. (Aslında ben portakalda vitaminken başlamış da, o zamanları anımsamadığım için, saymıyorum) Nedendir bilmem, hep uçlarda yaşadık. Ekonomik durumumuz iyiyken çok “zengin”dik, işler bozulduğunda da tepetaklak dibe indik.

Babam kimyevi madde ticareti ile uğraşıyordu. Standartların üzerinde ekonomik koşullara sahiptik. Nişantaşı’nın göbeğinde kocaman bir evde oturuyorduk, ben koleje gidiyordum, tam Türk filmlerindeki uçarı Filiz Akın tipinde bir genç kızlık dönemi yaşıyordum. Sonra ne olduysa oldu, biz resmen alabora olduk. Okul taksitlerini ödeyemediğimiz için adımın törenlerde anons edildiği “unutulmaz” zamanlar, o döneme rastlar. Kumbaramızı açıp oradan toparladığımız paralarla bakkala gittiğimizi hatırlıyorum. Nişantaşı’nın göbeğinde, antikalarla dolu evimizde gümüş çatal-bıçak takımları, Çekoslavak porselenleri ile annemin en ucuz yoldan doyurucu olsun diye uydurduğu yemekler yerdik. Şaka gibiydi.

Geçenlerde can arkadaşım Pınar, “sana regresyon terapisi yapayım” dediğinde sordum, “Nasıl bir şey bu? Ne olacak?” “Çocukluğuna döneceksin” diye cevap verdi. Bunun üzerine “Ulen ben 30 senedir çocukluğumu unutmaya çalışıyorum zaten, nesine geri dönecem?” diye hönkürünce gülerek konuyu kapattı.

İşin enteresan yanı, annem bize nasıl bir görgü aktardıysa, bu geçtiğimiz zor dönemde ergenlik çağımın başlarında olmama rağmen hiç isyan ettiğimi hatırlamıyorum. “Neden hafta sonları arkadaşlarımla çıkamıyorum, neden istediğim ayakkabıyı alamıyorum, neden harçlığım yok, biz neden böyle olduk” demiyordum. Annem bize öyle bir empoze etmişti ki, dün öyleydik, bugün böyle olabilirdik. Bunun acaip bir tarafı yoktu. Parasız kalmıştık, o kadar!!! Yukarıya çıkıp soluk almak için, önce en dibe vurmak lazımdı. Nitekim bir süre sonra toparlandık ama bir daha asla eskisi gibi olamadık.

Rüzgar’a da hep sahip olduğu bir çok ayrıcalığın, ülkenin geneli ile karşılaştırıldığında, “olağan” sayılamayacağını hissettirmeye çalıştım. Oyuncaklarını, kitaplarını, kıyafetlerini ihtiyacı olanlar için paketlerken ona gösterdim ve hep anlattım. Kendisinin ne kadar şanslı olduğunun ayırdına varacağını düşünecek denli hayalci değilim ama en azından hayatın herkese eşit davranmadığını bilsin istedim. Ona, değerlerimi aktardığımı, empatiyi öğrettimi düşünüyordum. Ne yazık ki yanılmışım. Mine Söğüt‘ün yazdığı gibi; Fırsat eşitsizliğinin bu kadar meşrulaştırıldığı bir sistemi kanıksamanın ve kabullenmenin ne kadar tehlikeli olduğunu ve yakın gelecekte hepimize nelere mal olacağını kendi gözümle görmüş oldum.

Yanıldığımı şu olaydan anladım:

Okul çıkışı… Feci bir yağmur var, bütün yollar göl olmuş. Biz arabayla ağır ağır ilerlemeye çalışıyoruz.

Rüzgar: Anne gaza bassana!! Daha hızlı…

Ben      : Oğlum daha hızlı gidemem, bak ne kadar yağmur var.

Rüzgar: Bas gaza bas, kenara doğru git, şu durakta bekleyen adamı ıslat.

Ben      : Rüzgar biliyor musun bir gün, ben üniversitedeyken yağmurda eve dönmeye çalışıyordum. Arabam ve taksiye binecek param yoktu ve otobüs de geçmiyordu. Uzun bir yolu yürümeye çalışırken kocaman bir araba geldi ve beni baştan aşağıya sırılsıklam yaptı. O gün o kadar üşümüştüm ki eve gidene kadar sinirimden hüngür hüngür ağlamıştım.

Anlattığım olay (benim açımdan) oldukça dokunaklıydı. Ve ders verme amaçlı uydurulmuş değildi, tamamen gerçekti. Hatta ilk cümleden sonra “çocukcağız üzülecek, acaba hiç anlatmasa mıydım” diye düşündüm. Kısa bir sessizlik oldu. Rüzgar’ın etkilendiğini düşündüğümden, biraz da sessizliği bozmak için sordum: “Bu olay hakkında ne düşünüyorsun Rüzgar’cım?” Rüzgar’ın cevabı, kelimesi kelimesine şöyle şöyleydi:

“Eeee yapacak bir şey yok. Bazı insanların arabası vardır, bazılarının yoktur. Araban olsaydı ıslanmazdın. Bu kadar basit”

Dünya başıma yıkıldı derler ya, bir an öyle hissettim. Öylesine duygusuz, öylesine umursamaz bir ton vardı ki sesinde… Sanırım bu sözler, oğlumla ilgili yaşadığım ilk büyük hayal kırıklığımdı. Ben onu böyle yetiştirmemiştim. En azından yetiştirmediğimi sanıyordum.

Kitaplar okuyarak, seminerlere giderek, sürekli araştırarak, organik gıdalarla besleyerek, doğru zamanda memeden keserek, travmatize olmasın diye en ufak şeyde bile kılı kırk yararak çocuklarımızı büyüttüğümüzü, eğittiğimizi, onun derinlerine indiğimizi düşünüyoruz. Sonra bir bakıyoruz ki, dahil olduğu sistem onu “eğitmiş” bile. Halbuki hepimiz daha fazla çabalayıp kendi kapımızın önünü süpürebilsek… Ne dersiniz? Olmaz mı? Bir umut doğmaz mı…?

“Bu belki de ilk büyük hayal kırıklığım…” için 34 yorum

  1. Öncelikle pedagog falan değilim tabii ama Rüzgar daha 7 yaşında,gözlemlerime göre o yaşta bir insanın hayatın keskin yönlerini bilmesi için ağır bir travma geçirmesi lazım.Ebeveynleri ne yaparsa yapsın bazen çocuklar acımasız olabiliyor.Empati kesinlikle zamanla öğrenilen bir şey,olgunluk ise zamanla kazanılıyor.

    Suç ne sende ne de onda Görkem abla,sadece anlamamış Rüzgar,bir de senin dediğin gibi sen ne kadar kendi kapının önünü süpürsen de diğer ebeveynler süpürmediği sürece duyarsızlık toz taneleri gibi yayılacak topluma.

    Umarım seni incitmemişimdir,ben de en az senin kadar üzüldüm.

  2. Görkemcim , nikki’ninde dediği gibi rüzgar daha 7 yaşında (7 oldu mu ya?). bazı şeyleri biz ne kadar anlatırsak anlatalım, sonuçta (bende çokça aynı yanılgıya düşüyorum) onlar daha çocuk ve bizim kadar tecrübe sonucu olgun olamaz. Ama zamanla görerek , farkederek onlar da öğrenecek ve anlayacaklar…
    Hayatın tepetaklak olması kısmında benimde seninki gibi tecrübelerim olmuştu. bunlar bizi biz yapan olgunlaştıran şeyler…

    1. Tam altı yaşında aslında. Ama ona sorarsan; sekiz 🙂

      Tepetaklak olma durumunda herkes olgunlaşmıyor aslında. Kimisi kabuğuna çekiliyor, kimisinin dengesi bozuluyor, kimi de benim gibi işi alaya vuruyor…

  3. Ne desem bilemedim. Belki de imkanlar 10/10 birim ihtiyaca cevap veriyor olsa da bir şekilde çok da elzem olmayanları eleyip 5/10 birim kadarlık kısmını karşılamak lazım.

    Yazdım yazdım sildim, beni yanlış anlarsın diye açamıyorum. Bu kadarıyla anlarsın diye umuyorum. Ama o daha 7 yaşında, bu önemli. Hayalkırıklığı için çok erken.

  4. Görkem öncelikle yazın muhteşemmmmm arkadaşım. Sabah kahvemi içerken güzel bir köşe yazısı tadında geldi…
    Arkadaşım, bence hayal kırıklığı için çok erken, onlar daha çok şeffaf ve acımasızlar. Berk’in de çok net acımasız ama bir o kadar da kendi için dosdoğru cümleleri var. Üzülme yahu 🙂 Sonuçta hem çocuk hem de “erkek”. Sadece mükemmel için uğraşayım deme, biz ne yaparsak yapalım onlar çağa, ortama ayak uyduracaklar. Bizim zamanımızda ki gibi “komşu aç biz uyuyamayız” mantığı maalesef yok. Şimdi “Komşu kim yahu” mantığı var…:)))))))

    Sevgiler…

    1. Bu akşam bir arkadaşım dedi ki “belki de onların, habitatlarına uymak için böyle olmaları gerekiyordur”. Ama yok, ben kabul edemiyorum. Çatlasam da patlasam da su akacak yolunu bulacak fakat yine de elimden geleni yaptığımı bilmem lazım.

      Bu arada, afiyet olsun arkadaşım 🙂

  5. Gerçekten Rüzgar’ın kurduğu bir çocuk açısından oldukça “düz mantık” olsa da, bir anne iiçin o an ne kadar üzücü olduğunu tahmin edebliyorum. Ama bazen (daha küçüklükten başlayarak) çocuklara mesajları daha açık vermeliyiz ve gerçekten kendimiz de üzülmeliyiz diye düşünüyorum. Yanlış anlama, seni eleştirmek babında söylemiyorum ama çocuklar daha çok rol model alarak öğreniyorlar ya hani. Çocuğa sadece “bak eşyalarını olmayana gönderiyoruz” mesajı veriyoruz bazen. Oysa yanında aman etkilenmesin diye haberseyretmiyor, zorda kalan insan profilini göstermiyoruz. Ve göstersek bile, onun yanında bunları izlerken ne kadar gözyaşı döküyor, duygu gösterisinde bulunuyoruz ki? bizim sahiden içimizin yandığını hissetmesi gerek çocukların. Mesela daha alakasız bir örnek olacak ama, benim kızı bebekliğinde yataktan düşürdüğünde Seyyaf, ben çok ağlamış ve üzülmüştüm. O günden beri(ki aradan neredeyse 15 ay geçti), Seyyaf kardeşine vurduğunda “ona yazık değil mi” demem yetiyor. Çocuk hem kardeşinden hem anneden özür diliyor; çünkü annenin bu olay karşısında ne kadar üzüldüğüne şahit oldu.
    Bir de Rüzgar biraz daha büyük bir çocuğa direk mesaj da verilebilir. Hani “oğlum ıslanırsa çok üşür, ve ben çok üzülürüm, bir insana zarar veremem bile isteye. Kimseye kötülük yapamam. Ben kötü bir anne miyim ki vs diye. Yani daha çok etkilenirler diye düşünüyorum.
    Bence normalde senin oğlan hisli, hemen hayal kırıklığı yaşama:) Daha önceki yazılardan da gördük. Sadece erkek olduğundan mı nedir daha rasyonalist 🙂

    1. Çok teşekkür ederim ayrıntılı yorumuna. Düşündüm de, ben Rüzgar’a duygularımı göstermek konusunda oldukça katıyım. Duygularımı değil aslında da, üzüntümü, acımı göstermek konusunda. Belki de senin yazdığın gibi yapmak ona daha net mesajlar verebilir.

      Rasyonel olsun, olsun da… Erol Taş olmasın yani 😀

  6. Ah Gorkem. Beni kendi cocukluguma goturdun sabah sabah, burnumu sizlattin. Okulun ne kadar acimasizmis, benim ki bana elden aileme goturmek icin kagit verirdi gecikmis taksitler icin 😦 Her neyse, Rüzgara gelince, bence Ruzgar sadece gordugunu yansitiyor, oldugu gibi de soyluyor, her cocuk gibi. Soyledigi sozde bir yanlis var mi ? Yok. Korkunc acimasiz bir dunyada yasiyoruz. Sisko olan arkadasina bizim gibi ” toplu” degil, sisko diyen cocuk o. Cunku arkadasi SIS- KO ! Bu kadar. Bazilarinin da arabasi yok. Gercek. Araban olsa islanirmiydin ? Hayir. Ha acima duygusu ? Bence gelisicek, zamanla, senden gorerek. Ve bence hic beklemedigin bir anda hepsini disa vuracak. Ruzgar ne acimasiz ne de kalpsiz. Sadece ayna gibi hayatin acimasizligini gosteriyor. Hem bazen biz bile bu hayatta yasayip gorduklerimizi duzeltemiyecegimizi anladigimizda, caresizligimizi taa kalbimizin icinde hissettigimizde, CILDIRMAMAK icin, ” evet bazilari oyle sansli yasiyor, bazilari degil ” deyip kendi sikici, monoton hayatimiza geri donmuyor muyuz ?

    1. Ama adamı bile isteye ıslatma hedefine kızdım ben. “Vur abalıya!” tarzı üzdü. Acıma duygusu gelişirse ilerde, ne ala… Ama gelişmezse valla mecburen geleneksel yöntemleri uygulamak zorunda kalırım 🙂

  7. Görkem’cim, Nikki’nin dediklerine tamamen katılıyorum. diyecek bir şey yok üstüne ama kalbinin nasıl kırıldığını tahmin edebiliyorum.
    bu arada yaşamımız seninle ne kadar benziyor yahu.. babalarımız, yaşamımız..
    sevgiyle öperim hiç görmeden sevdiğim seni ve Rüzgarı

  8. Merhabalar yazınız gerçekten harika olmuş..
    bunun endişesini bende yaşıyorum..ve böyle olmaması için bazı şeyleri istese de alamayacağımızı söylüyorum..hayatta bazen her istediğimizin olmadığını bilsin istiyorum.Yaşama böyle alıştırarak ileride yaşayacağı daha büyük hayal kırıklıkları sonucu mutsuzluk yaşamasını istemiyorum..Hayattan yada sahip olduklarından zevk almayarak daha da önemlisi son zamanların moda tabiri ile ‘özgüveni tam olsun’ diye diğer insanlara bencil ve acımasız davranmaması gerektiğini bilmesini istiyorum..

    Eğitimci bir arkadaşımdı var aynı bu söylediklerinizden çok dertliydi..
    “Anaokulunda Afrika’daki aç çocukların fotoğraflarını gösterip onların ne kadar zor durumda olduklarını bizim kadar şanslı olmadıklarını anlattığımda, hepsi bırakın üzülmeyi, onlarla gülüp alay ediyorlar” diyordu..Durum gerçekten üzücü ama bende yaş itibari ile zamanla taşların yerine oturacağına inanıyorum..

  9. ben de oğlumun kreşteki arkadaşları görürse alamayanlar üzülmesin diye 3 senedir istediği çizgi film kahramanlı çantalardan-kalem kutulardan almadım hiç.ona da hep anlattım bunu alacak parası olmayan arkadaşların üzülebilir diye.geçen gün okul arkadaşları ile çekilen fotoğrafta gördüm ki benimki dışında tüm çocukların yanlarında kahramanlı çantalar var:(ben de bazen kendimi boşa kürek çekiyor gibi hissediyorum ama biz de ipin ucunu bırakırsak olmaz gibi geliyor.sözün kısası sizinle tamamen aynı düşünceleri paylaşıyorum bu konuda..sevgiler..

  10. Ben de yerinde olsam aynı hayal kırıklığını yaşardım. Sonra, “ama bunları farketmesi için biraz küçük değil mi” diye düşünür, rahatlamaya çalışırdım.

    O kadar önemli bir hassasiyet ki bu! En azından bunun sancısını çeken birilerinin olduğunu görmek öyle güzel ki. Senin bir parçansa Rüzgar, eminim ilerleyen yaşlarda daha farklı cevaplar verecektir. Ha bu arada çok da fazlasını ummayalım tabi. Düzen değişmedikce işimiz zor. Çok çok benzer endişeleri ben de taşıyorum.

    Öperim…

  11. Görkemcim,canim,harika bir yazi ,keyfle okudum.Ancak Rüzgarcigim daha cok kücük bazi seyleri anlamasi icin,üzülme. Senin gibi annesi oldugu icin cok sansli,sen onu onbes onalti yasina kadar istedigin kivama getirecesin,eminim. Etrafina bak senin gibi düsünen kac anne bulabilirsin. Keske herkes senin gibi duyarli olsa.

  12. Çok üzülme bence Görkem. Rüzgar henüz çok küçük ve bakış açısını değitirebilmen için zaman var kanımca.
    Kızım arabasızlığı 2 ay öncesine kadar hiç yaşamamıştı. Hayatımda bazı değişiklikler olunca (hem olumlu hem olumsuz) arabasız kaldık. Arabamız olduğu dönemde, ayda bir falan ya otobüs ya da tramvaya binerdik alışsın diye. Eğlence gibi geliyordu. Arabasız kalınca, toplu taşımanın eğlence olmadığını anladığı andan itibaren şikayetler başladı. Yoruldum, arabamız gelsin, mızır mızır bir süre sürdü. 15 gün sonra otobüslere de sabahı köründe okula servisle gitmeye de alıştı. Bana da iyi geldi. Ben bile kopmuşum. Bu yaşadığınız olaydan sonra tavsiyem, öyle mi çocuğum. Arabamız arızalandı ve biz de bir süre yağmurda çamurda otobüs bekleyip sıkış tepiş bineceğiz de ve yollara düşün :)). Zaman zaman arabayı bırakıp bunu yaşayın bak Rüzgar bi daha böyle birşey söylüyor mu :))

    1. Bugün okulundan bir öğretmeni mail atmış. Bu yazıyı okumuş, “hiç üzülmeyin, o ağaçlara sarılan bir çocuk, korktuğunuz gibi değil” demiş. Nasıl hoşuma gitti, nasıl içime su serpildi anlatamam. Biraz da mutluluk gözyaşı dökmüş olabilirim 😉

      1. işte bu kadar 🙂 tek bir yorumu, olayı genellememek lazım aslında. Bir de dönemsel olarak bazı badireler geçirseler de büyüdükçe biz nasılsak, değerlerimiz neyse büyük oranda onlar da öyle olacaklar diye hissediyorum. ben bunalımlar, iniş çıkışlar geçire geçire bi baktım anam babam gibi olmuşum :))

  13. Gorkemcim kelimeperisinin yazdiklarina katiliyorum. Onlar cocuk!! Bende hernekadar kendimi parcalasamda olmuyor diye dusunup uzulup duruyorum. Bizimkilere ogrettiklerimi anlamiyorlar diye uzuluyorum. Hep ellerindeki ve yasadiklarinin degerini bilsinler istiyorum. Surekli anlatiyorum ornekler veriyorum, ozellikle Egenin bir kulagindan giriyor oburunden cikiyor. Ela anlamaya calisiyor…
    Olgunlugu ve saygiyi ogretmeye guzel seyler vermeyi calisiyorum.

    Gecmise donersek, acaba biz kucukken bu degerleri ne kadar onemsiyorduk? Okul bahcelerinde top pesinden kosarken bunlari biliyormuyduk. sunger gibi bize ogretilenleri cekiyorduk bak onemler biz cocuklarimizi buyuturken su ustune cikti. Bizde bize verilenleri cocuklarimiza ogretmeye calisiyoruyuz. Pay it forward!

    Elaninda hersene okulda aldigi Respect Award’u ektigim tohumlarin cicegi 🙂

  14. Bayılıyorum yazılarınıza, daha önce de yazmıştım, o kadar tanıdık ki bu düşünceleriniz!
    Eşimin işyeri yılbaşı için oyuncak kampanyası yapmış, kullanılmayan oyuncakları, ihtiyacı olan dar gelirli köy okullarına iletmek için. 3,5 yaşındaki oğluma oynamadığı oyuncakları toplamamız, oyuncağı olmayan çocuklara göndermemiz gerektiğini anlatmaya çalıştım. ‘Ama neden anne, neden onların oyuncağı yok?’ dedi en üzgün sesiyle. Üzülmesin diye dakikalarca anlattım, sonra ‘hadi anne, paylaşmak çok güzel, gel toplayalım’ dedi, dağıldım! Bu hassasiyet ne kadar devam eder bilmiyorum, sosyal ortamlarda ne kadar etkilenir bilinmez ama komşu kapı önünü süpürmedikçe bizim kapı da kirlenecek çok belli! yine de hiç vazgeçmemeli değil mi?
    İzmir’den sevgiler,
    Sema

  15. Merhaba,

    Blogunuzu yeni keşfettim ve yazılarınızı çok beğendim. Yanlış anlamayacağınızı düşünerek yazıyorum. Benim oğlum 7 yaşında ve dediğiniz gibi standartların üzerinde bir hayat yaşıyor ve biz ona bunu sürekli hiisettirmeye çalışıyoruz. Ve başarılı olduğumuz kannatine varıyoruz.
    Rüzgar evet henüz 6 yaşında ama bence daha duyarlı olmalıydı anlattıklarınız karşısında diye düşünmeden edemedim. Sadece kendi oğlumla kıyaslayarak yapıyorum bu yorumu yalnız. Gerçi oğlumun 6 yaşında bir kankası var ve adı Rüzgar 🙂 mesela onun tepkilerine çok benzettim oğlunuzun tepkilerini. Annesi çok yakın arkadaşım ama onun hatalarını görüyorum. Bizim Rüzgar çok acımasız bir çocuk örneği birine veya annesine kötü bir şey olduğunda kahkaha atar ama benim oğlum üzülür mesela.
    Neyse sizi üzmek istemedim.

    1. Merhaba… Olayın peşini bırakmadım, merak etmeyin 🙂 Bu yaşanandan sonra, Rüzgar’ın tepkilerine çok dikkat ettim ve olayı biraz dramatize ettiğim kanısına vardım. Bu kanıya varmamda iki unsur etken oldu: 1- Okula yeni başlayan, kaygı sorunu yaşadığı için sık sık ağlayan bir öğrencinin yanında yer alması için kendisine destek olması amacıyla Rüzgar’ın görevlendirildiğini öğrendim. Empati yeteneği olmayan, agresif bir çocuk olsaydı, böyle bir şeye meydan verilmezdi diye düşündüm. Sonra Beden Eğitimi öğretmeni ile görüştüm (Malum bu tip eğilimler daha çok hareketli dersler esnasında ortaya çıkar) O da asla böyle bir rahatsızlık hissetmediğini, özellikle erkek çocukların zaman zaman gerçek hayatla oyunu birbirine karıştırabildiklerini, abartıya kaçmadığı sürece bunun doğal olduğunu aktardı. Bu badireyi de böylece atlatmış olduk.

      Annesine birşey olduğunda kahkaha atan bir çocuğun, bu hareketinde de bambaşka nedenler aramak lazım. Mutlaka altında pedagojik bir durum vardır. Mesela, gerçekten üzülüyor ama duygularını saklamak için bu şekilde davranıyor olabilir. Hiç bir çocuk acımasız doğmaz!

  16. Ne kadar guzel anlatmissiniz. Benim korktugum nokta da bu. Kendi gencligimi digerleri ile karsilastirdigimda bazilarinin ailelerine cok uzuluyordum.Aileleri cok iyi yetistirmis, durumlari cok iyi, cok kibar cok nazikler peki o cocuk niye boyle diyordum. Hani diyoruz ya bazen insan anne babasini secemiyor diye, bazen de tam tersini dusunuyorum. Yoksa kim ister cocugunun kotu bir aliskanligi olsun ya da …

    Ben sadece bir olaya bagli kalarak yorum yapilmasini dogru bulmuyorum, bizde bazen sert tepkiler verebiliyorz, yanlis yorumlar yapabiliyoruz 7 yasinda bir cocuk daha melek gibi tertemiz.

    Yazim dilinizi cok begendim, cok keyifliydi okumasi.
    Sevgiler,
    Selin

    1. Ben de sonradan yanlış değerlendirdiğimi, daha doğrusu Rüzgar’ın ani, düşünmeden bir tepki verdiğini anladım. Zaman zaman biz bile yaparız ya, öyle bir şey…

      Çok çok teşekkür ederim, yazılarımı beğendiğinize sevindim. Bizden de sevgiler.

Ayça için bir cevap yazın Cevabı iptal et