Maillerde dolaşan, kayıt altına alınmış gerçek hikayelere dayandığı söylenen meşhur “call center cinnet anları” diyaloglarından birisini okudum geçenlerde:
Adamın birisi, İnternet servis sağlayıcı şirketlerden birinin Müşteri Hizmetleri Çağrı Merkezi’ni arar,
Müşteri- Internet istiyo bizim kız
Müşteri Temsilcisi- Tabii… bilgisayarınız var mı?
Müşteri- Hee
Müşteri- Telefonunuz var mı?
Müşteri- Evet
Müşteri Temsilcisi- Peki modem var mı?
Müşteri- Ödem falan yok bende
Müşteri Temsilcisi- Modem efendim
Müşteri- (Sessizlik) Neyse… bizim kız internette ders çalışacakmış oluyo di mi?
Müşteri Temsilcisi- Internette aklınıza gelecek her türlü içerikte site vardır (küçük çaplı bir sessizlik daha)
Müşteri- Neyse, ben zaten oruç açacaktım, hadi iyi akşamlar…
Bu arada, çoğunun gerçekten de yaşandığına inanıyorum, çünkü kendi annemin çalan telefonu açıp bir süre dinledikten sonra “Ay çok pardon, bi saniye, acaba siz gerçek insan mısınız?” diye sorduğuna şahit olmuş, gülerken yerlere yuvarlanmış, o sırada “N’apiim, makina gibi konuşuyorlar, anlamıyorum” açıklamasına maruz kalmış biriyim ben.
İnsanın yabancısı olduğu terminolojilere hakimiyeti zaman alıyor doğal olarak. Bizim oğlanın da bu yıl ilk kez parçası olduğu “büyük okul”, alışkanlıkları, düzeniyle onu şaşırtıyor, bizi de eğlendiriyor.
Rüzgar: Anne hadi oyun oynayalım.
Ben: Oynayalım hayatım.
Rüzgar: Şimdi sen öğretmensin, derse geliyorsun, ben de karşında duruyorum.
Ben: (Kapıdan giriyormuş gibi yapıyorum) Günaydın arkadaşlar!
Rüzgar: Sağaaaa!!
Ben: Ahahahah! Rüzgar, ne dedin sen?
Rüzgar: E öyle diyoruz anne. Öğretmen “Günaydın” diyor, biz de “sağa” diyoruz.
Ben: Oğlum, sen yanlış anlamışsın. Sağol deniyor orada.
Rüzgar: Hayırrr, sen yanlış biliyorsun (Çatlasa kabul etmez zaten)
Ben: (Sinirleniyorum hafiften) Peki madem öyle, ne demek sağa? Ne demek isteniyor orada?
Rüzgar: Sağa doğru gidin diyo işte.
Ben: Kim diyor bunu oğlum?
Rüzgar: Neden Eğitimi öğretmenim.
(Burada, kocamla beraber kopuyoruz)
Olaydan iki-üç gün sonrası…
Rüzgar: Anneee, Kobe ne demek?
Görkem: Nasıl Kobe? Kobe Bryant vardı basketbolcu, onu mu diyorsun?
Rüzgar: O diil, şarkıdaki Kobe.
Görkem: Hangi şarkı, söyle bakiim.
Rüzgar: “Sömeden yur du muuuun üstünde tüten en son oca kobeee” diyoruz ya, o kobe!
Görkem: Ahahaha! Oğlum, o bizim İstiklal Marşımız. Ama marşımızın prozodisi.. Yani prozodi diye bişi var… (O sırada kocamın “yuh artık!” dercesine üzerime dikilen bakışlarına takılıyorum) Neyse… Müzik öğretmenine sorsana sen bunu, o daha güzel anlatır.
Çocuğumuzu boşuna “büyük okul”a vermedik heralde di mi yani 🙂
neden ogretmeni :))
Gorkem istiklal marsindan ben de neler cikarirdim neler 🙂
Sorma, ben kendi çıkarımlarımı yazsam, tutuklanırım, o derece 🙂
ben de anlatsam beraber gireriz artık bize iç çamaşırı sabun falan yollarlar. herkes aynı durumda demek ki hahahahha :)))
ben çağrı merkezinde çalışmıştım bir ara.. var böyle hikayelerim ama acıyorum ben böylesi garibanlara ve dahası bu garibanların hikayelerinin dilden dile dolanmasına..
amma Emoş teyzem ne güzel parmak basmış olaya canım.. robotlar tamam da insanlar da aynı repliği tekrar ede ede robot gibi olmuşlar gerçekten.. bazen sen sağa diyorsun o solu öğrenmiş ya orayı anlatıyor ısrarla mesela.. ben de çok mekaniksiniz şu an benim anlatıkklarımdan ayrı şeyler anlatıyorsunuz diyordum bazen:)
Kimbilir ne gariban, nasıl dünyadan habersiz kişiler vardır değil mi? Benim bir arkadaşım da çağrı merkezinde çalışmıştı üniversitedeyken. Bir gün yaşlı bir teyze aramış “çok sıkıldım kızım, biraz konuşalım mı?” demiş… İçim kalkıyor hala anlatırken.
bir gün müşteri arar, hedefime ulaşmama 2 müşteri, servisin kalkmasına 5 dakika var. paltomla oturmuş çağrı alıyorum.
müşteri: hamfendi bağa takdirname göndermişiniz! (ihtarnameden bahsediyor)
ben: tebrik ederiz ….. Bey!
yalan yok, ikinci çağrıyı da sesinizi duyamıyorum ayağı yapmıştım.
Öldüm gülmekten :)) Bizim kuzen de geçenlerde Eda ve bir grup çocuğa “kırka dur” dedi meğer kıt’a dur’u öyle biliyormuş. “kırk” ne alaka diyorum ben de diye düşünüyormuş :)) ah Rüzgar güldürdün beni akşam akşam, çok tatlı :)))
Kırka dur :p Unutmam ben bunu 😀
Ya ben kocaman bir kızken annemlerin dinlediği Türk Sanat Müziği şarkılarından birindeki;”Gönül bir mabede benzer ki orda hıçkırılır” lafını k.ç kırılır anlayıp utanmıştım.Naapsın çocuk yani:))Neden Öğretmeni’ne bayıldım.
Ahahahah! Ama bu çok fenaymış 😀
çok alem bir ailesiniz! bir ara seni de eşinden, annenden dinlemek isterim yalnız. misafir etsene bir gün onları blogunda :))))
Rezil ederler beni, iki senenin intikamını alırlar valla 😀
istiklal marşında benim ismimi doğru söylemiş ya aferin rüzgar aferin gerisini boşver ben de anlamazdım garip okunur zaten marşımız 😉
Evet, Tüten’i çok iyi biliyor 🙂
“sabile” şarkısını biliyor musun?
“eller ayırsa bile”
Ece de sormaya başladı marşımızı.
Karda yüzen assancak.
Yalnız prozodi de ben bile hönkledim.
Sabile’yi hatırlamaz mıyım? Şarkıyı isteme olayı, bir dönemin bakanına ithaf edilmişti hatta, şehir efsanesi midir gerçek midir kimbilir 😀
Karda yüzen assancak! Ahh kuşum benimmm
Yıllarca Aşkın Nur Yengi’nin “Çağırma beni” şarkısını “Çadır mavilim” diye söylemiş bir kocam var. (Aman kendisini afişe ettiğimi duymasın)Çocuklarımın tamamen konuşmaya başladıkları zamanla ilgili derin endişelere gark ettin şimdi sen beni.
Kocanı çok iyi anlıyorum çünkü ben de yıllarca Red Hot Chili Peppers’ın şarkısındaki http://www.youtube.com/watch?v=0fcRa5Z6LmU) “Fly away on my zephyr” sözünü “Fly away on my self phone” olarak söyledim ve bunun manasızlığını keşfetmeye çalıştım 🙂 Gülmeyin şekerim, internetimiz yoktu o zamanlar, şarkıları duyduğumuz gibi söylerdik dilimiz döndüğünce 😀
Koptummmmmmmmmmmmm ve facete paylaştım yazını
Bu çocuklar insanı öldürür gülmekten
sağa, neden, kobe öldümmmmmm
Bu arada prozodi kelimesini bilen biri ne güzel yaşasın
rafet el roman’a neden gıcığım anlayabilecek biriiiii
gidiyooooosunnnn vs şarkılarını alıp kafasına atasım var
Prozodiyi biliyoruz ama takdir görmüyoruz şekerim. Bak, kocam susturdu hemen “çocuğa neler anlatıyorsun” diye 🙂
:)) İstikla marşının şiir halini bile çocukların anlaması çok zor kiii, haklı çocuk ve çok tatlı ..
Annen de iyi demiş ,öyle mekanik mekanik konuşuyorlar kiii..Ona da hak verdim 🙂
Tam yazımın üzerine dün beni de aradılar bankadan. Valla başta anlayamadım makine mi, diil mi… Annemin kulakları çınlasın 😀
Kopptuuuuuuummmmm :)))) Çok iyi yaaaa Rüzgar sen çok yaşa emi 🙂 İroş’un da var böyle uydurmasyonları ama hep unutuyorum, not alıp da yazıya dökmeliyim ben de çok komik oluyor hakikaten 😀
Aaa, yaz tabii, ben hep yanımda kağıt – kalem bulunduruyorum o yüzden…
ayy çok tatlı :)) masumiyet böyle bişi işte 🙂
sevgiler
Sevgiler, öpücükler bizden de…
Hadi Ruzgar daha kucuk , olur yanlis anlar da ben de ayniyim.Sarki sozlerini yanlis anlarim mesela ama cok guzel uydururum yanlis anladiklarimin yerini 🙂
Onu ben de yaparım çok, işin ilginci uydurduklarımı öyle bir benimserim ki doğrusunu öğrendiğimde bile düzeltemem 😀
yaa çok gülüyorum size ben,çok alemsiniz siz.Ama en çok sen 🙂
Hehehe 🙂
Bizimkinin İstiklal Marsini soyleyisi ayni Ruzgar gibi ne duyduysa o. İmkan olsa sesini kaydedecegim. :))
Bu ara farkettim ki hep fotoğraf çekiyorum. Bebekliğinde film çekerdik genelde. Halbuki asıl şimdi lazım filmler…
O prozodi olayı yüzünden kaç ilkokullu çocuk arkadaşlarına rezil oldu 😦
Neden eğitimi öğretmeni ise çok iyiymiş,çocuk bilmeden sosyal tespit yapmış,neden var bu ders ya neden 😀
Ahahaha! Neden ben nedenn 🙂
Yazılarınızı zevkle okuyorum. Kul sıkışmadıkça hızır yetişmezmiş yazısından başlayıp linklere tıklaya tıklaya buraya kadar geldim ve artık gülmekten yoruldum 😀 Benim küçüklüğüm ve tabii ki muhteşem kardeşlerimin halleri geldi aklıma 😀 Ellerinize sağlık pek güzel anlatmışsınız 🙂
Teşekkür ederim, siz de hep gülün 🙂