Rüzgar’ı elimden geldiğince dogmalardan, tek boyutluluktan, öznel saptamalardan uzak yetiştirmeye çalıştığımı biliyorsunuz. Çevreden gelen uyarılarla, zaman zaman ciddi darbeler alsam da, bu yanımı törpülemedim, asla da törpülemeyi düşünmüyorum. Çocuğumun geleceği ile ilgili pembe hayallerim yok. Hiç bir zaman “Büyüdüğünde doktor olsa” demem, “bilmem kimin kızı dahi çıkmış, şunun oğlu absolute kulakmış, keşke Rüzgar da öyle olsa” diye içimden bile geçirmem. Kocamın, tuttuğu takım konusunda onu etkilemesi bile üzüyor beni, anlamsız buluyorum. Ama şunların hayalini kuruyorum: Oğlum ileride vicdanlı bir insan olsun. Kendi doğrularını herkesin benimsemesi gerektiğini düşünmesin. Bu dünyada binlerce farklı renk olduğunu bilsin ve onları oldukları gibi kabullensin. Önyargısız olsun. Göbek kordonunu, onunla ne yapacağımı bilmediğimden uzun süre cüzdanımda gezdirdikten sonra, aniden gelen ilhamla Ege Denizi açıklarına gönderdiğimizde de aklımda aynı düşünce vardı: “Deniz gibi engin ve aydınlık düşünceli, özgür olsun” diye tutmuştum dileğimi.
Rüzgar, şimdilik sorduğu sorularla, ona dünyadaki farklılıkları anlatmak için bana bol bol malzeme veriyor sağ olsun. Yazılarımı takip edenler, geçtiğimiz yıl, sabahın köründe beni sarsarak – Anne, insanın iki tane babası olabilir mi? diye sorduğunu hatırlayacaktır 🙂 O yazıda da anlattığım gibi “Buna verecek cevabım vardı. Belki ebeveynleri ayrılmış, annesi ikinci evliliğini yapmış ve annesinin eşine baba diyen bir arkadaşı vardır… O yüzden aklına böyle bir soru gelmiştir. Ya da ne bileyim, evlat edinilmiş ama biyolojik babasıyla görüşen bir çocuk hikayesi duymuştur. Ben alternatif düşünceler üretmeyi seven bir insanım, kolay kolay hiç bir seçime, yaşam tarzına “yok artık!” demem. Oğlumun da bu şekilde düşünmesi hoşuma gider açıkçası. Sabahın köründe, dilimin döndüğünce anlatmak için kafamda bunları kurarken “Evet Rüzgar, olabilir” dedim. Tam açıklamak için derin bir nefes almıştım ki, bizimki “Haa tamam o zaman” deyip geldiği hızla odasına geri döndü. Enteresan bir şekilde tatmin olmuştu.”
Az sonra aktaracağım yazı da bana @serpilmedona aracılığı ile paylaşmam ricasıyla ulaştırıldı. Bunun için ona çok teşekkür ediyorum. İlk olarak bekaranneyim.com ‘da yayınlanan bu yazıyı dilerim sizler de paylaşır veya en azından anlatılanları aklınızın bir köşesinde bulundurursunuz.
Sevgili anneler, babalar ve öğretmen arkadaşlar;
Her çocuk aile sözcüğüyle önce kendi yuvasında tanışsa da kavram olarak okula başladıktan sonra anlamlandırır ve öğrenir… Ve öğretilen ‘aile’ kavramı genelde, anne-baba ve çocuklardan (tercihen bir kız bir erkek) oluşan toplumun en küçük birimi diye de netleştirilir.
Heyhaaaat; bazı ailelerin bu şablona uymadığını gören minik kafalar önce bir karışır sonra başlar sorgulamaya…Normal süreçte ‘ah ne güzel!!! sorgulayan çocuk …iyidir!!’ desek de; bu durumda bir de sorgulanan çocuğun da olduğu hep göz ardı edilir.
Şimdi bunları neden anlatıyorum? Bizi yakinen bilenler bilir, biz bu klişe aile tanımına uymayan özel bir aileyiz…Hem de iki kere özel.. Klişe aile tanımıyla yetişen ‘sorgulayan’ çocuk tarafından ‘sorgulanan’ çocuğun ailesiyiz yani… Ah keşke sorgulayanlar hep çocuk olsa… o da ayrı bir yara…Öncelikle ailelerin anne-baba ve mükemmel bir çift çocuktan oluşmak zorunda olmadığını, bazen anne-çocuk / baba-çocuk merkezli büyükanneler dedeler kuzenler vs ile kuşatılmış minik ailelerin de olabileceğini, bunun da normal, sıradan ve sorgulanmaksızın kabul edilebileceğini de çocuklarımıza öğreterek başlayabiliriz… Böylece annesini/babasını kaybetmiş olan bizim gibi ailelerin canı daha az yanmış olur…Ve ikinci konu; her ailenin kan bağıyla birbirine bağlanmasının şart olmadığını, bazen ‘çok sevilmiş’ – ‘uğrunda çaba sarfedilmiş’ – ‘tercih edilmiş’ çocukların da olabileceği; o ailelerin de çok özel aileler olabildikleri; soyadları farklı bile olsa, ailelerinin kalbinde büyüyen çocukların da en az diğerleri kadar sevilebileceğini de öğretirsek ne ala… Böylece toplumumuzda hala saklanılası görülen evlat edinilmiş, koruyucu aile yanında yetişen meleklerimizin incinmesini, sorgulanmasını ve hatta dışlanmasını engelleyebiliriz. Belki bu özel çocukların ailelerinin de ‘üvey’ tanımından kurtulması herkesi mutlu eder kimbilir???Velhasıl lütfen çocuklarımızı öz aile, gerçek aile, biyolojik aile, koruyucu aile, üvey aile vs gibi alt kimliklerden uzak bir aile bilinciyle yetiştirelim…Çok zor olmasa gerek…NOT : Bu yazı özel bir çocuğun özel ailesi tarafından, kalbi kırılan bir meleğin kalbi bir daha kırılmasın diye kaleme alınmıştır…Sayfalarınızda paylaşmanız ve hayata geçirmeniz ricasıyla…
Annemle babam ben 9 yaşımdayken boşandı. O zamanlar TV’de iki tane dizi vardı, ikisi de dört kişilik, anneyle babanın harika anlaştığı aileler hakkındaydı. Annemle babamın bir daha bir araya geleceğine asla inanmadım ama çevremde kendim gibi boşanmış aile çocukları olmasaydı daha eksik hissederdim muhtemelen. Türkiye’de tek velili çocuklar artıyor, boşanma,vefat…v.b, sebebi ne olursa olsun, hala kitaplarda aile 4 kişilik resmediliyorsa ben pes derim. Devlet boşanmayı bir ayıp değil, bir gerçek olarak görmeli ve ilkokuldaki kitaplarda da tek ebeveynli aileler resmedilmeli (metroda demir çubuğa saplanan vatandaşların olduğu bir ülkede ne diyorum ben ya?) ,ya da öğretmenler dört kişilik mükemmel ailelerin dışına çıkabilmeli.
okudum ve birşey diyemedim.. çok yoğun düşüncelerde susmaya başladım ben
Serpil ve yavrusu… Çocukların öğretmenlerine karşı algıları çok açıktır. Serpil, öğretmeni ile isbirliğine girebilirsen, sınıf arkadaşları bazı şeyleri olduğu gibi kabul edecektir. Çok üzüldüm. Çok çok üzüldüm…
Merhaba, o özel çocuğun özel annesi olarak, verdiğiniz desteğe teşekkür ederim…umarım farklılıkların farkında ama bir o kadar da farklılıkları butunlestiren çocuklar geliştirebiliriz
Umarım öyle olur. Benim umudum var 🙂 Size kocaman sevgiler gönderiyoruz, zorluklar hayatınızdan uzak dursun.
Selam yüreği güzel Görkemcim,
Benim Ece, Rüzgar gibi hemen kabullenmedi. Bana ” anne bir çocuğun iki annesi olabilir mi?” diye sorduğunda “evet ” cevabı aldı ama hemen arkasından nasıl diye sordu. Belki bakıcısına anne diyordu (kuzenin bakıcısına x nene diyordu hatırlıyor musun? kaç nenen var diye sorulduğunda hep üç derdi. – Evet anne), belki anne ve babası anlaşamamıştı ve ayrı evlerde yaşamaya karar vermişlerdi babası da arkadaşına bakması için iyi bir kadınla aynı evi paylaşıyordu falan demiştim.
Şimdilerde bizim çok sık görüştüğümüz bir çiftimiz var. kendileri ayrı ama ayrılamayan bir çift. Ece neden sürekli bize geldiklerini ve bizim neden Ardalara hiç gitmediğimizi soruyor. Neden evleri yok diyor? Ben de anne ve babası yeni ev bulana kadar Arda anneannesi ile kalacak. Babası şehirdışındayken evde yalnız kalmasınlar diye.
Umarım yeterli olmuştur cevabım. Çünkü büyükler çocuklardan daha acımasız.