Sarsıcı fotoğraf sanatçılarını seviyorum ben, yüzüme tokat olup çarpanları; Diane Arbus, Brenda Ann Kenneally, Tomasz Gudzowaty gibi.
Brenda Ann Kenneally, bir anne; Belgesel fotoğraf sanatçısı ve disiplinlerarası bir sanatçı olarak bilinse de o kendini “fotoğrafçı” değil “fotoğraf çeken” olarak tanımlıyor. Fotoğraf sanatçısı yerine de “Dijital halk sanatçısı” terimini tercih ediyor.
Kenneally, gerçek olanı estetize etmeden, tüm çıplaklığıyla yansıtma tutkusuyla fotoğraf çekiyor. Kendisini Amerika’nın (Özellikle de New York’un) sefalet çeken, korkunç koşullarda yaşayan, dezavantajlı kesiminin yüzünü, tüm çıplaklığı ile yansıtmaya adamış. Alıp duvara asılacak türden fotoğraflar değil onunkiler, aksine, bir kez baktıktan sonra saklamak, görmek istemeyeceğiniz türden.
Kenneally, Manhattan’ın kuzeyinde, Troy isimli bir bölgede yaşamış. 17 yaşında hamile kalıp kürtaj olmak zorunda kaldıktan sonra, alkol bağımlığı ve sistemle boğuşarak oradan ayrılıp grup evlerinde kalmaya başlamış. Bağımlılıktan kurtulmasının ardından Miami Üniversitesi’nde sosyoloji ve fotoğrafçılık okuyarak içindeki ateşi ve tutkuyu bu alana yönlendirmiş. Mezun olunca ilk olarak sefalet ve uyuşturucuyla dibe vurmuş komşularını konu alan fotoğraflarla başlamış. İlk öznesi, eski mahallesi Troy’da yaşayan Kayla olmuş. Bu noktadan sonra Kenneally, Troy ziyaretlerini bırakmamış ve Kayla ve etrafında genişleyen dünyayı fotoğraflamaya başlamış.
Sizi, kendisi de hayata yenik başlayanlardan biri olan Brenda Ann Kenneally’nin kareleriyle başbaşa bırakıyorum. Bu fotoğraflara bakarken ben çok düşündüm. Dilerim, hepimiz, “başka hayatlar”, “başka insanlar” hakkında sık sık düşünürüz.
Küçük Jessie (2006)… Jessie, bebekliğinden beri biberondan kahve içiyor. Şimdi 12 yaşında ve bu alışkanlığına hala devam ediyor. Bunun uyumasına yardımcı olduğunu söylüyor.
Lawerence (2007)… Lawerence’ın evi bir gece yıkılıyor, ailenin nesi var nesi yoksa gidiyor ve bir sığınma evine yerleşiyorlar. Bu fotoğraf da o sığınma evinde çekilmiş.
Robert (2013)... Kenneally, Kayla’nın kardeşi Robert ile 2004’de Kingston Çocuk Sığınma Evi’nde tanışmış. Robert’ın şimdi iki farklı anneden, iki oğlu var. Fotoğrafta, oğlu Logan ile görülüyor.
Laurie’nin oğlu Chris (2007)… Laurie’nin en küçük oğlu ateş yakmayı ve okulda belaya bulaşmayı alışkanlık haline getirmiş.
Kandice (2013)… Kandice, burada Halloween için giyinmiş. Aşık olmayı çok isteyen Kandice, bir kaç maceradan sonra hamile kalmış ve 2014’de doğum yapmış.
Destiny ve Deanna sigara içme çalışmaları yapıyor, yıl 2008. Kızlar, annelerini, işten geldiğinde sodasını getirerek, ayakkabılarını çıkartarak ve mutfağa koşup ocaktan sigarasını yakarak rahatlatmaya çalışıyorlar.
Heather ve kızı Jada (2010)… Heather ve Kayla iki yıl birlikte yaşamışlar, ta ki Heather bir gençle tek gecelik bir ilişki yaşayıp hamile kalana kadar. Şimdi Heather, bebeğini Heather’ın annesine vermesi konusunda baskıya uğruyor.
Patrice ve George (2007) Patrice, Lawerence’ın küçük kızkardeşi. Sığınma evinden ayrıldıktan sonra, bir süre orada burada dolaştıktan sonra Kayla’nın yakınında yaşadıkları sokağa dönmüşler. Fotoğraftaki George isimli bir aile dostları, onlara bir ev kurmaları konusunda yardımcı olmuş. George ve Patrice birbirlerine çok bağlılar.
Bebeğini evlatlık vereceği gün, Dana (2006)… Dana şu anda evli olduğu çocukluk aşkından hamile kalmış. Dana’nın katı bir hristiyan olan babası bebeğin kendi kiliselerinden bir aile tarafından büyütülmesine karar vermiş.
…Ve işte tüm bu dünyanın merkesindeki Kayla. 14 yaşında hamile kalan Kayla, şimdi 16 yaşında.
Kaynaklar:
ya niye böyle yapıyorlar..yani onların elinde değil ama off yaaa……içim acıdı..içim yandı..ya bunlar da çocuk..neden benim çocuğumun sahip olduklarından mahrumlar? neden dünya böyle?! dünyadaki bütün çocuklara annelik yapasım var..hepsini kurtarasım var..keşke..yanlış anlama çok süper anne olduğumdan falan değil ya da süper maddi şartlar sağlayacağımdan da değil..sadece şefkat gösterebilirim onlara, sevebilirim onları, bağrıma basarım, ne bileyim severim işte..keşke….
Herkes şanslı doğmuyor… Ne yazık ki çok fazla insan var böyle yaşayan. Şimdi onların kaç tanesi kendini kurtarır, nasıl hayata tutunur… Çok zor.
Görmediğimiz ulaşamadığımız çok daha fazlası var bu dünyada, fotoğrafları çeken kadının yıllarca yaşadığı böylesi bir hayattan kendini çekip çıkarması, eğitim alması ve insanlara fotoğraflarıyla farklı birşeyler yaşatması,hissettirmesi olağanüstü bence. Bazen sefalet ve yokluk içinde yaşayan insanlar ileride ham bir öğrenme tutkusuyla çok başarılı işler yapabiliyorlar ve bizim çocuklarımız konforlu hayatlarda daha en baştan ağır bir eğitim sistemiyle karşılaşıp ayaklarını sürüyerek okula giebiliyor ve ezbere bir sistemde başarısız olabiliyorlar. Bu konu benim sıklıkla aklımı kurcalıyor.basit ve zor hayat yaşayanlar mücadeleci oluyor.
Bazısı öyle oluyor, gerçekten güçlüyse. Ama çoğu da yitip gidiyor… Kenneally’ninki tam bir başarı öyküsü. Dilerim iradesini asla kaybetmez.
Ben bu postta kendimi kaybettim Görkem. HEle de evladına sarılmış ağlayan anneyi görünce. Kendimi koydum yerine. Kucağındaki zaten yavruma benziyor. Sanki benim evladımı elimden almaya çalışıyorlarmış gibi 😦
nutku tutuluyor insanın ve bir yumru gelip boğaza oturuyor