Dün gazete okurken (HaberTürk), bir yazı dikkatimi çekti.
Akdeniz Üniversitesi Çocuk Psikiyatrisi Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Esin Özatalay, ebeveynlere, çocuklarını tehlikelere karşı korurken aşırıya kaçmamalarını, ancak ihtiyaçları olduğunda da yanlarında olmalarını önerdi.
TIPKI ANNE KEDİ GİBİ
Kedilerin doğada tanıdığı en mükemmel anne olduğunu belirten Özatalay, anne kedinin, yavrularının bulunduğu bütün alana hakim, yüksekçe bir yerde oturup gözleriyle yavrularını izlediğini söyledi. Özatalay, şöyle konuştu:
”Anne kedi sürekli gözler. Bir tanesi düşeceği zaman atlar tutar, bir tanesi zarara uğrayacak gibiyse yetişir ama baştan engellemez. Ebeveynlerin gözünün çocuğun üzerinde olması lazım. Engelleme ve kısıtlamaları ölçülü yapmak lazım ama tehlike anında yetişecek mesafede durmak lazım. ‘Bana ihtiyacın olduğunda buradayım, sorun ne olursa olsun buradayım, yetişirim, seni korurum’ mesajını vermek lazım. Yüzme öğretmek gibi de diyebiliriz; çok sıkı tutarsanız asla yüzmeyi öğrenemez, çok erken bırakırsanız boğulur.”
ÇOCUĞU KORUMAK ŞART AMA FAZLASI ZARAR
Çocuğuna duygusal istismar uygulamaktan kaçınmak kadar, dışarıda karşılaşacağı kötülüklerden de korumak durumunda olan anne babaların bunların uygulamasındaki sınırları belirlemesinin de aslında çok zor olduğunu kaydeden Özatalay, şöyle konuştu:
”Çocuğu korumazsanız zarar görür. Çok fazla korursanız da bu sefer büyümesi, olgunlaşması engellenir. Eğitmek ve korumak adına çocuğu bilgilendirirken çok abartırsak, konunun altını çok çizersek, merakını kamçılar, aklına düşürürüz. Çoğu zaman çocuğu koruyacağız derken kendi korku ve kaygılarımızı ona aktarırız. Gözümüz üstünde olacak, her an yardımına yetişmeye hazır olacağız ama onu engellemeyeceğiz. ‘Aman kızım dışarıda sapıklar var’ deyip sokağa çıkarmaz, dışarıda oynamasına izin vermezsek bu korumak olmaz, zarar vermek olur. Çocuğun sosyal ve bedensel gelişimi için yararlı olan her türlü aktiviteye katılacak ama korunaklı ortamlar ve uygun kişiler seçeceğiz.”
Düşündüm de, ben de aslında aynen kedi gibi davranıyorum. Eşim, Rüzgar’ın koltukların tepesinde yürümesine çok kızar, ben ses çıkarmam. Anneliğimin yazılı olmayan kurallarına göre, üç yaşında bir çocuğun koltuk tepelerinde dolaşmasının yadırganacak hiç bir yanı yoktur. Rüzgar’a bunu tümden yasaklamak yerine, kendi evinde, kendi odasında yapabileceği, ancak farklı ortamlarda, samimi olmadığımız kişilerin evlerinde yapamayacağı şeyleri ayırdetmeyi öğretmeye çalışırım. Büyük ölçüde de bu konuda başarılı olduk diyebilirim. Ümit, davranış biçiminden değil, düşüp bir yerlerini incitebileceğinden itiraz eder bu gibi hareketlere. Oysa bence, bu tip artistik hareketleri yaparken dengesini kaybederse, büyük olasılıkla kanapeye düşecek, belki de en kötü ihtimalle oradan sekerek halıya çarpacak, bunun sonucunda ciddi bir yara almayacak ancak hareketinin sonuçlarını öğrenecektir.
Bizim evde, Rüzgar, yanında birisi olmadan merdivenlerden çıkabilir ama inmesi yasaktır. Merdivenlere hiç güvenlik kapısı koymadık. Yeni yürümeye başladığı dönem, oda kapısına koyduğumuz güvenlik kapısını, sonradan asma kat girişine aktardık, çünkü orası benim deneysel annelik yaklaşımıma göre bile çok çok tehlikeli. Sadece bir kere merdivenlerden tek başına inmeye kaktı, Yaklaşık iki buçuk yaşındaydı ve bu deneme ona çok pahalıya patladı: Hemen arkasından yetişmeme rağmen son dört basamağı uçarak katetti. O günden sonra da asla bunu bir daha denemedi.
Konu hayvanlardan açılmışken; akşam Tempo dergisinde okuduğum haber daha da enteresandı. (Üç buçuk yaşında “Rüzgar gibi” bir veletle, bu kadar okumaya nasıl zaman buluyorsun, utanmıyor musun diye düşünenlere hemen cevap vereyim: Ayıptır söylemesi, tüm okumalarımı tuvalette gerçekleştiriyorum 🙂 Alt kat tuvaletinde Secrets of the Baby Whisperer for Toddlers yanında haftalık dergiler arz-ı endam etmekteyken, üst tuvalette ise Özer Kamburoğlu’nun Dijital Fotoğraf Rehberi ve Jan Kott’un Çağdaşımız Shakespeare adlı kitabı, ağır aksak ritmle halen okunmakta…
Kanguru yavrularının, normalde rahimde geçirmesi gereken evrenin bir kısmını rahmin dışında, annesinin kesesinde tamamladığını çoğunuz bilirsiniz. Döllenmeden kısa bir süre sonra, henüz bir santimetre boyunda olan kanguru yavrusu dünyaya geliyor. Yavrunun bu dönemine neonat adı veriliyor. Yani yavru henüz doğru dürüst gelişmemişken (ön ayakları belli belirsiz bir halde ve arka ayakları da küçük çıkıntılar halindeyken) rahimden çıkan ön ayaklarıyla kendisini çekerek annesinin kürkünün içinde hareket etmeye başlıyor ve yaklaşık üç dakikalık yolculuk sonunda annesinin kesesine ulaşıyor. Kanguru yavrusu, rahimden çıktığında aslında bir embriyo. Anne kesesine ulaşan yavru hemen dört meme ucundan birine tutunuyor ve emmeye başlıyor. İşte tam bu dönemde anne yeniden çiftleşme sürecine giriyor, rahimde yeni bir yumurta oluşuyor ve dölleniyor. Ancak bu sefer yumurta hemen gelişmeye başlamıyor. Bu esnada, Orta Avustralya’da çoğu kez olduğu gibi kuraklık varsa, rahimdeki döllenmiş yumurta kuraklık atlatılana kadar yine gelişmemiş olarak kalıyor. Yağışlar yoğunsa ve iyi yetişmiş otlaklar bulunuyorsa yumurtanın gelişimi yeniden başlıyor. Hava şartları uygun olduğunda, döllenmeden 33 gün sonra fasulye büyüklüğündeki yeni neonat, annenin rahim ağzından kıvrılarak çıkıyor ve aynı kardeşi gibi sürünerek keseye ulaşıyor. Bu arada kesede bulunan ilk neonat kesedeki minik kardeşine hiç bir zarar vermeden hayatını sürdürüyor. Dişi ikinci yavrunun doğumundan kısa süre sonra bir defa daha çiftleşiyor. Böylece dişi kendisine bağımlı üç bebeğe sahip oluyor. Birincisi, genç, ayakta ot kemirebilen ancak arada süt emmek için keseye geri dönen, ikincisi memeden süt emerek gelişen küçük yavru, üçüncüsü ondan çok daha küçük olan neonat.
Burada en inanılmaz olan, üç yavrunun da büyüklüklerine göre farklı nitelikteki sütle beslenmesi.
Yavru kese içindeki memeye vardığında emmeye başladığı süt renksiz ve berrak iken, giderek beyazlaşmaya ve gerçek süt görünümünü almaya başlıyor. Sütün birleşimindeki yağ ve diğer bileşikler yavrunun büyümesine paralel olarak zamanla iyice artıyor. Aynı bizim sütümüzün aylara bağlı olarak niteliklerinin değişmesi gibi. Bu yavru kendi bünyesine göre hazırlanmış sütü emmeye devam ederken hemen ardından doğan ikinci yavrunun ulaştığı memeden de hazmı kolay olan süt verilmeye başlanıyor. Üçüncü yavru dünya geldiğinde ise, farklı nitelikte üretilen sütlerin sayısı üçe çıkıyor. Büyükler için yüksek besin değerli, küçükler için düşük yağ ve besin oranına sahip üç değişik süt üretiliyor. Ve sıkı durun:
Her doğan yavru kendine ait olan memeyi biliyor. Onun olanın dışındaki memeyi asla emmiyor.
Nasıl muhteşem bir sistem değil mi?
Yine müthiş bir yazı! Ellerine sağlık Görkemcim. Kangruların dünyası büyüleyiciydi ama ben en çok merdiven konusunda şu sıralar bana yaşatılan endişelerin yersizliğindeki israrcılığımmda bir kez daha ne kadar haklı olduğumu gösterdin. Yeni evimizi alma konusunda bahçesi olan ev takıntım yüzünden en uygun seçimi dubleks olanda kullandık ama tam evimizi aldık daha taşınmadan ailemden herkes aman çocuklu insan merdivenli evde nasıl yaşar ? Aman senin çocuğun çok hareketli ? Aman da aman şeklinde gereksiz vesveseler eşimin aklını karıştırıp ev konusunda ufak çaplı tartışmalarımıza kadar yol açtı. Ancak benim tutumun çocuğumun hep bebek kalmayacağı ve bende çalışmayan bir anne olarak tek işimin oğlum olması nedeniyle bu konuda herkesten daha dikkatli olacağımı bildirmek oldu. Sonuçta ben kazandım eşimde aynı fikirde :)) Yakında yeni evimize taşınacağız aklımda tam ihtiyaç duyduğum anda senin paylaştığın merdiven konusundaki yaklaşımın ve her zaman savunduğum hata yapma payı veren gözlemci kedi anne tutumumla…
Ps: Acaba bahçede kanguru besleyebilir miyim?
Ayy bak korktum şimdi, sorumluluk bindi üstüme birden 🙂 Yalnız şunu unutma Ece’cim, Rüzgar merdivenli bir evde doğdu. Biz, emeklemeye başladığından beri kafasına merdivenin tehlikeli olduğu konusunu işledik. Bence siz bir güvenlik kapısı alın başlarda. Biz İkea’dan almıştık. http://www.ikea.com/gb/en/catalog/products/10191952
Sonra baktınız Cansın iyi gidiyor, kaldırırsınız. Ayrıca süper spor oluyor, tavsiye ederim 😉 Yeni evinizde, güle güle, mutlulukla oturun.
Kanguru besleme olayını pek tavsiye etmem şimdilik. Emeklilikte belki 🙂
Görkemcim sakın korkma daha taşınmadan ilk olarak hem aşağıya hem de yukarıya güvenlik kapısı siparişi verdik bile. Çok iyi spor olacak biliyorum en çok da buna seviniyorum zaten.
İyi dileklerin için sonsuz teşekkürler…
Artık kocaman bahçeli bir evimiz oldu Çanakkalaye mutlaka bekleriz…
Sevgiler…
Çok ciddi bir konunun ortasına okuma yerine ait bilgiyi girince benim gibi zevzeklere gün oğuyor hemen. Lakin alt ve üst kat tuvaletine ve her ikisinde de farklı kitaplar okumaya çok gıpta ettim, bilesin:) keyifle okudum yazını yanısıra.. sevg,iler:)
Ağır ilerleyen kitaplar tuvalette, macera kitapları yolculukta, sevilen yazarlar yatmadan önce tek doz olarak alınmalı 🙂 Kocama eve bir tuvalet daha yaptırmasını söyleyeceğim, böylece filozof falan olurum belki, hehehe!