Aile, Dunya

The Mouse Whisperer

The Horse Whisperer adlı bir kitap vardı, hatırlar mısınız? İngiliz yazar Nicholas Evans‘ın, her ne kadar aynı takma adla anılan ilk kişi Daniel Sullivan adında İrlandalı bir at yetiştiricisi olsa da, yazdığı kitapta,  yine at yetiştiricisi olan Dan M. “Buck” Brannaman’dan ilham aldığı söylenir. Aynı adla filmi de çekilmiştir. İngilizcede “Whisperer” sözcüğü, bu deyimden yola çıkılarak, “canlılarla sıradışı, özel bir iletişim kurabilen, onlarla empati yapabilen” kişiler için kullanılır. “Dog Whisperer” “Baby Whisperer” (Bkz: Tracy Hogg) ve hatta “Ghost Whisperer” gibi.

Ben de hafta sonu bir “whisperer” ile tanıştım. O, tüm hayvanları, doğayı, çevresini coşkuyla kucaklayan bir kadın olsa da beni asıl “fare” macerası etkiledi: Bir gün çiftlikte dinleniyordum. Baktın bizim kedi deli gibi oradan oraya koşturuyor, elinde de minik bir fare. Zavallıcığı atıp atıp tutuyor. ‘Koşun, tutun!’ diye bağırarak fareciği aldım. İnceledim, karnı çizilmiş, kanamış, yarasına Bepanthen sürdüm, sonra da yara bandı yapıştırdım diye anlattı olayı. Biz kahkahadan kırılırken, o gayet sakin araba kullanmaya devam ediyordu.

Bu kadının adı Pınar Kaftancıoğlu. Ya da aramızda bilinen ismiyle İpek Hanım Çiftliği‘nden Pınar Hanım. Özellikle bizim “anneler” çevresinde oldukça ünlü bir isim. Kimi çok beğeniyor, kimisi bir pazarlama ustası olarak görüyor. Doğal tarımla ilgili iddialarda bulunacak bir pozisyonum yok, gıda uzmanı değilim, ziraat mühendisi de… Ben sadece geçirdiğim hafta sonunu anlatacağım.

Uzun zamandır Pınar Hanım’dan alışveriş yapan iki arkadaşım ve çocuklarla çiftliğe gittik önceden randevu alarak. Ben her zamanki şüpheci tavrımla “önce bir göreyim, sonra bakarız” diye düşünmüş, bu güne kadar sipariş vermemiştim. Nazilli zaten İzmir’den sadece iki saat uzaklıkta, diğer arkadaşlarım İstanbul’dan geldiler. Heyecanlıydık, “çocuklar huysuzluk eder mi, nasıl vakit geçiririz, pis midir, huylanır mıyız” gibi bin bir soru geçiyordu aklımızdan. Sözü fazla uzatmak istemiyorum, fotoğraflardan tüm hikayeyi çözersiniz zaten diye düşünüyorum. Bu sıradışı hafta sonundan aklımda kalanlar, iki günde çocukların yanaklarına gelen renk, gülen (her zaman) gülen insanlar, mutlu kadınlar, kekik kokusu, tavuk sesiyle uyanmanın keyfi, sabah saat altıda, yataktan coşkuyla fırlamak, baş döndüren tertemiz hava, “önceden yediklerim neymiş?” dedirten domatesler, biberler, reçeller, peynirler (hele o keçi peyniri, mmm), yumurtalar, son gün büyük bir içtenlikle davet edildiğimiz sünnette ikram edilen kavurmalı pilav, çeşmeden mis gibi su içmenin keyfi, ilk kez yer sofrasında aynı tabağa kaşık daldırmak, dün, okulun kapısından girer girmez “öğretmenim biz köye gittik, yerde yemek yedik, inek gördük” diyen Rüzgar, gerçekten sevilen, sayılan, dobra bir kadın (Pınar Hanım), “siparişler yığılmıştı, geri çeviriyorduk, ben de gece uyuyamadım, aşağı indim sabaha kadar hamur açtım” diyen çalışanlar, her öğünü bir şölene çeviren kadınların (özellikle ekmekçi Zübeyde Abla’nın) maharetli elleri, güzel insanlar, hep güzel insanlar…

Kızlardan biri bizi yolcularken, “Görkem Abla, üniversiteyi kazanırsam ben de senin gibi iletişim işiyle uğraşmak istiyorum” dedi. “Ben de, becerebilirsem, ileride senin gibi burada yaşamak istiyorum” diye cevap verdim gülümseyerek…

“The Mouse Whisperer” için 46 yorum

  1. Merakla beklediğim bir yazıydı, beklediğime de değmiş gerçekten öyle iştahla anlatmışsın ki iştahım kabardı. Ben de Pınar Hanımın müşterilerindenim. Ve o kıza demişsin ya “Ben de, becerebilirsem, ileride senin gibi burada yaşamak istiyorum” diye sanırım bende 🙂

  2. ben her yaz böyle ortamlarda en az bi 20 gün geçiriyorum.ve inan ilk 1 haftası keyifle gerisi zulümle geçiyor.biz şeeerli garılar katlanamayız anacıııım.bi günlük ,üç günlük heveslere kurban etme kendini:))))

  3. Sürekli değil ama alıyoruz biz de Pınar Hanım’dan, böreklerinin hastasıyım bilhassa,yakın olsam ziyaret ederdim çiftliği mutlaka. Ne güzel bir haftasonu olmuş, ben de fazla yaşlanmadan bir çiftlik evine yerleşip doğal yaşam sürmenin hayalini kuruyorum aklımda.

    Dediğin gibi fotoğraflar anlatıyor herşeyi aslında ama çok acıktım şimdi bu posttan sonra 😦

  4. Çok güzeller gerçekten fotoğraflar. insan bazen keşke böyle bir yerde yaşasam her şeyi bırakıp gitsem diyor ama Sevgi’nin dediği gibi birkaç günden sonra sıkılmaya başlayabilir bu tempoya, her türlü eksisine rağmen şehre alışmış insanlar.

  5. canım arkadaşım resimlere bakınca tekrar gözümde canlandı ve su an da yine yeni yeniden orda olmak istedim. Gerçekten çok doğal ve içten insanlarla bir haftasonu geçirmişiz. Sitare bu arada dediğin doğru olabilir ama biz sadece 2 gün kalınca tadı damağımızda kaldı .:))

  6. Ben de Pınar hn.ın hikayesini okumuş ve çok etkilenmiştim..1-2 defa da sipariş verdiğim oldu,gönderdiği şeyler gerçekten güzeldi ama devamını getiremedim tabii..Biz artık yaşayamayız öyle yerlerde,sıkılırız ama çocuklar için çok hoş hatıralar..Canım Ege insanı işte,sıcakkanlı,samimi,becerikli,aynııı bennn )P

  7. ipek hanım’ın çiftiğini bu oğlum doğduğu sıralarda oragnik gıda muhabbetleri sırasında bulmşutum internetten. Açıkçası bende güvenip sipariş verememiştim(Pınar hn’a değil , sebzenin ordan buraya kadar dayanacağına) ama yine de aklımın bi köşesinde kalmıştı. valla ne güzelini yapmış Pınar hn. yapılamayacak iş değil de bende o cesaret yok anacım:) orda yapıacak o kadar çok iş olur ki sıkılacak zaman kalmaz, ayrıca 3. gun bizim ham vucütlar o kadra işgucune pes edip her yanımız tutulu bence:)) ama hayali bile guzel… haa bide emekli olunca değil asıl şimdi gitmek lazım ki çocuklar doğal ortamda buyusun:)))bence tabii;)

    1. Ham vücutlar olayı feci canım. Biz ağzımız burnumuza girmiş vaziyette tepeye tırmandığımızda, dönüş yolunda, ineğini gezdiren teyzeye rastlamış, o da bize “tüüü, gide gide bu kadarcık mı yürüdünüz” demişti 🙂

      Kargo olayını ben de düşünmüştüm ama arkadaşlarım, sütün, yumurtanın bile sorunsuz ulaştığını söylüyorlar. Hem, İpek Hanım, zarar gören siparişlerin parasını almıyormuş.

  8. O çiftliği sadece duymuş ve sitesine girip gezmiştim. Ama konaklama da mı yapılabiliyor? Fotolar herşeyi anlatıyor. Tam bana göre aslında o yaşam tarzı.
    Bir de o kınalı parmaklara bayıldım. Kızım yapmama izin verir mi acaba?

    1. Kısıtlı sayıda kişiyi, önceden rezervasyon yaptırmak şartıyla misafir edebiliyorlar yayla evinde. Biz Ocak ayında falan haber vermiştik. Kınalara biz de bayıldık, hatta söylendik “bizi neden kına gecesine de çağırmadınız?” diye 🙂

    1. Biz de aynı şeyi konuştuk. Ufaklıklardan biri arkadaşımın kızına nerede okuduğunu sordu. Buket İstanbul’da yaşadığını söyleyince “ne kadar şanslısın” dedi. Bu yaştaki bir çocuğa anlatmak zor tabii fakat kadınlarla konuştuk, “N’apıcaz büyük şehirde? Burada kazandığımız parayı bile harcamıyoruz, yetiştiriyoruz, yiyor, içiyor, geçiniyoruz” dediler.

  9. Böyle bir yazı ve yorum bekliyordum, ne yalan söyleyeyim. Adasımin başarısı ne yalan soyliyim beni pek mutlu ediyor. Hele bu başarıyı ziraatla elde etmesi .. Biz de en kısa zamanda böyle bir hafta sonu istiyoruz. Katılırsanız seviniriz… İnek de sagalim hamurda acalım ama… 🙂

  10. biri hamur mu açalım dedi hemen açalım, hedefte inek sagmakta vardi ama bir dahaki sefere 🙂

  11. Keyifli bir hafta sonu olmuş.Fotoğraflardan da belli ama sürekli olsa,evet sıkıcı olabilir.Benim anneannem de böyle bir ortamda yaşardı.Çanakkale’ye her gittiğimizde muhakkak annemin köyüne de giderdik,böyle şeylerin tadına varırdık 😦

  12. Evet, İpek hanımın ürünleri doğal ve çok kaliteli ama biz ortadirek diye tabir edilen emeklilerin devamlı alması mali açıdan zor.Ne yapalım alabildiğimiz kadar.Çünkü onlarda fiyat konusunda haklı.

    1. Evet, haklısınız, ekonomik açıdan biraz külfeti var cebe. O zaman, olmazsa olmazlar tüketilebilir. Asla ama asla ödün verilemeyecek olanlar. Zeytinyağı mesela, çok önemli. Bal, salça, yumurta da aynı şekilde. Yazdığınız gibi,, alabildiğimiz kadar…

  13. Ipek Hanımın çiftliğinde bende alıyorum.Diabet problemim ve kilo problemim vardı sayelerinde çok iyiye gidiyor.Onlardan aldığım sebze/meyve/kepekli sütlü(miss) ekmekleri/super ötesi zeytinyağı(böyle bir tat yok, ama miktar önemli) muhteşemler..paketim gelince tüm apartman bilir sevinç çığlıkları atıyorum 🙂 sonrada gözlerim doluyor mutlulukdan..resmen nenemin miss yemekleri gibi oluyor..çiftliğin domatesini ve soğanınıda koyduğumda bana beklerim 🙂 resmen 3.boyutdayız..yumurtalarına hiçbir şey olmuyor son derece iyi paketlenmiş.Şu anda tam 22 kilo verdim..kolestrolüm çok iyi seviyeye düşdü….Pınar HANIM, ve ekibi sizleri ÇOK AMA ÇOK SEVİYORUM…Bütün güzellikler sizinle olsun.

  14. Bende oğlum katı gıdaya başladığından beri 2 senedir Pınar Hanım’dan alışveriş yapıyorum. Gelen ürünlerin burda bizim yediklerimizle alakası yok.Sebzelerin,meyvelerin kokusu,tadı mı desem..Peynirin, tereyağın, yumurtanın tadı mı.Yoksa nar ekşisi, salça yada zeytinyağı mı:)Hangisini saysam bilemedim.Ondan bir kere ürün alıp bitirince aynısını bir daha marketten alasım gelmiyor.Sizin tatilinizde süper gözüküyor…

  15. Gorkem’cim elline saglik valla Idilin dedigi gibi gozumde canlandi yine 🙂
    Dondugumuzden beri gelen her kargoyu farkli bir heyecan ile aciyorum, daha farkli geliyor gozume. Bu arada kizimin papatyali resmini ne ara cektin, ben nasil kacirdim o pozu; cok kiskandim gercekten :(((, resimlerin mailini bekliyorum senden.
    Ruzgar’a Daisy’den cok selam var, ikinizide opuyorum.

  16. şundan İstanbul’a da bir şube açmalılar. sadece turistik amaçlı. “çocuklar kaynağında görsün” şeklinde.
    Köyland
    :))
    satıştan daha çok para getirir.

      1. o kadar yazdim hop sayfa kapandi, sinir stres sahibi oldum.
        şimdi, bunun yanısıra bir de “fakir evi” konsepti olsun istiyorum ben biryerlerde.
        züppelikten değil. çocuklar dvd player, ps, bilgisayar filani kapı pencere gibi, her evde default olarak bulunan bir şey sanıyorlar. Çuvalla oyuncak, avm, fast food bilmem ne…
        şöyle çamaşırı elde yıkayacakları, sıcak su akmayan, helva ekmek yenecek, siyan beyaz ve antensiz tv izlenecek, yer yataginda yatilacak bir ortamda iki gün kalan cocuk hem haline şükretmeyi bilir, hem parasının/malının kıymetini anlar, hem de halden anlayan mütevazi bir insan olur…
        diyorum…

      2. Yorum yazmadaki kararlılığına teşekkür ederim. Ben de öyleyim, asla vazgeçmem, akacak kan damarda durmaz diye 🙂

        Rüzgar pek paylaşımcı bir çocuk değildir. Allah’a şükür her şeyi var ama ne kadar uğraştıysam da cömertliği öğretemedim. Oysa babası da ben de çok eli açık insanlarız. Köye gittiğimizde, sopa parçalarıyla, tahtalarla falan oynayan çocuklar gördü. Uzun zaman onları izledi sessizce. Sonra bana döndü ve sordu; “Anne, onların oyuncakları yok mu?” “Yok” dedim. “Seninkiler gibi oyuncakları satın almak için yeterli paraları olduğunu sanmıyorum. Hem paraları olsa bile gördüğün gibi burada oyuncakçı da yok!” O kadar konuştum, konu kapandı. Eve dönünce kilerdeki eski oyuncaklarını çıkartmamı istedi. Ben etrafı dağıtacak yine diye itiraz ettim. “hayır anne, oynamak için değil, bazılarını seçip köye yollayacağım” dedi. Kulaklarıma inanamadım. Sonra bir kısmını ayırdı. (Ayırdıkları pek hoş durumda değildi ama kastırmadım artık o kadar 🙂 ) Onları köye değil ama başka bir yere yolladım.

        Uzun lafın kısası; Çok ama çok haklısın.

  17. Geçen hafta Marmaris’den Izmir Selçuk’da tatil yapdık..Aman tanrım… o kadar sıcakdı ki anlatamam Şirince’de herkes fenalık geçirdi sıcaklık tam 41 derece idi.Valla Pınar Hanım’a çok dua ettim çok zor işleri..hep onları düşündüm tarlalardan mahsulleri bu sıcakda nasıl topladılar diye.Dalından koparılmış kiraz ve kayısı aldım.Onları koruyacağım diye akla karayı seçdim.Evine uğradığım teyze 85 yaşlarında fenalık geçiriyordu anormal bir sıcaklık diyordu.Temmuz ve Ağustosda ne olacak acaba? İklimler öyle bozuldu ki, bir ağacın bir ormanını canımız gibi korumalıyız.Hes probleminde biz burda sadece seyrediyoruz, enerjiye ihtiyacımız var diyerek nefes aldığımız ormanları yok ediyorlar nehirleri öldürüyorlar..Mersin mitingde gene ne yapsakda cevabımızı aldık…Akkuyu nükleer santrali, saçımızı başımızı bu ülkede yolsakda yapılacak…görenleriniz var mı bilmiyorum…muhteşem bir yer…incecik altın kum sahiller&yeşil her rengi ormanlar, buz gibi tertemiz suyu var ve meyveler adını ve tadını duyamayacağınız cennet meyveleri….ve keşfedilmemiş durumda neden yolları toroslar izin vermiyor… iğrenç rantçılar oraya uğramasın diye.Ben, oralı olarak içimden hıçkırarak ağlamak geliyor Allah onlara umarım cehennemin kapılarında süründürür.

  18. ben bu yazını atlamışım tatlım yaa…. okuyunca gitmiş gibi hissettim… biz de arada yaparız böyle geziler… köyün o mis kokusu, insanların doğallığı,içtenliği, tertemizliği…. hele çocukların yüzüne yayılan keyif,paha biçilemez…

Yorum bırakın