Dunya, Egitim, Uncategorized

Biber gazı yutmadım ama benim de söyleyeceklerim var…

“The quickest way of ending a war is to lose it. ”*

George Orwell

28 Mayıs’ta, önceki yazımı yazdığımda, ertesi gün yepyeni bir Türkiye’ye uyanacağımı bilmiyordum. Zaman zaman yanlış yönlere saptıysa da bizim jenerasyonun gördüğü en büyük direnişi yaşıyoruz şu günlerde. Evet, 28 Mayıs 2013 Taksim Gezi Parkı Direnişi‘nden söz ediyorum.

Herkes, olumlu ya da olumsuz, konuyla ilgili mutlaka kalem oynattı, ben Bodrum’da kendimi biraz Fransız, biraz da İsviçreli hissettiğimden, Gezi Parkı havasını da koklamadığımdan (daha doğrusu biber gazı solumadığımdan demeliyim) yazmak istemedim. Ama bu büyük gelişimi görmezden gelmek, tarihe not düşmemek olmazdı.

Instagram’da paylaştığım fotoğrafta şöyle yazmıştım:

Meğer, sabah uyanır uyanmaz huzursuz uykundan, hiç tanımadığın insanları düşünüp endişelenmekmiş hayat. Her helikopter sesinde kalbinin gümbür gümbür atmasıymış. Kutsal bir görev gibi günün neredeyse tümünü bilgisayar başında geçirip okumak okumak, emin olana kadar okumak sonra da okuduklarını elinden geldiğince yaymakmış…. Sevdiğine atılan gaz bombası kovanına begonviller koyup onlara bakıp bakıp memleketin için ümitlenmekmiş. Silkinmek, kendine gelmekmiş.

Uyandık.

Günaydın.
IMG_1294

Medyanın üç pengueni, pardon, maymunu oynadığı ilk günler, herkes elinden geldiğince sosyal medya yoluyla direnişi dünya çapında duyurmaya çalıştı. Bu arada, internet tabanlı bağış sitesi indiegogo.com‘da, Murat Aktıhanoğlu, Oltaç Ünsal ve Duygu Atacan tarafından başlatılan kampanyada, Amerika’nın prestijli gazetesi The New York Times’ta Gezi Parkı direnişi ilanı için 2 bin 500 bağışçının yardımı sayesinde, 100 bin doların üstünde para toplandı. New York Times gazetesi, ilana tam sayfa yer verdi.

10355_526880984043291_714945297_n

İlanın metni şöyle:

Türkiye’de neler oluyor?

Türkiye’de halk konuştu: Ezilmeyeceğiz!

İstanbul’un Gezi Parkı’nı korumayı hedefleyen barışçıl protestoya hükümetin gösterdiği şiddetli karşılık, milyonları öfkelendirdi. Öfkelendirdi ancak şaşırtmadı. Başbakan Erdoğan’ın 10 yıllık döneminde, insan haklarımızın ve özgürlüklerimizin devamlı bir erozyona uğramasına tanık olduk. Çok sayıda gazetecinin, sanatçının tutuklanması, seçilmiş  yetkililerin, azınlıkların ve kadın hakları savunucularının konuşma özgürlüklerine uygulanan kısıtlamalar, hepsi iktidar partisinin demokrasi hakkında ciddi olmadığını gösteriyor.

Tekrar ve tekrar Başbakan, halkının endişeleri ile dalga geçip önemsizleştirdi. Türkiye medyası da utanılacak şekilde sessiz kaldı.

Türkiye’de cesurca protesto edenler sıradan vatandaşlardır. Bizler farklı nesillere yayılan, farklı etnik, dini, sosyo-ekonomik, ideolojik, cinsel kimlikten oluşan bir görüntüyü temsil ediyoruz. Bizler Türkiye’nin geleceği, bizim geleceğimiz için duyduğumuz endişemiz için birleşmiş şekilde ayaktayız.

Polis şiddetinin durmasını istiyoruz.

Özgür bir medya istiyoruz.

Vatandaşlar ve seçilmiş kamu hizmetkarları arasında açık demokratik diyalog istiyoruz. Özel çıkarların emrini değil.
Hükümetin yakın zamanda uyguladığı ve masum hayatların kaybedilmesiyle sonuçlanan gücün kötüye kullanımı için soruşturma istiyoruz.
Sen de katıl ve bizimle birlik içinde dayan.
(Çeviri: Varsan Çekiç)

Bir önceki yazım, Instagram’dan dehlenme konusunda olunca insanlar haliyle sormaya başladılar: Sen “Diren Gezi, Diren Taksim” diye yırtınırken “Zıtarbaks’da latte keyfi”, “Enn sevdiğim cicilerim” fotoğrafları koyan kullanıcılara ne yaptın? Cevabım, “Hiç bir şey!” Herkes istediği gibi düşünmekte serbest. “Ey özgürlük” diye haykırırken bana uymayan düşüncelere tahammül gösterememem, beni şu an eleştirdiğim zatların konumuna getirir.  “Sen farklı düşünüyorsun, o yüzden sosyal medyada dahi arkadaşım olamazsın” diye bir şey söylemem, söyleyemem. “Sabahlara kadar gözüne uyku girmezken, zaman zaman öfkeden ellerini ısırırken bu insanlar hiç mi canını sıkmıyor?” diye soruyorlar. Böyle sıkıntılar için gelişmiş teknolojinin sağladığı çok güzel bir tedavi var: Eğer dokunmatik ekranlı bir telefon kullanıyorsanız, baş parmağınızı aşağıdan yukarıya doğru hızlıca kaydırıyorsunuz. Bu kadar basit 🙂

Her ne kadar ifade özgürlüğü dediysem de,  hakarete, eleştiride avamlığa, kendini eleştirdiği kişiden taa yukarılara koyanlara, eleştirirken aşağılamaya da karşıyım. Düşüncelerini, duruşunu hiç benimsemesem de, ülkemin temsilcisine adıyla hitap etmem, onu herhangi bir nesneyle (siz anladınız neyi kastettiğimi) özdeşleştirmem. Benimle tartışırken belden aşağı vuranlarla, herhangi bir kesim ya da sınıfı aşağılayanlarla işim olmaz. O ayrı konu.

Bu arada, söylemeden geçemeyeceğim. Bu süreçte, ben de birkaç takipçimden tekmeyi yedim! Eh ne diyelim, Allah yolumuzu açık etsin.

Yazımı, değerli hocam Prof. Dr. Semih Çelenk’in sözleriyle bitirmek istiyorum.

FLAMAYI İNDİR GÜLEN YÜZÜNÜ GÖRELİM…

Birkaç gündür yine hem meydana hem siber dünyaya hem de sağa sola bakıyorum, dinliyorum, anlamaya çalışıyorum… Dikkatimi çeken bir “yanlış anlama” var… Paylaşmak isterim. Bu “direniş”in eski dilde bir karşılığı yok. Çünkü bu “devrim”in bir iktidar talebi yok. Bu bir “birey” hareketidir. “faiz lobisi”ni tanımaz, bilmezler… Sadece kendi yaşam alanlarına, bedenine, fikrine, özgürlüğüne müdahale istemeyen gençlerin, kadınların öncülüğünde toplumun despotizme bir başkaldırısıdır. Hala eski dili konuşmakta ısrar eden tüm siyasi partilerin, aydınların, gazetecilerin bu dille olayı kavramaları mümkün değildir. Eski dile ait cümlelerin meydanda hiçbir etki yaratmadığı açık. İşin ilginç yanı meydana parti, örgüt flamaları eski sloganlarıyla gelenlerin de burayı tam kavrayamadıklarını düşünüyorum. Dün gündoğdu’da, bizim GSF’lilerin alanında güzel bir döviz vardı. “Flamayı indir, gülen yüzünü görelim…” Mesele budur. Örgüte ihtiyaç var mı? diye soranlar var. Örgütsüz olur mu diyenler var… Buradaki yeni, yatay, demokratik, insan merkezli örgütsüzlüğün bizzatihi bir örgüt olduğu da çok iyi görülmüyor sanırım. Halbuki, meydanların işleyişine bakarsanız, bu gayet iyi anlaşılıyor… Parasız yemek, parasız kitap…. “Böyle hayat olur mu?” “Ekonomi ne olur o zaman?” soruları akla geliyor. Neden olmasın? Burada bireyler, değerler, saygı, kardeşlik önemli… İhtiyaçlar önemli… Açsan yemek var. Paran varsa birşeyler alıp getir… Gayet pratik. Yılmaz Güney’in kitabının adındaki gibi: “Soba, pencere camı ve iki ekmek istiyoruz.” “Kar” üzerine kurulu bir dünya yok burada. Yabancılaşma yok. Kurallar, yasaklar, hiyerarşinin canı cehenneme… Dildeki öfke despota karşı, ona benzemeyene öfke değil, anlayış ve kardeşlik duygusu hakim. Bence bu “devrim”in izlememiz gereken dili de iktidar talep etmeyen mizahi dildir. Facebook’ta, Twitter’da, yer-duvar yazılarında ve dövizlerde yansıyan dili yanyana getirdiğinizde “güzel bir dünya” oluşuyor. Bu çocuklar, kadınlar, hep birlikte biz işte “bu dünya”yı istiyoruz. “iktidar” değil. paylaşmak, yardımlaşmak, gülmek, sevmek, dans etmek, şarkı söylemek, oynamak, kitap okumak, film izlemek istiyoruz. Sizin “kar” üzerine kurulu dünyanız, iktidar talepleriniz, dikey hiyerarşiniz bizi ilgilendirmiyor. Bu bir iktidar ya da parti savaşı değildir. Bu bir “varoluş” kavgasıdır. Eğlenceli bir “devrim”dir. “iktidar”ı değil “hayat”ı istiyoruz diyorlar. Okunan budur. İktidar devam etse de, yeni bir seçim yapılsa da başka birileri iktidara geçse de bu “ruh” artık maddileşmiştir ve hayatımızın içinde yaşayacaktır. Bu ruhu görenler, hissedenler, kavrayanlar, anlayanlar için artık hayat çok daha güzel olacaktır. Gargameller iktidar oyununa devam edebilirler ama Şirinler’in dünyası artık bambaşkadır. İyilik kazanacak…

Ben de öyle olacağını umuyorum. Ve sonunda kazanamasa bile biliyorum ki, artık hiç bir şey aynı kalmayacak. Güzel bir sınav verdik, yıllardır “dinozorlar”ın gözündeki popcorn gençliği imajımızdan kurtulduk. Diyorum ki artık durulsak, direnenlerden sağduyulu bir sözcü (lider) seçilse, tüm bu karmaşa, hedefinden şaşmadan bir sonuca bağlansa.

Çünkü;
Oğlum hemen hemen her akşam soruyor: “Ağaçlar kurtuldu mu anne?”

Bilmem…

Sizce kurtuldu mu?  ruzgar-agaccc

(Not: Gezi Direnişi hakkında sevdiğim yazılar var, süreci bir de oturup kendim yazmaya çalışmam anlamsız. Greenpeace’den Hilal’in yazısı, Mehmet Ali Güller’in Dijital gençlik yazısıAylinAnne‘nin, Annelerin Gözünden Gezi Parkı derlemesi, Ak Partili direnişçinin başbakana mektubu, Elif‘in, olayları detaylı olarak anlatan yazısı,  Aydın Engin‘in, Mehveş Evin‘in, Cüneyt Özdemir’in yazısı ve arada farklı bakışlardan da haberdar olmak için okuduklarımdan Zaman Gazetesi’nden Turan Alkan’ın yazısı )

* Bir savaşı bitirmenin en hızlı yolu, onu kaybetmektir.

“Biber gazı yutmadım ama benim de söyleyeceklerim var…” için 9 yorum

  1. ağaçlar kurtuldu diyebilir miyiz henüz bilmiyorum ama hiç bir şeyin farkında olmadığını sandığımız gençlik, bizim kalplerimize umudun tohumlarını attı… benim ‘yeşermiş umudum’ var artık!

  2. Off Görkem. Bir kaç gündür kendimi sorguluyorum. Niye bu kadar öfkeli oldum diye. Kimseye bir saygısızlık etmedim henüz ama kafamın içinden sürekli konuşuyorum. Oysa empati kurmayı çok iyi becerebildiğimi düşünürdüm. Kendimi hümanist zannederdim. Nasıl göremezler diyorum çığlık çığlığa. Nasıl olur da…Bir insan zekası bunu nasıl algılayamaz….Bizi bu hale sokan bir tek insan. Onun da yatacak yeri yok.

    Facebooktan nefret ediyorum ama “haberleri gizle” seçeneği keşke ig’de de olsa mesela. Tahammül edemiyorum görmeye bile. İlk kez böyle hissediyorum ilk kez. Çok takipçim yok zaten. Takip ettiklerim de öyle. Kimseyi silmedim, silmem de. Birileri beni sildi mi inan bilmiyorum.

    Depresyona giriyorum galiba:( Tek isteğim umudumu kaybetmemek. Bugün yine ortalık çok karıştı. Çok üzgünüm…

  3. Yaaa:( Şimdiden mutlu yıllar o zaman.. Önümüzdeki yıllarda daha aydınlık günlerde yeni yeni yaşlar alırsın inşallah. Bu sene böyle keyifsiz oldu napalım.

    Kimsenin canına zarar gelmesin de gerisi iyi kötü çözülür bir şekilde bu olaylarda…Can kıymetli…Öpüyorum kocaman…

  4. Ağaçlar diye başladı,diktatörlüğe karşı olan bir ayaklanmaya dönüştü,sonra şiddetli bir vandalizm ve şimdi de giderek güçlenen bir eylem.
    Gezi Parkı’ndan sonra bir daha hiç bir şey eskisi gibi olmayacak.

  5. Yeni ağaçlar dikildi ve hatta çiçekler ile süslendi park.Bunca yıl çiçek ekilmeyen parka çiçek ekildi . Umarım bu girişimler sonrasında dikilen ağaçlar yeniden sökülmez.

Ruzgarli Gunler ve Geceler için bir cevap yazın Cevabı iptal et