Aile, Dunya

47. Kromozom

Az önce ParentsConnect‘te, Valle isminde bir annenin yazısını okudum ve dört yıl öncesine gittim. Rüzgar’ın üçlü testinde, yüksek Down Sendromu riski çıktığı günlere. Hissettiklerimi anlatmam çok zor: Üzüntü, hayalkırıklığı, merak, korku… İki perinatolog, iki jinekolog dolaştık. İkisi amniyosentez gerekli, diğer ikisi ise gereksiz dedi. Minik bebeğimin böbrekleri, burun kemiği, humerus, femur kemikleri kaç defa ölçüldü hatırlamıyorum. Down sendromlu bebeklerin yaklaşık %40’ında kalp anomalisi bulunması, Rüzgar’ın da kalbinde hiperekojen odak saptanması, endişelerime tuz-biber ekti. İki kişi vardı ki, onlar Rüzgar’da Down Sendromu olmadığından emindiler: Prof. Dr. Namık Demir ve sevgili kocam. Namık Bey bu yoruma bilgisiyle varıyordu, kocam ise sezgisiyle… Namık Bey, zaten düşük tehdidiyle zar zor tutunmuş bir bebeğe amniyosentez yapılmasından yana değildi fakat ben içimdeki fırtınayı dindiremiyordum bir türlü. Gözyaşlarımla yastığımın sırılsıklam olduğu bir gecenin sabahında amniyosenteze karar verdim. Rahat ve tahminimden çok daha acısız bir uygulamadan sonra asıl dayanılmaz süreç başladı: Beklemek… 21 koca gün. Bekleme sürecinde kadın hastalıkları ve doğum uzmanı olan kuzenimin bir sorusuyla asıl tokadı yedim: Ne yapacaksın? Diyelim ki Down Syndrome+ geldi, ne yapacaksın? Mahkeme kararıyla termine mi edilecek veya zamanını onun için daha iyi bir geleceğe hazırlanmakla, iyi okullar aramakla mı değerlendireceksin? Yoksa her gün deliler gibi ağlamakla mı yetineceksin? Şu anda size kalpsizce geldiğini tahmin ettiğim bu sorular artık anlıyorum ki, çok doğru sorulardı aslında. İlk kez o zaman, farklı bir çocuğa sahip olmanın ne büyük bir sorumluluk gerektirdiğini anladım.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Valle’in “Down Syndrome Babies are Children, Not Tragedies” adlı yazısı, acemice yapılmış tercümemle şöyle:

Oğlumun Down Sendromlu olarak dünyaya gelmesinin dört hafta sonrasında, insanlar bana ne kadar üzgün olduklarını söylemeye başladılar. Eminim ki kötü bir niyetleri yoktu fakat kaldırması güç bir durumdu. Henüz anne olmuştum, evet belki beklentilerimden farklıydı ama o benim oğlumdu. Ve ne zaman insanlar “Üzgünüm” dese, içimden bir ses oğlumun  tapılası kızıl saçlı kafasını tutarak onu kaçırmamı ve “Ona bakmanı istemiyorum” dememi söylüyordu. Benim de üzgün olduğum bir nokta vardı, o da, eğer herkes bu kadar mutsuzsa acaba ben de mi mutsuz olmalıyım diye düşünmek zorunda kalmak… Sonra bir tanıdığımız aracıyığıyla Down Sendromlu çocukların ebeveynlerinin kurduğu bir siteye kaydolduk. Orada doğum anonsumuzu yaptığımda, elektronik posta kutum tebrik iletileriyle doldu, biri bile “üzgünüm” demiyordu. Ve birdenbire sanki üzerimden büyük bir yük kalktı: Biliyordum, iyi olacaktık. Bir bebeğin eksik bir parmak, organ veya kromozomla doğması kafa karıştırıcı, biliyorum. Aileler korkuyor, arkadaşlar şoka giriyor ve sevimli tebrik kartları, hediyeler uygunsuz kaçacakmış gibi hissediyorlar. Böylece üzgün olduklarını söyleme ihtiyacı duyuyorlar. Fakat anne baba, hala anne baba. Henüz çocuk sahibi olmuşlar ve bebeklerini en az herhangi diğer ebeveynler kadar çok seviyorlar. Yani, eğer etrafınızdan birisi, herhangi bir problemi olan bir bebek dünyaya getirdiyse, lütfen geleneksel kutlama yöntemlerini uygulamaktan çekinmeyin: Çiçekler gönderin, kartlar yazın… Onlara bebeklerinin ne kadar güzel olduğunu söyleyin. Anneye, bebeğinin böyle bir anneye sahip olduğu için şanslı olduğunu fısıldayın. Evet bir sürprizle karşılaştığınızı ama yardım için her zaman yanlarında olacağınızı söyleyin. Çekinmeden bebeğin problemi hakkında sorular sorun, varsa bilgilerinizi, neler yapabileceğinizi paylaşın.

Yeter ki…

“Üzgünüm” demeyin.

Bizim genetik tarama test sonucumuzu aldığımız gün, amniyosentezden tam 21 gün sonra, eşimi laboratuvardan sonuç çıktı diye aramışlar. O sırada şehir merkezinden yaklaşık 60 kilometre uzakta olan Ümit, kapanmasına az bir süre kala, çılgınlar gibi koşturarak genetik tanı merkezine yetişmiş. Girdiğinde hemşire eline zarfı vermiş fakat Ümit titremekten açamıyormuş. Güç bela açtığında da, kelimeler, harfler, her şey birbirine girdiğinden okuduklarından hiç bir şey anlamamış. Sonunda dayanamamış ve hemşireye “Ne yazıyor burda, söyleyin çabuk” diye bağırmış. Gülerek “Sorun yok” demiş hemşire. Sonra deli gibi asansöre dalan kocamın arkasından seslenmiş: “Resmi olarak rapora yazamıyoruz ama isterseniz cinsiyetini kesin olarak söyleyebiliriz” “Umurumda değil” demiş Ümit… O gün, ben, çıkmak üzere masamı toplarken, ofisten içeri girdi kocam. Sarıldı. “Hayırdır?” diye sordum, “Uğradım öylesine… Haa, bir de hediye vermek istedim” dedi, zarfı masama bırakırken. O an öyle sakindim ki. Açtım, şöyle bir göz gezdirdim, “karyotip normal” yazısını gördüm. Kapattım. Ümit şaşırmıştı “Havalara uçmanı falan bekliyordum” dedi. Gülümsedim… “Çocuğum down sendromlu değil  diye havalara uçmaktan utandım…” diyemedim…

“47. Kromozom” için 50 yorum

  1. Canımsın ya Görkem’im.. Ağlattın beni! Ben de Kerim’de yaşadım bu olayların benzerini. Ama Ümit’in yerine beni koymak gerek bu hikayede. Yani inanmak bakımından.. Ben amniyosentez yaptırmadan bir daha hiçbir teste de girmedim. Rıza Madazlı ismini bverdiler bana. Bu işlerde pir odur dediler. Ona gittim. Esasında anlıyorlarmış az çok biliyor musun.. ultrasondan yanii. Naptı biliyor musun sadece sakinleştirdi beni. Dedim ki ben her türlü bu bebeği istiyorum, o zaman keşke ne üçlü teste de girmeseydin. Doktor haberdar etse girmezdim dedim. Çokbilir doktorlar var ya hani. her testten prim alanlar. ve bir ritüele dönüştürüp, çok gerekli gibi dayatanlar.. işte onlardan biriydi doktorum ve derhal değiştirdim. Uzun mesele.. Kerim’le ilgi yazı yazmama nedenlerimden biri de bu sanırım. Nasıl başlayacağımı bilmiyorum hikayesine.

    1. Bana da kuzenim “Ben ne olursa olsun bu bebeği dünyaya getireceğim” diyorsan hiç test yaptırma” demişti. Doktorum da, Down sendromunun majör ve minör onlarca belirtisinin olduğunu, adam gibi bir hekimin ultrasonda bunları (mozaik tip dışında) rahatça saptayabildiğini, bizde bunların hiç birini göremediğini söylemişti defalarca. Ama ahh benim mükemmeliyetçi, her şeyi bilmeliyim, hazır olmalıyım havalarım yok mu? Ya bebeğimi kaybetseydim bu yüzden? Allahım, hala düşündükçe delirecek gibi oluyorum.

  2. Okurken gebecik biri olarak ağladım. Bu konu bana başka bir konuyu ve o konuda verilen tepkileri çağrıştırdı. düşük konusu. İlk bebeğimi 6. haftada düşürdüm. Elbette insanlar üzümek için söylemiyorlardı ama herkesin zaten çok yeni evliydiniz yine çocuğunuz olur gibi söylemleri daha çok erkendi sakat bir çocuk dünyaya getirmekten daha iyidir cümleleri beni inanılmaz sinirlendirip üzüyordu. Arkasından hemen hamile kaldım şimdi hamileyim yine. bu sefer insanlar bak gördün mü çok üzülmene değmedi dediler. Oysa benim için 6 haftalık giden fetüs de bebeğimdi o da canımdan bir parçaydı onu da değil 6. hafta 1. haftadan evlat yerine koymuştum. Uzun lafın kısası Valley çok güzel yazmış çok doğru söylemiş. Ne doğan sakat bir çocuk için tebrik etmekten çekinmeli ne de kaybedelin bebek 2 haftalık bile olsa üzülme denmeli

    1. Kayınvalidem de, “Biz çocuk düşürürdük, şimdikiler gibi kendimi parçalamazdık o kadar” demişti de nasıl şaşırmıştım. Sanırım bu bir bilinç, farkındalık meselesi biraz da. Kaybedilenlerin ardından (ister bebek ister yetişkin olsun) teselli etme amaçlı söylenen, “bak şöyle olsaydı daha mı iyiydi” tarzı sözler oldum olası tüylerimi diken diken eder.
      Kaybınıza çok çok üzüldüm. Bir hamileyi ağlattığım için de… Bebeğinizi sağlıkla kucağınıza almanızı diliyorum.

  3. Gözyaşlarım fışkırırken tek hissettiğim : “Annesiyle babasını daha doğmadan bu kadar heyecanlandıran ve mutlu eden bir çocuk ilerde çok Önemli Bir Adam Olacak büyüdükçe bu heyecanların tek kaynağı yaşatacağı Gurur ve Mutluluklar olacak” oldu…

  4. Selim’in yılsonu gösterisi vardı. Son hafta okula gitmeesine rağmen bir bölüme katmışlar onu da. Sahneye gien 3 yaş grubunda baktım down desnromlu bir kız. Önce bencilce sevindim, sınıflarında onu da tanıma fırsatı bulabilmesine Selim’in ve diğerlerinin. Sonra ağla ağla helak oldum. Sahnede selim yok bu arada. Gören beni annesi zannederdi o yavrunun o denli kaybettim kendimi.. En çok da annesini düşündüm ağlarken. Eminim o benden çok daha iyi hissediyordu. Ve büyük ihtimalle ağlamıyordu. Gururla kızını izliyordu. Ama ben onun yerine koydukça kendimi:(

    Ve ben iki sağlıklı evlatla yaşarken şikayetlendiğim zaman bazzen olanları hatırlıyorum, hey gidi hey! buna şükretmiyorsun daha diyorum. Bir de öyle olsa napcaktın diyorum.

  5. Gorkem, o kadar guzel anlatiyorsun ki butun gun okuyabilirim ama su aglamak yok mu….biraz da komik birseyler yaz lutfenn.saka bir yana anne olmak ne guzel duygulu bir sey mis di mi…..

  6. CANIM BENİM,BELKİ YAŞADIKLARINI BİREBİR YAŞAMADIM.AMA 3 SENE BOYUNCA SABAHAT AKŞİRAY OTİSTİK ÇOCUKLAR EĞİTİM MERKEZİNDE ÇALIŞTIM ; VE EMİR’E HAMİLELİĞİM SÜRESİNCE BU ÇOCUKLARLA SÜREKLİ BİRARADAYDIM.TESTLERİM DE HERHANGİ BİR PROBLEM ÇIKMAMASINA RAĞMEN,HİÇBİR ŞEKİLDE HAMMİLELİK DÖNEMİNDE VE DOĞUMDAN 2,5 YAŞLARINA KADAR ANLAŞILAMAYAN, YA DA ANLAŞILMASI ÇOK GÜÇ OLAN OTİZM İLE İÇİÇEYDİM.BEBEĞİM DOĞDUĞUNDA HERKES GÜLÜCÜKLER SAÇIP AGU BUGU YAPARKEN BEN TA Kİ O 3 YAŞINA GELENE KADAR HER ANINI ,KULLANDIĞI HER KELİMEYİ,GÜLÜMSEMESİ-
    Nİ VE TEPKİLERİNİ KONTROL ETMEYE ÇALIŞMAKTAN PARANOYAK HALİNE GELMİŞTİM.
    ŞİMDİ YİNE AYNI STRESİ YAŞIYORUM AMA BU SEFER BİRAZ DAHA AZ HEYECANIM. ÇÜNKÜ NE OLURSA OLSUN O BENİM İÇİN DÜNYANIN EN ÖNEMLİ, EN MUHTEŞEM ÇOCUĞU OLACAK BİLİYORUM.

    1. Canım benim, yazdıklarından çok etkilendim, en çok da son cümlenden. Fakat paranoyalar bize sıkıntıdan başka şey getirmiyor, bunu da unutma. Kızımızı üzme, güzel şeyler düşün, hatta doğurana kadar bir süre beni okuma sen en güzeli, valla alınmam 🙂

  7. görki cim inan ki yeni bir yazı yayınladığın haberini aldığım anda,o anda elimde ki imkanım neyse kullanıp sitene giriyorum.bu yüzden benden bunu yapmamı istemeeeee::))) şaka bir yana çok büyük bir keyifle okuyorum yazılarını.bazen geçmişe dönüp favorilerimi tekrar tekrar okuyorum.iyi ki yıllar sonra tekrar karşılaştırdı bizi hayat.iyi ki geçmişte tanışmışız seninle diye düşünmekten alakoyamıyorum kendimi.her ne kadar ,aramızda topu topu 300 mt. kadar mesafe olmasına rağmen bir türlü biraraya gelemesek de:)) bu sanal alemde biraraya gelmek de güzel…bu arada kızım olayına kendimi hala inandıramıyorum.emir’e 3 aylık hamleyken doktor kız demişdi. 4. ay da erkek olduğu belli olmuştu. gerçi bu sefer 4. ayım bitti ve doktor net gördüğünü söyledi ama ben yinede inanamıyorum:)) bakalım hayırlısı..

    1. Ben de çok öyle memnunum ki, canım benim. O kadar zaman sonra, araya yıllar hiç girmemiş gibi daldık ya birbirimize, en güzeli o.

      Kızlar şaşırtırmış bazen di mi? Yok ama artık bu kadar zaman sonra olmaz heralde…

  8. BUDUR KIZIM!!!! BUDUR!!!!!!
    SENİ SEVİYORUM YAHU!!!! ❤ HAYATI DENEYİMLEMEYE GELEN KOCA MELEK!!! SEN ÇOK GÜÇLÜSÜN…..VE SEN ARTIK BUNU FARK ETTİĞİNDE ….NELER OLACAK Bİ GÖR BAKALIM :)))

  9. canimin icisi kah guluyorum kah agliyorum senin yazdilarini okurken sen hayati doya doya deneyimleyen kocaman yurekli, guzelligiyle buyuleyen, yuce gonluyle kavrayan, tas gibi bir hatunsun… ( tas derken her anlamda )
    seni her okudugumda kendime de disaridan bakiyorum. Boylece zaman ellerimden akip gecmiyor,ne yasadigimi ( yasadigimizi ) tadarak, koklayarak, dokunarak yasiyorum.

    hayatimda oldugun ve arkadasligin icin tesekkurler

  10. Hem okudum hem ağladım.Bizim üzüldüğümüz noktaları o aileler o kadar sakinlikle yaşıyorlar ki.
    Geçenlerde bir yazı yazmıştım “Ben de Annemiyim ” başlığı ile gerçi o başlık sonradan saçma geldi ama neyse.
    Tam 17 yıl boyunca evladını rehabilitasyon merkezlerine sırtında taşıyan bundan hiç gocunmayan ve 17 yıl sonra oğlu bir kere Anne dediği ve tek bir adım atabildiği için mutluluktan ağlayan binlerce kere şükür eden bir daha olur mu acaba demek yerine yaptı işte diyebilen bir annenin hikayesiydi.
    O yazıyı bir gazete de okumuş kızmıştım kendime iki sağlıklı evladım var ben gereksiz zamanlarda şikayet ediyorum:((

    Kızlara hamile olduğum dönemde ne ikili ne de üçlü test yaptıramamıştık sonuçlar çoğul gebeliklerde hatalı çıktığı için tabii ayrıntılı ultrasona giriyordum ama bir problem olsaydı ve gözden kaçsaydı önceden bilme gibi bir ihtimalim hiç olmayacaktı ..

    1. Ben de bu hayatları deneyimledikçe çok sorguluyorum kendimi. “Yemedi, hasta oldu-huyu değişti, şımardı, yatağına işedi” vb… Tabii herkes kendi gerçekliğini yaşıyor fakat böyle düşününce de ne kadar anlamsız geliyor yakınmalarımız.

  11. ben de amniyosentez sürecinden geçmek zorunda kalmıştım. yaşım dolayısı ile girdim. ne büyük stresler yaşadım hatırlıyorum. başına gelmeyen bilemez, anlayamaz. anne baba olmak öyle bir sevgi ve öylesine büyük bir sorumluluk ki. hepsi bir arada, karman çorman.
    sevgiler size, yazan herkese,
    gorki

    1. Aslında bir çok doktor, sadece yaş riskinden dolayı amniyosentez yaptırmayı anlamsız bir stres kaynağı olarak görüyor. Ama neyse, kafa karıştırmayayım şimdi. Sorumluluk büyük, bu bir gerçek. Sevgiler bizden de…

  12. Bu konuda çeşitli bloglarda okuduğum onlarca yazıdan sonra her seferinde yorum yazıp yazmamak konusunda çok düşündüm, kendimi çok sorguladım ve açıkçası sanırım kendime bile yüksek sesle itiraf edemediğim duygular sebebiyle yorum yapmadan sağ üstteki çarpıdan sayfayı kapattım.
    İlk defa burada yazmak istiyorum. Sanırım samimiyetinden, hislerini duygularını başkalarına ters gelse de özgürce dile getirebilmenden, hayatın zorluklarına espri bir dille yaklaşabilmenden.
    Evet yazacağım ve geri dönüp okumadan yayınlayacağım.
    Ben bebeğime down sendromu teşhisi konulduğu için gebeliğimi 12 haftalıkken sonlandırdım. Teşhis aşaması uzun hikaye, ama acaba değil miydi sorusunun cevabı kesinlikle hayır, down sendromluydu bebeğim. Ense kalınlığı 5,2′ yle başladı şüpheler. Diğer organlardaki down’ a işaret eden bütün bulguların pozitifliği, nihayetinde CVS( amniyosentezin 12. haftalıkken yapılan ve 1-2 günde sonuçlanan bir başka çeşidi) ile genetik laboratuvarında konulan kesin tanı. Sonucu öğrenene kadar ailemiz dahil kimselere söylemedik yaşadıklarımızı. Benim içimde kesinlikle sağlıklı benim bebeğim şeklinde doğru çıkmayan bir his ve bu his yüzünden rahatlığım. ( Annelik içgüdüsü demek ki her zaman tutmuyormuş )Cumartesi sabah CVS yapıldı, hiçbiryere gidemedik kendimizi eve attık ve Pazar sonucu öğrenene kadar hiç çıkmadık, kimseyle konuşmadık. İçimiz içimizi yiyordu. Pazar günü laboratuvarı arayıp duruyoruz sonuç çıkmadı çıkmadı çıkmadı. Derken öğleden sonra çalan cep telefonum elimiz yüreğimizde sesim titreyerek ( demek ki çok da emin değilmişim kendimden belki de kendimi ikna etmeye çalışıyormuşum) açışım, kocamın korkuyla gözlerime kilitlenmiş gözleri.
    SONUÇ : Trizomi 21, doktorunuzla görüşün lütfen.
    Kocamın aniden salonun ortasındaki cam sehpaya attığı tekme ve sehpanın tuzla buz oluşu. Sonrasında birbirimize sarılıp deli gibi hıçkıra hıçkıra ağlamamız.
    Karar vermek çok zordu. Bu kararı verirken aslında hiç kimseyi hiçbir şeyden ötürü yargılamamak gerektiğini anladım, öğrendim. Herkes farklı yaşıyor ve hissediyor bu hayatı. Şu dakika bile doğru mu yaptım diye sorguluyorum kendimi,
    Bir yanda hayatının sonuna kadar kendi ayakları üstünde duramayacak, zorlu bir hayat yaşayacak, daima sana muhtaç bir çocuk,
    durumumuzu duyan downlu bir kız annesi olan akrabamın sözleri kulaklarımda,
    “Allah’ a her gün dua ediyorum çocuğumu benim arkama, tek başına, yanlız bırakma, hayatla mücadele edemez ki o, önce o hayata gözlerini kapasın hemen arkasından ben”
    Yaşayacağı zorlukları düşündükçe böyle bir hayata onu getirmeli miyim düşünceleri? Bakışlar, belki aşağılamalar, dalga geçmeler…
    Diğer tarafta, o da bir can, dünyaya gelmek için beni seçmiş, Allahın verdiği bir canı ben nasıl sonlandırırım, bu bir cinayet değil mi ? Yaşam hakkı yok mu ? Dahası bu hakkı elinden alan ben nasıl olurum?
    Ama teknoloji ilerledi ve bunun için var. Allah doğurmamı isteseydi farkına varmamı sağlamazdı ki Öyle örnekler duymuyormuyuz? Bütün testler yapıldı herşey yolunda görünüyordu ama çocuk down sendromlu imiş. farkına varmamı sağladığına göre demek ki ….
    Ama belki de sınanıyoruz biz sonlandırarak büyük bir günah işliyoruz.
    vs vs
    Netice itibariyle gebeliğimi sonlandırdım, şu an ikiz oğullarım var nur topu gibi ama içimde bir yerler hala acıyor ve sanırım acımaya da devam edecek. Pişman mıyım? Bilmiyorum, hem pişmanım hem değilim sanki. Ne, iyi ki yapmışım diyebiliyorum, ne Allah beni kahretsin nasıl yaparım böyle bir şeyi diyebiliyorum.
    Ben böyle hissederken keyfi kürtaj yaptıranların ruh halini merak ediyorum.
    Bilmiyorum, duygularımın analizini yapamıyorum gördüğün gibi, sanırım sadece içimi dökmek istedim, teşekkür ederim.

    1. Sevgili Nihan,
      Öncelikle çok çok teşekkür ederim beni (bizi) paylaşmaya değer bulduğun için. Yazdıklarını tüylerim diken diken olarak, gözlerimden yaşlar akarak okudum. Blogunda okuduklarımdan, yorumlarından anlıyorum ki, siz de bizim gibi zor sınavlara tabi tutulanlardansınız. Bu kadar yaşamsal bir kararı eleştirmek, deşmek, nedenlerini niçinlerini sorgulamak kimseye düşmez. Hatta biraz daha ileri gideyim samimiyetimize dayanarak, bence babaya bile düşmez… Kim ne derse desin, annelik içgüdüsü başkadır.

      Şimdi, elimizdekilere, sahip olduğumuz her varlığa gerektiği değeri vererek, pişmanlık ya da endişelerimizi, yaşadığımız ana taşımadan ilerlemek lazım. Kuzulara kol kanat gerecek güçte, kuvvette olmak lazım.

      Bir de şunu düşünmeli: Allah size, onca sağlık sorununun, zor günlerin ardından bir de değil, iki mucizeyi armağan etti. Doğru mu yaptım yanlış mı bilmiyorum diyorsun, sence bu koskocaman bir işaret değil mi? Sorunun cevabı kucağında duruyor.

  13. Beni çok etkileyen bir yazı oldu, tutamadım gözyaşlarımı:( Hayattaki en büyük sınanmalardan biri de budur herhalde, hele yorumları da okuyunca anladım ki her yönüyle çok zor bir olay. Bazen kızımın uykusuna, yemesine vs. üzüldüğüm için utanıyorum hatta geçenlerde ateşli bir hastalık geçirince hissettim bunu. En ufak bir hastalıkta ortalığı velveleye veriyorum ama bu ne ki, ne çaresiz hastalıklar, evladıyla ne büyük zorluklarla sınananlar var. Ne kadar şükretsek azdır herhalde.

    1. İtiraf etmeliyim ki, hamile kalmadan önce bu kadar inançlı biri değildim. Ama içimde bir mucize taşıdığımdan günden itibaren, evrende her şeyin birbirine görünmez bağlarla bağlandığını keşfettim. Demem o ki, gerçekten şükretmek lazım, bol bol hem de.

  14. Görkoş’um yazıyı okuyunca o günlere gittim birden o koskaca 21 günü nasıl sabırsızlıkla beklediğimizi , Almila’nın laflarını ve bir sürü şeyi . Ağlaya ağlaya yine hatırlattın bize o günleri ama şükretmek için unutmamak lazım canım arkdaşım. Ama artık güldür bizi (bak yoksa okumayacam seni) hayat seni ve sevdiklerini de her zaman güldürsün

  15. TÜM YORUMLAR O KADAR ETKİLİYOR Kİ İNSANI, HAKİKATEN YALNIZ DEĞİLMİŞİM DİYE DÜŞÜNÜYORSUNUZ.AMA O BÜTÜN PARANOYALARI YAŞADIĞIM HAMİLELİĞİM SÜRESİNCE HEP ANNEMİN BİR ARKADAŞININ LAFI GELİRDİ AKLIMA…” ÇOCUĞUM ENGELLİ OLACAK DİYE STRES YAPIP DURMA.GAYET SAPASAĞLAM DOĞUP BÜYÜYEN AMA GEÇİRDİĞİ BİR KAZA YÜZÜNDEN DE SAKAT KALAN BİR ÇOK İNSAN VAR DÜNYA DA.” O YÜZDEN ALNIMIZA YAZILANI YŞIYORUZ VE YAŞARKEN DE ALLAH MUTLAKA DAYANMA GÜCÜNÜ DE VERİYOR DİYE DÜŞÜNÜYORUM..

    1. “ÇOCUĞUM ENGELLİ OLACAK DİYE STRES YAPIP DURMA.GAYET SAPASAĞLAM DOĞUP BÜYÜYEN AMA GEÇİRDİĞİ BİR KAZA YÜZÜNDEN DE SAKAT KALAN BİR ÇOK İNSAN VAR DÜNYA DA.”
      İşte bu düşünce hep aklımda zaten. Çok korkutucu ( hatta bunu şu anda yazıyor olmak dahi beni inanılmaz tedirgin ediyor), çok paranoyakça belki ama içimde hep bir korku, oğluşlarımdan birinin başına bişey gelecek ve ben diyeceğim ki ” Down sendromlu diye gebeliğimi sonlandırdım ( bebeğimi aldırdım demeye dilim varmıyor ( hoş elim varmış ki yazmışım di mi :D)) Allah da bana hatamı bu yolla gösterdi : Sağlıklı doğdu ama artık değil ….
      Allahım evlerden ırak, kimseye gösterme sakın,
      Evrene olumsuz mesajlar vermemeliyim…

      1. Sakın böyle düşünme, sakın… Bak önceki yazımdan kopyalıyorum: “Bir tanrı kadar zalim olabildiği gibi bir tanrı kadar da bağışlayıcı olabilir hayat, bir tanrı kadar hoyrat olabildiği gibi, bir tanrı kadar da cömert olabilir.” Ötesini kestirmeye hiçbirimizin aklı ermez. Kafada olayları kurgulayıp, düşünüp, olmamış bir şey için dövünmenin hiç kimseye faydası yok.

  16. Sevgili Görkem,

    Ben hastanede çalışan biri olarak her gün karmakarışık duygular içerisinde eve dönüyorum. Hastanenin katlarında dolaşırken, yeni doğan yoğun bakımda hayata annelerinin kokusundan ayrı başlayan bebekleri, karaciğer nakli için haftalarca sıra bekleyen ya da yoğun bakımda ameliyat sonrasında vücutlarının her yerinden hortumlar sarkan minicik bedenleri ve elbette onların ailelerini gördüğümde bazen bütün bunları yaşamadığım için sevinmek, şükretmek çok büyük bir ayıp gibi geliyor. Ve de binlerce kez kızıyorum kendime Arya doğduğunda ayak bileğinin tam üstünde bir doğum lekesi var diye üzüldüğüm için.

    Anneyiz biz. Bütün duyguları yaşayacağız, elbette üzüleceğiz hasta olduklarında, yemek yemediklerinde, şükredeceğiz sağlıklı oldukları için.

    Ama sanırım hazırlıklı da olmayı öğrenmeliyiz hayata ve onun sınavlarına…

  17. Ben de kızıma hamileyken kalpte ekojenik odak saptanmıştı. 3 lü testim de normal çıkmıştı ama o ekojenik odak %4 down sendromu riski demekti. Hemen profosörden randevu aldık detaylı ultrason için ama ancak bir hafta sonrasına. O bir hafta yerde miydim gökte miydim bilmiyorum. Eğer downlu ise sonlandıracak mıydım? Ölü doğum yapmam gerekecekti, yüzüne bakmalı mıydım? Gömmek için verecekler miydi yoksa tıbbi atık mı olacaktı? Doğursa mıydım? Zaten kocaman olmuştu, nasıl kıyacaktım? Bana bir şey olursa ona kim bakacaktı? Bu sorularla geçirdim o bir haftayı. Muayene için beklerken içerden çıkanlardan ağlayıp isyan edenler oluyordu, birazdan ben de böyle olacağım diyordum kendi kendime. Sonra muayene oldum ve bebeğimin sapasağlam olduğunu amniyosenteze gerek duymadığını söyledi doktor. Dünyalar benim oldu. Kızım sağlıkla doğdu. Çok zor bir şey, hele o bekleyiş… Allah düşmanımın başına vermesin.

      1. Kendi doktorum ekojenik odağı bile görememişti. GATA’ya iş için gitmiştim, cinsiyet öğrenme randevum 4-5 gün sonraydı, hemşire arkadaşlar “Burda çok iyi bir prof. var, ona rica edelim o baksın” dediler. Bir heyecanla gittik. Bebeğim ters duruyordu cinsiyetini göremeyince şöyle bir muayene etti, o gördü. 3lü testimi sordu, daha çıkmadığını söyledim. Hiç bir şey söylemedi, “testin çıksın, bu ekojenik odağı doktorun değerlendirir” dedi. Tabi internetten araştırdım hemen. Kendi doktorum ekojenik odağı farketmeyince ben ultrason çıktısında gösterdim. Ondan sonra 3 lü testin sonucu geldi. Sonuç iyiydi. Doktorum “Artık down sendromundan bahsetmek yok, bu bebeği sağlıklı kabul ediyorum ” dedi. Bir sonraki randevumda “Amniyosentez raporunu getirdin mi?” dedi. Şok olduk eşimle. Dosyama “Down şüphesi? Detaylı ultrason için Prof. ile randevu” notu düşmüş. Böyle bir şey istemediğini geçen randuva söylediklerini hatırlattık. Bize yanlış anlamışsınızdır demeye getirdi. İkimiz birden mi yanlış anladık? Kaldı ki eşim de ben de sağlık sektöründeydik, tıp terminolojisini biliyoruz. Sonra işler karışınca prof.a gittik, tabi doktorumuzu da değiştirdik. Gebeliğim boyunca 4 doktor değiştirdim, 5. sinde aradığım doktoru bulabildim. Doktor işi çok zor, bir de sektörün içinde olunca baskalarının görmediklerini de görüyorsun.

  18. 20 haftalık hamileyim.şu an sadece olumsuzluklar düşünüyorum.35 yaşındayım bebeğimin kalbinde 1 tane hiperekojenik odak tespit edildi.Yaşımdan ve bu olgudan ötürü 4 gün önce amniyosentez yaptırdım. Ama zaman durdu.21 gün geçer mi bilemem peki sonuç olumsuz olursa ben ne yapacağım.Çok kötüyüm hem de çok

    1. Tıp geliştikçe annelerin endişeleri de artıyor ister istemez. İçinizi ferah tutun n’olur… Ben o kadar üzülüyorum ki şimdi, hamileliğimde oğlumu bu kadar sıkıp üzdüğüm için. Onlarca insan duydum etrafımda hiperekojen odak hikayeli. Çok yakın iki arkadaşımın bebeklerinde de görüldü. Üçü birlikte, alt alta-üst üste oynuyorlar şimdi 🙂

  19. Muhteşem olmuş:))))
    son paragraf yıktı geçirdi:(((
    Ne kadar doğru bir konuya parmak basmışsın ağzına sağlık
    Bunca zaman seni neden sadece twitterda takip etmişim ne büyük kayıp

Ruzgarli Gunler ve Geceler için bir cevap yazın Cevabı iptal et