Bu ülkede doğmayı ben seçmedim.
Ama bu çocuğu doğurma kararını ben verdim. Daha doğrusu, ben ve eşim verdik. Onu besledim. Umutla büyüttüm. Elimden geldiğince kötülüklerden uzak tuttum. Gereksiz uyaranlara maruz kalmasın diye klip izlemeyi, yetişkin programlarını takip etmeyi bıraktım. O doğduğundan beri “prime time”da televizyonda ne oluyor, bilmiyorum. En son ne zaman televizyon dizisi izlediğimi hatırlamıyorum bile… Evimize senelerce katkılı gıdalar girmedi (Bizden görüp istemesin diye). Okullarını seçerken kılı kırk yardım. Seksist, aptal pop şarkıları diline dolanmasın diye radyo dinlemeyi bıraktım. Çocuğum başarılı olsun, sınavlarda başı çeksin, parmakla gösterilsin diye hayaller kurmadım. İyi bir kalbi olsun, kimsenin üzerine basarak yükselmesin, kendini bilsin istedim. Bunları “iyi bir anne” olmak için değil, doğrusunun, sıradan olanın böyle olması gerektiğine inandığım için yaptım.
Bu çocuk, benim çocuğum.
Yarın karşıma çıkıp da, “Anne, ne bu halin? Neden mutsuzsun? Niçin her an ağlayacakmış gibi titriyor sesin? Şu fotoğrafımı çekerken nasıl da umutluydun.. Şimdi, yılbaşının ertesi günü kaşlarını çatmış, neden telefonu elinden düşürmüyorsun?” diye sorsa, ne derim?
Gerçekleri anlatsam, “Madem bu dünya böylesine kötüydü, neden beni doğurdun” diye sorsa… Ne cevap veririm?. “Hani söz vermiştin, 2017 yeni bir başlangıç olacaktı. Kendini daha çok sevecektin, daha çok önemseyecektin… Yeni bir sen olacaktın hani, daha yeni yılın ilk gününde ne oldu?” dese…
Bilmiyorum, ne derim… ” Kalp ağrısı bu oğlum… Ben memleketimi seviyorum ama nasıl aşık olduğumu anımsayamadığım, beni sevmeyen, çok uzaklardaki bir yari sever gibi” desem… “Kaçıp gitsek de acılar arkamızdan gelecek, biliyorum” desem… “Ben de bir zamanlar umudunu besleyen bir kadın, bir eş, bir anneydim; onu ne zaman ve nerede kaybettiğimi hatırlamıyorum” desem…
Allegrande yazmış ya,
3-5 kadeh içecektik; mezeler, kuruyemiş cips. Acun izleyecektik, ardından Tarkan, Zeki Müren, Ferdi Özbeğen.
Sonra umutla uyuyacaktık.
Olmadı.
Olmadı….
Not: Yıllar sonra bu yazımı okuyup, “Yılbaşı ertesi bunca serzeniş nedenmiş ki? diye soranlar olursa diye, içimizi yakan haberleri şuraya bırakayım:
Reina saldırısında hayatını kaybedenlerin hikâyeleri
http://t24.com.tr/haber/reina-saldirisinda-hayatini-kaybedenlerin-hikayeleri,380719
Hep hevesimizi kursağımızda bıraktılar bizim, hiç bir şeye ağız tadıyla sevinemez olduk..Bir acıyı sindirmeden diğeri tokat gibi indi suratımıza, hep “-mış gibi ” yaşamak zorunda kaldık..Çocuklarımız anlamasın, küçücük yaşlarında kalplerine nefret tohumları düşmesin diye..” SORUMLU ” olması gerekenler hemen açıklama yapıyor neyse ki , ” terörü kınıyoruz,lanetliyoruz,inlerine gireceğiz,köklerini kurutacağız” ; işte bunu duymak çok içimi rahatlatıyor !!! Ya bunu da yapmasalardı, ne olurdu o zaman halimiz..
Hep aynı terane! Bıktım ben de Ceren, aynı lafları dinlemekten, ezberlenmiş ruhsuz açıklamalara maruz kalmaktan, sadece laf üretilmesinden… Bezdim!
Görkem insanların gerçekten beyin kıvrımları tıkalı. Bunları konuştuğum insanlar, öncesinde terör yok muydu diyor. Bu adamın yerine koyabileceğin başka seçenek var mı diyor. Biz başkalarının maşası olmadığımız için bunlar oluyor diyor. Varsın dökülsün kanlar boyun eğmeyeceğiz diyor.
Nefes almak mucize oldu hayatta.
Hiç bir zaman refah içinde bir ülke olmadık ama bu kadar mı kötüye gider her şey? Her gün yeni bir faciaya uyanıyoruz adeta. Bilmiyorum ne olacak…