Rüzgar’ın arkadaşının doğum günü partisine davetliydik geçen hafta… Ancak, Wushu dersinden direkt partiye geçmemiz gerekiyordu, eve dönmeye zamanımız yoktu. Ben de partide giyeceği kıyafetleri yanımıza almak üzere hazırladım, çantayı da kapının girişine koydum. Sonra, ne mi oldu? Tahmin ettiğiniz şey tabii ki… Tam Rüzgar’ı Dojo’nun girişine uğurlamıştım ki, birden başımdan aşağı kaynar sular döküldü.
Ben : Hiiiiii, olamazz!!
Rüzgar: N’oldu anne?
Ben : Ayy Rüzgar, partiye giyeceğin kıyafetleri evde unuttuuum. Üzerindekilerle gitsen olmaz mı?
Rüzgar: Tabii ki olmaz anne, Yağmur, kostümle gelin dedi.
Ben : İyi de ben şimdi kıyafetlerini almak için o kadar yolu gidip gelecek miyim? Zaten üzerindeki de kostüm sayılır sonuçta.
Rüzgar: Yapacak bişi yok. Akılsız başın cezasını ayaklar çeker.
Bilgisayarda, bu lafı duyduğumda suratımın ifadesini taklit edecek bir ikon olsaydı, şuraya zilyon tanesini koyardım, o derece şaşırdım. Solumda, geleneksel ebeveyn meleği “Bu ne küstahlık, anneyle böyle mi konuşulurmuş? Ağzının payını ver de, bir dahaki sefere haddini bilsin” diye beni gazlarken, sağımdaki ise “Salak mısın kızım, bu çocuk bu sözü kimden öğrendi? Senden. Tam da yerinde kullandı. Yedin lafı, otur aşağı” diyordu. Geçenlerde paylaştığım “Çocuklarımıza saygı gösteriyoruz, güzel. Peki onlar bize ne kadar saygılı?” başlıklı seminer notlarımın hemen üzerine gelen bu olay, iyice düşünmemi sağladı. Ne zamandır kafamda, Rüzgar’ın bazısı özgüven patlamasından, bazıları da düşük çenesinden kaynaklanan, kimileri tarafından “saygısızlık” olarak nitelendirilen davranışlarını sayıp dökmek ve bunları ölçüp-biçmek vardı. Sonra vazgeçtim. Biliyorum ki, bu çağın çocukları, başka çocuklar. Bizim geleneksel yöntemler ile modern akımlar arasında kalmış kafalarımızla, kabul etmesi biraz zor olsa da, el yordamıyla yetişecekler. Bunu böylece kabullendim. Şüphesiz, burada ne toplumsal yapının ne de benim kabul edebileceğim, terbiyesizlik, vicdansızlık boyutundaki saygısızlıklardan değil, genel-geçer kuralların dışında, kendini ifade ediş biçimi ile ortaya çıkan, çevredeki teyzelerin “cık cık cık” diye ayıpladıkları ama benim önce bir dumur olsam da, sonradan doğal karşıladığım hareketlerden söz ediyorum (Bakınız yukarıdaki diyalog 🙂 )
Çoğunuz gibi benim de çocuk yetiştirme konusunda asla ödün vermeyeceğim sınırlarım var. Bunlardan birisi küstahlık. Buna tahammülüm yoktur. Rüzgar’ın garsonla konuşma tarzını beğenmediğim için pılıyı pırtıyı toplayıp restorandan yemek yemeden kaldırdığım ve o gece aç yatırdığım bir vakamız var mesela. Yukarıdaki gibi ifadelerle, terbiyesizliği birbirinden ayırması lazım. Bunu öyle ya da böyle öğrenecek, öğrenmeli. İkincisi, benim sözlüğümde hayır demek her zaman hayır demektir. Boğucu ısrar, hem saygısızlıktır hem de ileride aynı konunun gündeme gelmesi durumunda aynı cevabı almasına sebep olur (Bunu annemden öğrendim 🙂 ). Üçüncüsü, ödev günü ödev günüdür. O gün program yapılmaz, ödevler bitmeden TV açılmaz. Bu onun sorumluluğu, dolayısıyla kendisine olan saygısıdır. Dördüncü ve son olarak; arkadaşlarıyla uyumlu, saygılı ve sağlıklı iletişimde olması bence gelişimi açısından en önemli unsurlardan biridir. Anlaşamadığı, ciddi karşıtlık yaşadığı, fiziksel çatışmaya varan, tek taraflı ilişki biçimine dönüşen arkadaşlıklarını “tamir etmesi” konusunda destek olmaya çalışırım. Eğer halledilemiyorsa, birebir zaman geçirmelerine engel olurum. Biraz gaddarca gelebilir ancak ne yazık ki etrafımızda çok sayıda çocuk, hatta genç bu tarz tamir edilememiş ilişkiler yüzünden sıkıntı yaşıyor.
Bazıları tarafından pek ayıplanan Rüzgar tipi davranışlara gelirsek; Sofra adabı nanay, yemek alışkanlıkları eöhh yani, yerlere yatmak, çorap değiştirmeye üşenmek, burun karıştırmak, okula gizlice Lego götürmek, pantolonunun düğmesini anneye ilikletmek, Osmanlıca öğrenmemek ( 😉 ) sokakta bağıra bağıra şarkı söylemek, denize düşmüş süsü vererek kendisini sulara atmak kendi açımdan görmezden gelebileceğim hareketler.
Wushu maceramız ise ayrı bir yazı konusu. Zamanı gelince kendini yazdıracak o da… Aklımızın başımızda olduğu güzel günler dileklerimle 🙂
Ha ha, Görkem çok tatlısın 🙂
O senin tatlılığın şekercim 🙂
çok sevdim yazdıklarını.. bir kısmını alıntılayayım buna bayıldım diyecek gibi oldum baktım ki hemen hepsine hah tam bu he evet diyorum vazgeçtim:)
Aynı yollardan geçerken aynı hislerle yürüyoruz hep, ne güzel Deli Annem…
1. Yeni logoyu çok beğendim, hatta bayıldım,
2. Wushu nedir bilmiyordum, baktım öğrendim:)
3. Şu arkadaşlıkları tamir etme anlatımını çok beğendim, üzerinde de epeyce düşündüm…
4. Rüzgarcık boy atmış, kocaman olmuş gibi geldi,
5. Niye maddeledim bilmiyorum:)))
6. Sevgiler…
1. Beğendiğine çok sevindim, çünkü ben yaptım 🙂
2. Sorma, hiç hoşlanmadığım şeyler Wushu, karate falan ama çocuk seviyor n’apalım.
3. Arkadaşlık o kadar önemli ki… Biraz da ağzım yandı o konuda. Yazmak istiyorum ama kimseyi incitmeden nasıl yazarım bilmiyorum.
4. Aylardır doktora gitmiyoruz (Maşallah) okul hemşiresine söyleyeyim de ölçsün, herkes öyle söylüyor bu ara.
5. Maddelediğin iyi olmuş, cevaplaması daha kolay 🙂
6. Sevgiler 😉
sınırlarından kopya çekmeliyim.
Bu arada naptın merak ettim. Rüzgar partiye neyle gitti?
Yazıyı yazdıktan sonra aklıma bir kaç delinmez kuralım daha geldi. O kadar da “large” bir anne değilmişim canııım, rahatladım 🙂
Sonra n’olacak, Rüzgar’ı hocasına teslim edip tırıs tırıs eve döndüm, kıyafetleri alıp geri döndüm. Neyse ki kasabada yaşıyoruz, İstanbul’da böyle bir hata yaptığını düşünsene, trajedi 😀